1
Güneşi doğuran yetim gece ve hayatı
sulh bilen yorgun kelam, yorgun mevsim.
Gün, özrüme yenik düştü esir
kalmışlığıma da minnet ettiğim her sela vakti.
Aşkı kıyanlara mecburi atış ve
hedefimdeki makul rota elbet sırtı güneşe ve bahara dönük olanlara nispet
yaptığım bir şiir vakti, sevginin de seyisi iken fukara yürek ve sözcüklerin
cibilliyetine çizik attığım.
Selamı eksik eden etmeyen ve
hürriyetini yanlış mefhumlarla meşru kılan…
Hükümranlığında Rabbin aşkın da
kelamında yanıp sönen yüreğin feri.
Meşru müdafaa benimki ne zamanki
s/özlendim hayatla ve işte kalburüstü duygularım filan da maharet değil hani
sadece:
‘’Yaz’’ dedi Rabbim.
Öncesinde…
‘’Sev’’ dedi.
Makul düşlerin hüküm verdiği
gerçekler ve gerçeklerin reşit kılmaya üşendiği hayaller…
Lafügüzaf ve eridiğim kadar da
erdiğim.
Ertelediğim ne varsa şimdi telaşla
cebelleştiğim hayat ve güzergâhında koca insanlığın yenik düştüğü elbette
sadece ve sadece cehalet.
Virüs hak getire.
Sevgisizlik ve gıybetin doz aşımı
yetmedi sevenlerin hakkı yokmuş gibi yaşamaya ve mutlu olmaya arşı alaya çıkan
çalgılar, çengiler ve nefret makamında şarkılar.
İkili ilişkiler ve de hele ki mevzu
bahis bir üçüncü kişi ise.
Sözcükler yetmiyor asla yetmedi güzel
Rabbim ve nasıl bir tevafuk ki; özlediğim hayatı yaşıyorum aslında herkesin
yaşadığı hayatı ben bir ömür yaşamışken…
Eve sığmaz mı hayat ki bir ömür
sığdığım yeri geldi duygularımın taştığı ve insan sevgimle çoğu insana da taş
çıkardığım lakin yetmedi bilirim…
Azığım.
Atığım.
Olmayan azametim ve fıtratım.
Ölü nefsim koktu ve attım çöplüğe ve
yerine bir kalp gözü bahşetti Rabbim.
Sevdalanmak mı?
Elbet hayatın da meali üstelik
farkına varmadan kalp gözüme sirayet eden nihayetinde Rabbime dokunduğum.
Mübalağa etmeden sevsem de sevgi
aşımı lakin unutulan illa ki bir şeyler vardı ve olacaktı da ne zamanki kendimi
sevmeye kalktım ve işte fırsat bu fırsat:
Sınandığım.
Sınandığımız.
Zalim yine zalim ve mazlum sevgiye ve
İlahi Aşka hâkim.
Bedellerse ödenen ne gam hele ki
vicdanımın rüştünü ispatlamışken.
Sözcükler dar boğazda lakin geniş
benim gönül pencerem.
Latife yapan mevsim ve muhatabım olan
tabiat ne zamanki gözlerim doldu evren de ç/ağladı akabinde ve işte içimde
yeşeren gece ve neşe üstelik gecenin kaçı sönmüşken çoktan gündüzün feri ve
işte gülümseyebildiğim bir vakit ne zamanki şehir ışıkları söndü ve rahmetin
ışığı ile aydınlandı evren ve kozam.
Muhatabım olan evren ve insanların
hala ket vurmayı beceremediği yaşama sevincim gerçi infilak eden ruhumla az
cebelleşmedim bir ömür hele ki geçen şu son 24 saat.
Yol uzun ya da kısa.
Satırlar bazen şişkin bazen sıska.
Hazan benzeri bahara duyduğum özlem
hele ki en çok yağmuru sevdiğim ve nemlendiğim anbean.
Aşka hürmet eden etmeyen ve beşeri
sıfatları yok sayıp da erdiğim o nokta aslında nihayet addedilen lakin farkı şu
ki: yarınlara egemen kader ve cihan.
Arz ettiğim ne ki?
Talep ettiğim mi? Haşa, Rabbim hem
sen nasıl da bilirsin içimden geçeni?
Kulvarımda tekim çünkü acılarımla
ihya oldum ben bir ömür varsın şimdi de sefasını süreyim geçen acılı zamanın.
Güne hürmeten.
Hayatı azaba çeviren zalime de
ettiğim sitem elbette kalmadı bunca mazlumun ahı yerde ve ah etmesem bile
içimdeki yara çok taze.
Yamalı sözcüklerim zaten en sevdiğim
mintanım ve dikiş yerlerinde sözcüklerin, atan kalbim üstelik sevgi ve
merhametle elbette inancın ışığında, ortada kalmışlığıma da kıyamadı Rabbim ve
işte İlahi Ateşin nezdinde boynum nasıl ki kıldan ince…
Hayatı yaşanır kılan ya da kılmayan
ve ölümün örtülü yüzün de artık tüm maskelerin de düştüğü ve ne mutlu içi dışı
bir olana gerçi yaşarken mutluluğa fazlaca denk düşmedim lakin hayat sadece bu
günden de ibaret değil:,
Yarınların hatırına ve hala yaşayıp
da yazabiliyorsam demek ki tükenmedi umutlar.