‘’Biz niye kendi zamanlarımızı
yaşamıyoruz, niye hep başka zamanlar ve hep başka kendimiz?’’ (Nilgün Marmara)
Bir g/örüntüden çıkıp da yola varmayı
erteleyen mücbir sebepler.
Doğasında katıksız
yalnızlığın o aymaz tanısı ve tınısı.
Göğün marmelada benzeyen iç kıyımında
rü
Kendini arayan her mahlukat aslında
hiçliğin asasına dayalı vücudu ile karamel tadında bir sevdaya banıp da iksirli
varlığını.
Şiirlerin bel kemiğinde hep mi hüzün
ve katıksız ön görüler ve de asla değişmeyen ön yargılar silsilesi.
Kıvamını tutturamadığım duyguların
günlük muhasebesi ve şahit olduğum ne ise tadamadığım bir iç dökümünde aslında
kendimi şerh düştüğüm her beynamaz satır.
Aşkın inkılabı ve de insanın doğası
yine ölümle örtüşen yüzünde özlemin, ben olma ritmine karşı gelen üçüncü
şahsılar.
Mavi bir alfabe ve eksilen harfler.
Maviyle tanışıklığım ise çok yeni,
demenin meali eğer ki diğer renklere hakaretse affola ve dumura uğrayan gök
kuşağında asılı kaldığım sadece mavi’nin hoş görüsü, sevgili Nilgün Marmara.
Dün sana yazdığım mektubun üzerinden
henüz saatler geçti ama bir gün içerisinde ruhum bir asır yaşlandı.
Açıklaması olmayan bir şeyler var
bazı insanların doğasında ve temel bir ön yargı ya da kendini üstün gören canlı
varlıklar adı insan olsa da insanlığımı sunup canımın yanmasına vesile olanlar…
Öfkeli bile değilim hatta bu
gün-henüz-ağlamadım tabii ki bir varsayım benimki ne de olsa tek suretten
ibaretim.
Yankısı olmayan nidalar saklı boşlukta
sadece Tanrının duyduğu.
Bir de yüreğin resmi kayıtlı evrende
yine sadece O’nun hissettiği belki de hissetmenin yoğunluğu ve yorgunluğudur
beni bu denli yoran ve bezdiren yine de geceye devrildi mi gün ben sadece
yazmaya duruyorum dualarımdan hem önce hem de sonra belki de Allah katında
anlaşılıyor olmanın verdiği huzurla yazıyorum ola ki bir yüreğe denk düşerim
yeniden ve yeniden gülümsenin tadına nail olurum diye.
Tembihliyim dünden ve de annemden
yine de ruhumun çırpınışlarına dindirmek adına tepki vermemeyi görev edinmişim
üstelik çocukluğumdan beri: ya kırarsam, ya yanlış anlaşılırsam, demenin meali
olsa olsa tüm sükûnum ya da Allah katında biliniyor olması içimdeki iyi niyetin
beni koruyor gürültü ve kavgadan bu anlamda sessizliğimle yaşayıp zarar
vermemek adına niyaz ediyorum.
Nereye gittiğim…
Anlamını bulup bulamayacağım…
Aslında her gidişin bir de dönüşü
varken ve de anlamın anlamsızlığını rüştünü ispatlamış olması…
‘’Anlamak nasıl bir şeydir, bu
dokusundan bal rengi bir acı sızdıran yerküredeki kusurlu var
oluşumuzu…’’(Nilgün Marmara)
Anlamak adına kayıt açtığım binlerce
gün yaşadığım ve bir bu kadar yaşayıp da hala anlayacak olabilmenin varlığına
inanamadığım üstüne üstük anlaşılmak kaygısını da ekledik mi buna…
Anlam bulmaktansa anlam olmaya
çabalıyorum artık ve bu yüzden yazıyorum ben, sevgili Nilgün aslında içimdeki
emir erini hizaya getirmek ve içimdeki düzensizliği disipline etmek adına gel
gör ki evren disipline olma yetisinden uzak sadece birbirine zulmetmeyi marifet
sanırken…
Yazarken kalemi ile tanıştığım
sayısız yazar oldu ve kimine sayısız mektup yazdım üstelik onlar bihaber iken
cevapları da onlar yerine yine kendim verdim ta ki senle tanışana kadar ve ben
yazdığım anda sana malum olduğuna inanıyor ve gönül gözümle ruhuna eşlik ediyorum,
sevgili Nilgün.
