Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 17.12.2019
Okunma Sayısı : 2039
Yorum Sayısı : 15
Günün Yazısı

Bu Yazı 18.12.2019 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.
BİR GECEDE CAHİL BİR TOPLUM OLMADIĞIMIZ GİBİ BİR GECEDE CEHALETTEN KURTULAN BİR TOPLUM DA OLMADIK.

1 Kasım 1928

Türkiye’de oldukça önemli bir inkılap yapıldı.

TBMM toplam 11 maddeden oluşan bir kanunu kabul ederek yürürlüğe koydu

İşte o kanunun bazı maddeleri şunlardı:

TÜRK HARFLERİNİN KABUL VE TATBİKİ HAKKINDA KANUN

Kanun Numurası : 1353
Kabul Tarihi : 1/11/1928
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 3/11/1928 Sayı : 1030
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3 Cilt : 10 Sayfa :

Madde 1 – Şimdiye kadar Türkçeyi yazmak için kullanılan Arap harfleri yerine Latin esasından alınan ve merbut(Eklenmiş) cetvelde şekilleri gösterilen harfler (Türk harfleri) unvan ve hukuku ile kabul edilmiştir.

Madde 2 – Bu Kanunun neşri tarihinden itibaren Devletin bütün daire ve müesseselerinde ve bilcümle şirket, cemiyet ve hususi müesseselerde Türk harfleriyle yazılmış olan yazıların kabulü ve muameleye konulması mecburidir.

Madde 3 – Devlet dairelerinin her birinde Türk harflerinin Devlet muamelatına( Devlet işlemlerinde) tatbiki tarihi 1929 Kanunusanisinin birinci gününü geçemez.(1929 yılının 1 Haziran Tarihine kadar.) Şu kadar ki evrakı tahkikiye ve fezlekelerinin ve ilamların ve matbu muamelat cetvel ve defterlerinin 1929 Haziran iptidasına kadar eski usulde yazılması caizdir. Verilecek tapu kayıtları ve senetleri ve nüfus ve evlenme cüzdanları ve kayıtları ve askeri hüviyet ve terhis cüzdanları 1929 Haziranı iptidasından itibaren Türk harfleriyle yazılacaktır.

Madde 9 – Bütün mekteplerin Türkçe yapılan tedrisatında( eğitim- öğretiminde) Türk harfleri kullanılır. Eski harflerle matbu kitaplarla tedrisat icrası memnudur.( yasaktır)

Görüldüğü gibi Türkiye’de 1929 Yılının 1 Haziran tarihi itibariyle yüzlerce seneden beri kullanmış olduğumuz Arap alfabesi kullanılmaz olmuş, yerine Latin Alfabesine dayanan yeni Türk harfleri kullanılmıştır. ( 1 Kasım 1928- 1 Haziran 1929 tarihleri arası bir geçiş dönemidir.)

Peki bu kanun ile Türk Milleti bir gecede cahil mi kaldı?

Evet, kanunun üzerinden 91 sene geçmiş olmasına rağmen halen tartışılan bir konudur bu.

Aslında cehalet dediğimiz kavramın okur yazarlıkla çok fazla ilgisi yoktur bence. Çünkü ülkemizde eğitim öğretim kademelerinin en üstünden diplomalı sürüyle cahil mevcuttur ama yine de ölçü maalesef okur yazarlık olduğu için biz de öyle yapalım.

Evet, yukarıdaki soruya cevap verebilmek için aslında bu kanun öncesinde Türk Milletinin okuma yazma oranı kaçtı onu bilmek gerekir öyle değil mi?

Peki Cumhuriyet öncesinde Türk Milletinin okuma yazma oranı kaçtır?

Kemal Karpat Adlı bir vatandaşın yaptığı araştırmalar sonunda yazdığı ‘’ Osmanlı Nüfusu 1830-1914 ‘’ Adlı kitaba göre 1894-1895 Yılları itibariyle : %66,2

Bu rakam gerçekten de ilgi çekicidir. Daha da ilginç olanı ise Diyarbakır ilimizde okur yazar oranının 1894-1895 Yılları itibariyle %90 olmasıdır. Yani her yüz kişiden sadece on kişi okuma yazma bilmiyormuş.

Peki Kemal Karpat bu rakamları sallamış mı?

Hayır. Sallamamış.

Sallamasına sallamamış ama ‘’ Gördünüz mü bak Osmanlı Devleti zamanında Diyarbakır’da bile okuma yazma oranımız %90 mış’’ Diyen kardeşlerimiz bir noktayı nazar-ı dikkatten kaçırmışlar.

Neyi mi? Kısaca izah etmeye çalışayım.

Osmanlı Devletinde Türklerin ilk matbaası 1726 de açılmıştı değil mi? Oysa Osmanlı topraklarında ilk matbaa, icadından sadece iki sene sonra 1492 de Museviler tarafından kurulmuştu.

