Zaman, yorgun ve meftun bir hüzünden
hallice belki kutsanan gerçeklerin tebaasına yenik düşen cehalet.
Kurudan yaşa uzanan belki’lerin öksüz
serenatlarında yerle yeksan deyişler.
Göğün terennümüne ortak bir acıyı
daha mimlerken ve dokusunda ömrün, aşkın hulasası duyguların nezdinde bir kayıp
daha verip günü birlik acıları tümleyen zamansız ölüşler, zamansız seviş ve
terk edişler.
Varlıktan kasıt adsız bir gölgeden
ırak.
Yalandan yana dertsiz başı benliğin
bu bağlamda her kelimeyi doğru telaffuz edip yansıyanı da yansıtmak doğrunun
ışığında ve bir ışık huzmesine yenik düşen gözlerine meftun aşkın ki boyutsuzluğun
tüm dalgalanışı aslına sirayet eden yakamozların titrine yenik düşen.
Zamanın dokusunda ölü bir hücreyim madem
başını kaybedip uzandığım ayaklarında geçmişin de iri çok iri bir dalga.
Metanet yüklendiğime biat ben ne
hıçkırıyorum ne de sitemlerimi sunuyorum evrene.
Bayat ekmeğin dahi kutsal varlığında
suya banıyorum her kırıntıyı ve dökmeden lokmaları küçük küçük doğrayıp su
kabında sunuyorum kış ayazında üşüyen küçümen kuşlara ki göçmen olanlar çoktan
terk etti şehri.
Kınımda yok ki yalan ben ki muhbir
imgelere bir dalış yapıp derinden çıkarıyorum istiridye içinde şahsıma özel
yapılan acıları ve tüm açılımları ile açıölçerim de elimde ölçüp biçiyorum.
Yorgun kıyılarında şehrin ölü
yunuslar var.
Ölü yunusların karnında ise boğulmuş
mülteci çocuklar var.
Var oğlu var.
Aksayan ayaklarında lanetin kuş
konduruyorum şiirlerime.
Şiirlerim tütüyor.
Şiirimsi soluyorum havadaki her
zerreyi.
Muhabbet kuşlarına uzanıyor yolum ve
gözlerimde keşmekeş.
Aşkın hitabında muhabbet tellağı
kayıpların iz sürdüğü.
Zamanla yorgun düşsem de aman
vermeden…
Aşka makamsız dalsam da zılgıt
yemeden elbet mümkün değil büyümek.
İçimde Pişekâr sevinçler saklı yüz
görümü ve annemin narin ellerinden bana yansıyan o titrek ışık ve içimdeki
sızı.
Zaman yalayıp yutmuş iyi insanları.
İyi insanlar binip gitmişler beyaz
atların yelesinde ben şiirler kondururken şairler görüyorum ve okşuyorum ölü
ruhlarını.
Notalar hicazdan ve hazandan yana
dertli.
Notasız şarkılar çığırıyor göğün
tembel kuşları ve her nasılsa yüzümde hala güller açabiliyor milyonda bir
olasılıkla.
Hükmeden saniyeler.
Ben kaplumbağa adımlarla…
İçimdeki binlerce karınca her
yutkunduğumda dilime gelen.
Soytarı bir imde bazen takılı aklım.
Aklım sıra mutlu olacağım.
Ocakta kayıtlı acı ne yani dünde
kalmadı mı onca ölü ve hüzün yaprağı?
Annemin her gün koparttığı takvim
yaprağı hala 2018’te takılı sanırım ambulansın sedyesinde asılı zamanın yüreği
belki benim yüreksiz sevdaların nazarında ben yüreğimi koyarken altın tepsiye
sevdiğim insanların da med-cezir misali kabarıp alçaldığı.
Aşkın hegemonyasında zabıt tutuyorum.
Zaman kısrak kadar rahvan bir gülüş
konduruyor.
Mahremiyetin cezbi.
Aşkın da hicvi.
İyi de âşık olacak adam mı kaldı,
diyenler değil aşkı haram bilenler benim t-cetvelinde kayıt altına aldığım o keşmekeş
düzenin de bir itirafı.
Ocağımıza incir ağacı dikenler
üstelik Ocak’ın ilk günlerinde ben hala nasıl oluyor da oluk oluk akan kanı
görmezden geliyor bunca insan, deyip… desem de demesem de akacak kan damarda
durmuyor işte.
İllet bir sessizlik.
Ben artık muhalif filan da değilim
hele ki seneleri devirip sadece rakamların boyunduruğunda nasıl oluyor da bunca
yükü sırtlıyoruz babında bir öngörü işte.
Takvim yaprakları koparılmayı
bekliyor.
Aklıma mukayyet olmasam da ben gülsem
yerli yersiz hatta olmadı kendimle dalga geçip hayat yolundaymış diyenlere
uysam.
Mağlup düşsem de ne uğruna?
Kazanım addedilen bir çığlık mı hani
tek taşını kendi alan kadın kısmına bir gönderme mi beşi bir yerde mutluluk ve
örselenen yüreklerdeki son kırıntılar mı yarına dik açı çizip aslında dik başlı
bir isyan mı?
Süklüm püklüm söylemler ve evet,
onaylıyorum dercesine…
Saygıda kusur etmeden yaşasak da
yoksa sevginin kalıntılarına mı razı geleceğiz?
Künyemde yazılı rakamlara bakıyorum
ve elektrik sayacındaki rakamlara bir de gelen yüklü faturalara.
Zaman su gibi akıp geçiyor, dercesine
aman vermeden yaşadıklarımızı da kayıt altına alıp…
Dingin bir ruhun özlemi ve soyut bir
rahleye seriliyim kaç zaman.
İçimde saklı hangi dilekse ve
ruhumdaki sitemkâr söylem aslında sadece kendime atıfta bulunup ruhumu teslim etmek
adına acele ettiğim.
Sadece bir öngörü ama.
Lanet sessizliğin doğasındaki o
tepkisizliğe tepki verdiğime dair bir utanç belki de en çok da sevdiğim
insanlar tarafından kırılmayı affedemediğim.
Şehrin dokusunda bir bulantı.
Aşkın körüklü özleminde ise yanılgı.
Sevmekten yana derdi olanlar mı?
Ben sizin yerinize zaten bir ömür
sevdim, demenin bir laf-ı güzaf olduğuna kanısına vakıf olsa da kâinat… evet,
devamı gelmek zorunda bu sevginin yoksa nasıl doyacak aç ruhum?