1
Düş sağanağı, kuytuların uğultusunda
sıradan olmayı özleyen bir günün hikâyesi.
Kumaşı ile ve dikişi azlığın, minnet
ettiği çoğunluğun da güme gittiği.
Seyyah bilinen yürek coğrafyası;
yas’ın aşka düşkünlüğü ve gün özrünü sunup çekilirken methiyeler dizen şairin
tutkunluğu bir o kadar tutuklu kılınan kelimeleri.
Yer gök aşkın tılsımına haiz ve
insansız bir yeryüzü diliyor Tanrı: insansız ve günahsız.
Zaman, zahmetli heceleri parselliyor
bir de sıradanlık olmasa, demeyi özlediğimizden mi ne…
Tapusu evrenin çoktan açık arttırmaya
çıktı: ne mubah ne muğlâk. Kirli topraklar kimin ve kilin eşliğinde diş biliyor
zalime; geniş ölçekli ölümleri buyur ederken dış mihraklar teyakkuzda.
Özgürlüğümün ç/alındığı asaletime
sahip çıkmak adına tüm teyit merkezlerinin infilak etmesini bekliyor şimdi
sıradanlığın uğradığı hezimettir kural dışı varlığım.
Öykündüğüme biat; ölümsüzlüğün
coşkusunu filan da hissetmiyorum zaten yok da öyle bir niyetim.
Kırık olan yine bende kalsın varsın
kıran kırana koparsınlar yüreğimi ve kalemimi beyit beyit yaksınlar.
Tümden gelen coşkumla ait olduğum
evren ve ucundan kemirdiğim mısır
koçanım lakin tüm mısırlar çalıntı belki de bir sinema salonunda mısır patlağı
olmaya aday her biri.
İçimin kurşunlarında bir içimlik
şiirlerimi de mezara koydum dünün ertesinde gün hükmünü yitirip de geceden
medet umduğum ve ne çok ruh hastası insan gecenin sönük ferinde gürültünün
patladığı bir atlas adeta içimin haritası.
Koştuğum bir rüya nasıl ki
kundaklanıyor kuruntularımı mimliyorum.
Sağ ayağımı ne zamanki atmayı unutsam
gerisin geri çıkıyorum kapıdan ve yeniden adımlıyorum sokağı: önce sağ ayağımın
temennisi ardından sol ağırlıklı bir düşle soldan sağa seğirtiyorum.
Dokumda eprimiş güzellikler.
Dokunmasalar da ağlıyorum sanırım
içimin hünkârı sıra dışı bir hezeyanı sürgülüyor kapıyı kapatıp da tüm
sürgüleri tayin ettiğim aslında yüreğimi sürgüledim ben: öyle ya, sevgiden haz
etmeyen ne kadar insan varsa sevdim hele ki koynumdaki yılanların soktuğunu
öldükten sonra fark ettiğimde.
Yelkovanını arayan saat gibiyim ve
içimi sokan akreple içli dışlı bir fırtına gibi içimi dışarı çıkarıyor zamansız
mevsim.
Tembihliyim annemden ve asla yüksek
sesle gülmüyorum ne zamanki içim gıdıklansa.
Külliyen zararım işte bir de külfetli
ölüm tutanakları. Yarın öbür gün kaç bininci seçimse seve seve oy kullanacağım
yine de kundaklanan mutluluğumu gölgede bırakan hak maliklerine asla gayri
meşru bir sunum yapmayacağım.
Köhne olduğunu bildiğim o lahit ve
küpeştesi ömrün zehirli bir yangınım ben.
İçimin alevlerinde dans eden habis
suretler ve dilimde yürek acısı içime tükürdüğüm sonrasını asla düşünmüyorum.
Gönül koyduğum gönülsüz rotam.
Yaşamayı filan değil sadece zamanı
tetikleyen acıların sağanak yüklü şüpheleri.
Yarım adaların sahipleri…
Yarım kalan hikâyelerin iç sızlatan çağrısı.
Çağrı merkezinden ziyarete gelen
telefon operatörleri yine kundaklanmış numaralara kontör yükleyip de arayacağım
insan sayısı bir elin parmağını geçmezken.
Tayin edilmedim yine önce örtüsünü
savurduğum hezeyanlarım sonra da bil mukabil, dediğim şafak bekçileri.
Görüntü ihlalinden nasıl ki cezaya
çarptırıldım boya küpünde evrim geçiren kadın milletinden de asla olmadım madem
demenin bile suç sayıldığı.
Geri sayım başladı madem bir yasını
tuttuğum kalemin de mahiyetini sorgularken cümle âlem ve yeisle anıyorum her
ölü şiirimi ne zamanki can bulduğuna haiz oldum ne zamanki ruhum çürüdü imge
imge…
Bir batında kaç şiir doğursam da
ölümüne sevmekten hep kaybettim ben.
Aşkın matemine bandığım kadar yasın
da iştiraki ile az müsaade bana…