1
Gerçekleri bilerken hayal gücümde
Kasıtsız ve kayıtsız iklimler
zorluyor aklımı.
Zamandan ayrı düştüğüm özlemin
tutanaklarından
Sarkan bir ayracım bazı bazı.
Devşirdiğim aklın nidalarında coşan
bir ahraz
Hâkimiyeti ve yenilgiyi tatmış
Basireti bağlanmış bir fani:
Hayatın ayrık yüzünde debdebeli bir
ölüm belki de
Soğuk iklimin telaşı;
Buz kesmiş yüreklerde acımasız bir cellât
Menevişlenen her gölgede
Kutsanan bir rahle yine
Serildiğim serpinti misali
Ektiğim her günde
Dünü tarayan gözlerime rahmet
okuduğum bir yenilgi.
Evvelimden yazıyorum sana bu mektubu
ve dokunaklı kıblemde satırlar çatlarken soğuktan inadına üşüyorum.
Sonramı tayin edemediğim bir düş’ün
tam da ortasındayım.
Annelik içgüdüme yenik düştüğüm
Tanrının sunumunda her şey başım gözüm üstüne.
Ölümsüz bir Tanrı olmayı dilemedim
ben hiç ya da ölmeyi ve yeniden dirilmeyi asla temenni etmedim sadece içimde
ukde kalan bir özlemle dolu olduğum kadar intiharımdan da kimse mesul olmasın.
İklimler seğirtirken bir mevsimden
diğerine, akıl rotamda akil yönergeler beyan etti insanlar ve mağduriyetimi
sonlandırmak adına kabul ettim.
Beylik bir mizaçla yonttum kalemimi
ve üfledim dökülen talaşın tuzunu yoksa tuz ruhu kokan bir âlem miydi de içimin
efkarını bandım her heceye…
Şimdimle dünümü topladım mı sen çıkıyor.
Sen ile ben’i topladım mı onlar hâsıl olan öyle ya insanlar hep muhalif
öncelikle sevgiye ve kabullenmekte zorlanıp bu sefer karşısındakini zora
sokuyor.
Bir akıl hocam olmadığı gibi aklımı
da pazarlayamadım sadece cümleler ürüyor sonra tünüyorum yazının şaha kalkan
her cümlesini dizginleyip yeni bir ben olmayı diliyorum.
Dilendiğim acılar çoktan adresime
ulaştı ama dillendiremedim henüz hiç birini.
Tozutan imgeleri çöpe attım ne de
olsa net ve tutarlı olmalı ölüm dilekçem.
Tayin ettiğim hangi yönümü kurban
vermedim ki? Bazen solan günü yok sayan geceye sığındım bazen senin yüreğine
aslında gördüm ki benim tek sığınağım sadece Tanrı.
Firar eden cümleler ruhumu huzursuz
ediyor ve uykumdan çalıyor ben ise mutlak bir mutluluk konduruyorum kâh
yazdığım kâh konuştuğum kah sustuğum…
Tanrım!
Bu nasıl bir minvaldir böyle?
Öykündüğüm huzurlu ruhlara yolum
düştükçe bol bol dua okuyorum belli ki ulaşmıyor adreslerine ve yeniden
çağırıyorlar beni. Bir ölü evi sessizliğinde yitik kale’m bir de kalem’imle
oynarken şah damarımdan yakın hissettiğim İlahi Güç. Ne ilgisi var, diyeceksin
öyle yazmak bir radar sistemi gibi içini delerken insanın benim ne farkım var
insan ırkından?
Olan bir şeyler var aslında
adlandıramadığım ve ne zamanki konuşsam Yaratan ile hâsıl olan o sessizlikte
yolunda gitmeyen ne ise ansızın yeşeren bir umut olup ses oluyor benim ruhumun
mezar sessizliğine.
Üstüme düşen ne ise fazlasıyla
yapıyorum ama yetmediğim kadar insanlara ben de yetinmeyi bilmiyorum
elimdekilerle oysaki böyle olsun istemezdim.
Kulaklarımda ağzım kimseler görmese
de.
Yaşlar doluyor derken çok yaşa,
demeyenlerin nazarı mıdır ne yoksa ağlamazdım ben böyle eskiden.
Eskiyen bir hayat aslında epriyen
hayaller sanırım yalıtılmışlığın mezarında boy veriyor benim hayallerim ve
kötümser iklimlerden sarkan o yüzümü görüyorum da bu anlamda yüz göz olmak
istemiyorum kimseyle diğer yandan insan sevgim ağır basıyor. Bir ikilem
anlayacağın.
Örtüsünü örttükçe yalnızlığın
huzursuz güncem infilak ediyor ve satırların gazabına uğrayıp bir bir izah ediyorum
içimdeki düş bekçisine.
Sabaha karşı uyandığımda hatırımda
kalan rüyanın etkisi yel yazıyorum belki de bu satırları gel gör ki gün
bitmeden unutup da gittim rüyamı.
Gözüm açık gördüğüm hangi rüyaysa
çakma bir rüya konduruyorum aklımın merhalesine. Evet, akla zararım ama kimseye
de zararı dokunmayan.
Okumakla ne ilgisi var, diyeceğini
biliyorum ama ne zaman fazlaca kitap karıştırsam zihnimdeki o yatılı cümleler
karman çorman oluyor sanırım bana okumak değil de yazmak iyi gelen bu yüzden
yazıma noktayı koydum mu arkama bakmadan kaçıyorum odadan.
Benlik bir zafiyet her mevsimi kış ve
her gülümsemeyi alay sandığım sanırım yanan devrelerinde aklımın hep bilinçaltı
o kalıntı sebebiyle ruh durumumu tahayyül etmeye çalışıyorum.
Hidayete ermekle nihayete ermek
arasında gidip geliyorum ve inancın boyutsuzluğunda sadece kendime inanmıyorum
belli ki bir düş fırtınasına tutulup da nereye savrulacağımın da garantisi yok
iken içine düştüğüm bu gayya kuyusu beni merdaneli makine gibi sıkıp sıkıp
suyumu çıkarıyorum.
Ritim bozukluğu var belki de
insanların sevgi diye atması gereken kalplerinde ve bunun yerine; git, git diye
çarpıyor kalpleri. Gitmekle kalmak arasında kaldığım o Araf aslında beni
bozguna uğratan bu anlamda şimdilik gidiyorum ama en kısa zamanda yeniden
döneceğim ve bu sefer geleceğimden yazacağım sana mektubumu.
Yeniden görüşene kadar evvelimden
selam ve sevgimle.