İbrahim Müteferrika’nın açtığı ilk Türk Matbaasında 30 sene içinde kaç kitap basıldı dersiniz? Sadece otuz tane. Oysa aynı tarihlerde Yahudi, Ermeni, Rum ve diğer azınlıklar günlük gazete çıkartıyorlardı matbaalarında ve bu gazeteler kapış kapış okunuyordu.

Yani?

Yani 1894-1895 Yıllarında nüfusunun oldukça önemli bir bölümü Ermeni olan Diyarbakır’da halkın okuma yazma oranının % 90 olması gayet normaldir. Bu nüfus içinde kaç tane Müslüman Türk’ün okuma yazma bildiğini biliyor muyuz peki? Hayır.

Bilmesine bilmiyoruz ama bazı veriler bize bir fikir veriyor.

1927 Yılında, yani henüz harf inkılabı yapılmadan önce ülkemizde bir nüfus sayımı yapılıyor. Bu nüfus sayımında vatandaşlara okuma yazma bilip bilmedikleri de soruluyor. Sonuç ne peki?

Bütün Türkiye’de okur yazar oranı % 10,5.

Eee? Nereye gitti bizim %66, 2 si okuma yazma bilen nüfus? Savaşlarda düşmanlarımız sadece ve sadece okur yazar olanlarımızı mı öldürdü?

Ama dahası da var.

Devlet İstatistik Enstitüsünün Osmanlı Devletinin İlk İstatistik Yıllığından aldığı verilere göre 1897 Yılı itibariyle Osmanlı topraklarındaki Müslüman-Türkler arasında okuma yazma oranı sadece %2,5... Her Yüz erkekten sadece yedisi okuma yazma biliyor, kadınlarda ise her bin kadından sadece beşi... Hani Sultan II. Abdülhamit’in açtırdığı okullar olmasa oran % 2,5 un da altına düşecek... 1890 dan 1927 ye kadar okur yazar oranının % 2,5 dan %10,5 a çıkmasında Sultan II. Abdülhamit’in açtırdığı okulların payı oldukça büyük.

Yine Diyarbakır’a dönecek olursak

Kemal Karpat 1894-1895 Yılları için okuma yazma bilenlerin oranı %90 diyordu ya, İşte o %90 lık oran 1927 Yılındaki nüfus sayımında % 4,61 e inmiş. %85,34 lük okuma yazma bilenler buharlaştı mı otuz iki sene içinde? Buharlaşmadı elbette bir taraftan Diyarbakır’ın eyalet olmaktan çıkıp bir il olması, öte taraftan savaşlarda verilen kayıplar ama özellikle de Ermeni tehcirinden sonra okur yazar insan kalmamıştı Diyarbakır’da. Kalan Türkler ise okuma yazma bilmiyorlardı.

1927 yılı itibariyle Türkiye’de okuma yazma bilenlerin en yoğun olduğu il %45,48 ile İstanbul, % 21,22 ile İzmir... % 15,50 ile Bilecik, % 14,17 ile Eskişehir, % 13,44 ile Kocaeli ve %12,94 ile Ankara okuma yazma oranımızın en yüksek olduğu diğer iller.

Cambridge Üniversitesi’nin yayınladığı “Modern Avrupa’nın Ekonomik Tarihi 1700-1870”  isimli kitapta Osmanlı Devletinde 1820 yılında itibariyle okuma yazma bilenlerin oranı % 6 iken 1870 de bu oranın %9 a çıktığını görüyoruz. ( Elli senede sadece % 3 lük bir artış söz konusu )

Velhasılıkelam biz bir gecede cahil filan olmamışız. Zaten cahilmişiz.

Peki harf inkılabı ile bir gecede alim ( ya da okur-yazar ) olduk mu?

İstatistiki verilere baktığımızda öyle bir gecede okur yazar-alim olduğumuz da yok.

Nitekim 1927 yılı itibariyle %10,5 olan okur yazar oranımız 1935 yılı itibariyle ancak % 20,4 e çıkabilmiş onca gayrete rağmen.

1950 yılında okuma yazma oranımız halen İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda ve İsveç gibi ülkelerin 1870 yılındaki okuma yazma bilenler oranının çok çok altında: % 39,5

Türkiye, okur yazarlık konusunda ancak 1997 yılında iyi bir düzeye gelmiş. Bu tarihte okur yazar oranı % 87,5

2013 Yılı itibariyle Türkiye’de okur yazarlık oranı % 92,7 ye çıkmış.

Evet, şimdi zurnanın zort dediği yere gelelim.

Bugün itibariye okur yazar oranımız %90 ın bayağı üzerinde. Peki bu sonuç harf inkılabının ( Latin harflerine geçmemizin ) bir başarısı mıdır?