İbaresi sakın yanlış anlaşılmasın ne
de olsa seni kendime çok yakın görüyorum. Aynı yollarda yürümüş olmamız ve aynı
okulda geçen senelerimiz gerçi sen benden evvel okumuş ve doğmuş olsan da ben
yaş denen mefhuma inanmıyorum ve seni bir gönüldeş olarak görüyorum ve
samimiyetimi yanlış anlamayacağına inanıyorum.
Hayatın ve ölümün kesin çizgilerle
ayrılmasının mümkün olmadığı lakin kimi zaman yaşayan insanların da gerçek bir
ölüden farklı olmadığı sakın yaşayan biri bunu hakaret olarak almasın ya da sen
bunu asılsız bir sunum olarak tanımlama ne de olsa günün birinde herkes bir
araya gelecek ve döngü bir şekilde tekrarlayacak.
Acıların sonsuzluğuna vakıfım ve
belli bir zamandan sonra daha da derin tezahür ediyor çoğu duygu hele ki varlık
örselenmiş ve uzak kılınmışken.
Hayatın hitabı açık uçlu bir soru ve
mutlak bir cevabı da yok sadece acıyan yerini göstermeyeceksin insanlara ya da
tamamen uzak duracaksın daha da ilginç olanı içinden taşan sevgiyi kimi armağan
edeceksin? Sanırım adına uzaktan sevmek diyorlar. Hayır, hayır, bunu asla
platonik bir aşk gibi algılayıp kimse de dar kalıplara sokmasın hani sadece
sevgini teşhir ettin mi insanın canı daha çok yanıyor.
Tıpkı senin şu cümlen gibi:
‘’Anımsamadığım tüm sözcükler
anımsayabildiğim tek bir sözcüktü: Yara!’’ (Nilgün Marmara)
Bak, kesişti yolumuz bir kez daha.
Yara.
Aslında ara vermemiz gereken ne de
olsa yara, yara üstünde daha yoğun bir acıya sebebiyet veriyor.
Açık ara farkla izahı da yok hani
sadece insan ve duyguları illa ki inceldiği yerden kopuyor ve yeniden
inceliyorsun sonra da tamamen yok oluyorsun.
İçten içe çürüyen ve kanayan bir yara
ve de muadili…
Gücümüz nereye kadar?
Aslında insan günbegün
güçlenebilmekte de. Kendimiz olduğumuz sürece ve de inanarak varlığımıza bir
şeyleri aşmak bir şekilde olası gerçi çok zor ama imkânsız da değil hani.
Tükenen bir şeyler var iken ve de
tükenen bizler… Yine de tüketme eğilimine yenik düşmemek adına vereceğimiz
mücadele ile bir şeyleri bir şekilde aşıyoruz belki de son bir gayret ama illa
ki…
Dinen rüzgâr.
Soluklanan insan.
Ve geride kalan o kahkaha derken bir
diğerinin sürdürdüğü ve umudu da elden bırakmadan yoksa karanlığa ve boşluğa teslim
olmak kaçınılmaz bir de geride kalan acı anılar eğer ki mücadeleyi elden
bırakırsak…
‘’…Çocukluğun kendini saf bir biçimde
akışa bırakması ne güzeldi! Yiten bu işte!...’’ (Nilgün Marmara)
Belki de seninle sürtüşme ihtimalinin
olduğu bir cümle bir varsayım gerçi kendimi ne denli akışa bıraktığım
tartışılır ama en azından hala saf addedildiğimi yüzüme söylemekten kaçınmayan
bir sürü insan var.
Yeniden görüşeceğiz, sevgili Nilgün.
Rahat uyu.
Dualarım seninle.