1
Ç/atlayan ar damarında sessizliğin
munis bir gürültü ve karasından beyazına uzanan yolculuk gök kuşağında kayıtlı
olmayan bir renge talibim ne de olsa.
Zamanın duraklarında bir inilti peyda
olan; kara lahit; kuru toprak; sulu gözlü yangınlarım…
İçimin ifşasında tetiğe basıp asık
bir suret ısmarlıyorum sonsuzluğa belki de uğurluyorum içimin uç uç
böceklerini.
Bahara yakın gözlerim ve tek içimlik
bir şiir diliyorum Tabiat Ana’dan oysaki kursağında takılı çiçekleri azığa
alıyor düşlerim.
Görgülü yalnızlığım ve görgüsüz
hüznüm derken sunumunda bir okurun anlıyorum ki; ben efkâr’ın yazıcısıyım.
Dar cepheli şiirlerden çıkıp da yola
şiir adına içmekle sarhoş olduğum edebiyatın tanıklığında bir ölüm diliyorum.
Sergüzeşt bir beste belki evrenin
armağanı aslında içimde asılı gülücükle ve çim adamlarla kuruyorum farklı bir
muhabbet.
Kuş seslerine aşina yüreğim ve
annemin vazgeçilmezi çiçeklere düşüyor yolum iyi de daha bahara günler var.
Sayılı gün mademki çabuk geçiyor ve şafak sayıyorum geceyi göz hapsine alıp
aşkla yıkadığım yüzümde açan çiçeklere solgun bir gülücük ısmarlıyorum.
Günüm günümden farklı geçiyor belki
de tıpkısının aynısı lakin içimdeki gezgin dervişle kundaklıyoruz her kötülük
erbabını.
Sıtma krizine giren soğuk bir meyve
tadındayım aslında ılıman bir rüzgâr sanırım mevsim olmayı beceremiyorum ya da
mevsimlere uyumsuz kişiliğimle rest çektiğim her ne ise bir gök kuşağı
ısmarlıyorum bu kez ve fileme doldurduğum her zerreyi armağan ediyorum
almadığım poşetlere.
Ne iksiri ömrün.
Ne yalın tasviri.
Ne aşkın açılımı.
Ne yalnızlık.
Aslında her şey ve herkes ve uzağında
olsam bile ait olduğumu hissettiğim bir kuşak çatışmasın tanıklık yapmaktan
bile aciz iken kimi yetişkin kulağımdaki küpeyi kaybediyorum bu sefer ve
ayağımdan çıkan ayakkabıyı bir su birikintisine salıyorum: batmıyor.
Batmıyorum ben de.
Güneş gibi sevecenim aslında
seveceğim insan sayısı azaldıkça ben sebepler üretiyorum sevginin kimine neden
çekilmez geldiğini de sorgulayıp yine de yine de… neden diye sormuyorum son
zamanlarda sanırım kardeşim yeni hayatında bana da açtığı kucağı ile öğretiler
sunuyor.
Hain bir hastalığı uğurlamak iyi
geldi mademki ona ve bize…
Adını bile anmıyoruz.
Adını anmadığımız sayısız insan bizi
yine en kötü günümüzde yalnız bırakan.
Mavi gözlerindeki pırıltıyı görmeyi
seviyorum çünkü kardeşime en çok mavi ve umut yakışıyor aslında bana da aslında
herkese.
Parmaklarımız kenetleniyor evrenle.
Sevgi ne nankör ne de doğurgan olmayı
reddetmiş bir ayrıcalık.
Nedenler çoğalıyor.
Sunumunda zorlukların sebepler
çağlıyor aslında ağlayan gözlerimden eser yok.
Baharın muhtevası nasıl ki umut…
Aşkın hizaya soktuğu nasıl ki
belirsizliğin kaygısından ziyade yarına dair kıpırdanışları ruhun ve eşlik eden
bedenle kendimize hazırladığımız ziyafet sofrasında sadece geçmişi yok sayıp yarınlarla
tokuşturuyoruz su dolu bardaklarımızı.
Masa kalabalık.
Masa tenha.
Ne fark eder?
Başmisafir eşlik ettikten sonra?
Denklemler köşede duruyor çünkü
bilinmezlik ve kaygı kökenli sıkıntılar artık kapı dışarı.
Ismarlamadığım şarkıyı çalıyor radyo aslında
frekansı bu güne kadar kayıptı her söylemin.
Islık çalmayı unutmamışım.
Yürümektense koşmak arzu edilen hele
ki eşlik eden de varsa.
Görmekle bakmak arasında gidip
gelenleri görmezden geliyorum ve gözüme en yakışanı sevip ant içiyorum.