Bence hayır. Aynı inkılabı, yani okuma yazma seferberliğini Arap Alfabesi ile de yapsaydık, Kril alfabesi ile de yapsaydık bugünkü sonucu elde ederdik. Nitekim Japonlar dünyanın en zor alfabelerinden birini kullanıyorlar asırlardır. 1945 e kadar onlarda da okuma yazma oranı yerlerde sürünüyordu ama alfabelerini değiştirmeden yaptıkları okuma yazma ve eğitim seferberliği sonucunda şu anda okuma yazma oranları %100 dür.

Bir gecede cahil kalmadığımız gibi harf inkılabı ile bir gecede alim de olmadığımıza göre sorun nedir peki?

Sorun dedelerimizin mezar taşlarını okuyamıyoruz, yüzlerce senelik mazimiz olan pek çok eserini belgenin orijinalini okuyamıyoruz.

Peki aslında okuyamıyor muyuz yoksa okumuyor muyuz?

Yahu Allah aşkına mezar taşlarını geçtim, ülkemizdeki kütüphanelerde ve kitapçılarda o eski eser dediğimiz eserlerin pek çoğunun bugün okuyabileceğimiz yazı ile yazılmış olanları var. Mesela Peçevi Tarihi, Naima Tarihi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Katip Çelebi’nin eserleri ( Örneğin Keşfüz Zünun, Cihannüma, Hoca Saadettin Efendinin ‘’Tacü’t Tevarih’’ adlı eseri...Daha niceleri... hangi birini merak edip de okuyoruz? Rahatlıkla okuyabileceklerimizi okuduk mu? Hayır...

Velhasılıkelam mesele öncelikle okuma isteği. Eğer okumak istersek o okuyamadığımız mezar taşlarını da okuruz. Ama bence işe öncelikle kütüphanelerdeki eserlerden başlayalım. Hem artık ülkemiz eskisi gibi değil. Osmanlıca öğrenmek isteyene yüzlerce ücretsiz kurs var. İlber Ortaylı Hocanın dediği gibi ‘’ Osmanlıca öğrenmek on beş günlük iş.’’

Evet, Osmanlıca öğrenmek ve böylece ataların mezar taşlarını okumak on beş günlük iş ama insanda böyle bir istek uyandırmak, işte onun için asırlar da yetmez sanırım. İnsan önce niyet etmeli okumaya. İsterse, değil Arap harfleri ile okuma yazmayı, Göktürk, hatta Sümer yazısını bile okur.

Keşke ülkemizde harf inkılabı yapılırken Osmanlıca tamamen yasaklanmasaydı. Neden mi?

Eğer yasaklanmamış olsaydı 1983 yılında Batman’da ev ev terörist ve yasak yayın arayan askerlerimizin başındaki komutan benim evimde, kitaplığımda gördüğü Osmanlıca orijinal Atatürk’ün Nutkunu ‘’ Bu ne ulan !’’ Diye yere atmaz, ben ‘’ O kitap Atatürk’ün Nutkudur.’’ Dediğimde de telaşla öpüp tekrar kitaplığın rafına koymazdı.

Bugün Eyüp Sultan türbesi haziresi içindeki resimde gördüğünüz mezar taşını( ve daha nice mezar taşlarını, kitabeleri, anıt yazılarını, belgeleri...) okuyamıyorsak, o mezar taşının en büyük Türk bilim adamlarından Ali Kuşçu’nun mezar taşı olduğunu bilmiyorsak bunun suçunu sadece harf inkılabına yüklemek doğru değildir. Maalesef millet olarak ilgisizliğimizin de bu cehalette payı oldukça fazladır.

Son olarak:

Osmanlı Devletinde Kur’an okuyabilen Müslüman Türk sayısı neredeyse %100 dür ve Kur’anı okuyabilene cahil denmemiştir hiç bir zaman. İşte o açıdan bakılacak olursa Osmanlı Devletinde okurluk ( yazarlık değil maalesef ) oranı oldukça yüksektir. Ancak yine gözden kaçan bir husus daha vardır ki o da Kur’an okuyabilen her insan Osmanlıca okuyamaz. Kur’anı okuyabilen bir kişinin eline Osmanlıca bir roman ya da metin verin okuyamaz. Bunlar tamamen farklı şeylerdir. ( İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca dersleri görmeye başladığımızda Osmanlıca okumanın Kur’an okuyabilmekten çok farklı bir şey olduğunu bizzat yaşayarak öğrendim.) İşte o açıdan bakıldığında Osmanlı Devletinde Müslüman- Türk halkı için 18. ve 19. Yüzyılda, 20. Yüzyıl başlarında okur yazarlık oranı yerlerde sürünmektedir. 
( Bir Gecede Cahil Bir Toplum Olmadığımız Gibi Bir Gecede Cehaletten Kurtulan Bir başlıklı yazı Sami Biber tarafından 17.12.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.