BİR GÜN

Bir gün başladı. Planlar, programlar ve hedefler var
önümüzde. Yapılacak yeni işler ve tamamlanması gereken
projeler var. Koşuşturma hâkim hayatımıza. Önce
duraktaki otobüse yetişmek için koşturuyoruz. Sonra
mesaiye işleri bitirmek için. Sonra yeni görevler almak
için ve tekrar bu görevleri hakkıyla yerine getirmek için.

Sonra. Bu hep böyle devam ediyor.

Arada bir saate bakıyoruz, hızla akıp gidiyor. Öğlen
oluyor, biraz ayaküzeri atıştırma, tekrar devam hızı
ve tempoyu yükselterek. Toplantılar, görüşmeler, alış
verişler… Yine durmak yok. Ajandamıza bakıyoruz
kaçırdığımız, unuttuğumuz veya atladığımız bir toplantımız
var mı?

İşyerimizde patronumuzla, okulumuzda öğretmenimizle,
dairede amirimizle iyi geçinmek ve isteklerini
yerine getirmek için çaba sarf ediyoruz. Söylediklerini
hemen not alıp unutmamaya ve zamanında yerine getirmeye
gayret ediyoruz.

Bir davet varsa, ajandamızın en görünür yerine yazıp,
fosforlu kalem ile işaretliyoruz, üzerine not alıyoruz
“Sakın unutma”.

Bu arada bir davet yankılanıyor kulaklarımızda,
hemde herkese sesleniyor. Amir, memur, genç, yaşlı,
kadın, erkek ayırt etmeden. Ezanlar yükseliyor şehrin
dört bir yanından. Bir an duraklıyoruz. Bu güzel sese
kulak verip, usulca dinliyoruz hatta dudaklarımızla
tekrar ediyoruz. Elimizi kalbimizin üzerine götürüp
efendiler efendisine salâvat getiriyoruz. Yemek yiyorsak
çatalı bırakıyoruz. Konuşuyorsak susuyoruz. Müzik
dinliyorsak sesini kısıyoruz. Kavga ediyorsak dahi
ara veriyoruz. Yani hayat bir an duruyor. Yanımızda
çocuklar varsa bak oğlum, kızım bu ezan diyoruz.

Evet, sonra ne oluyor dersiniz? Hayat aynı hızla akmaya
devam ediyor. Her şey kaldığı yerden devam…

Hani davet vardı? Hepimiz işitmiştik hani davetler
önemliydi? Ve “davete icabet şarttı”. Bazıları hemen
kolları sıvayıp davete doğru koşuyor, bir yetişme ve yetiştirme
çabası ile. Kimi hiçbir şey olmamış gibi yoluna
devam ediyor. Bazısı arkadaşının koluna girip davete
davet ediyor. Kimisi de ne yapıyor? “Sonra” deyip
duymazdan geliyor.

Peki, sonramız var mı? Bir dahaki davete kadar vaktimiz
var mı? Hayat ne zaman mola verecek? Ne zaman
işlerimiz bitecek? Bugüne kadar kimsenin işi tam bitmedi
ve bitmeyecek. Hep yarım işlerimiz kalacak. Biz
tamamlamaya çalışırken işlerimizi “aaa”, bir vakit daha
geçmiş bir davet daha var. Tekrar aynı sıcaklık ve ahenk
ile yine aynı senaryo oynanacak ve kendi kendimize
yine “Sonra” diyeceğiz.

Bu arada hava kararıp akşam oldu. Mesailer bitti ve
eve dönüşler hızlandı. Ezanlar yine okunmaya başladı.
Yine biz kulaklarımızı tıkadık, duymazdan geldik.
Yardımlaşmayı, selamlaşmayı, dayanışmayı, muhabbet
etmeyi, fakiri sevindirmeyi, dua etmeyi, hayırlı işler
yapmayı ihmal ettik.

Bir ömür gibi, bir gün daha bitti. Geriye dönüp baktığımızda
ne yaptık? Yarınki programlarımızda ne var?
Koca bir gün kendimiz için ne yaptık? Allah bizi huzuruna
davet etti, icabet ettik mi? Patronun bizi çağırdığındaki
atikliği ve önemi gösterdik mi?

Akşam zaten yorgunuz, sanki üzerimizden silindir
geçmiş gibi. Bedenimiz yoruldu, dinlenmeye ihtiyacı
var. Peki, güzel dostum! Ruhun ne oldu? O bugün hiç
aç kalmadı mı? Dinlenmeye ihtiyaç duymadı mı? Ellerini
semaya kaldırıp içinden geldiği gibi yalvarmak ve
dua etmek istemedi mi? Alnını secdeye koyup hayata
ara verdim demek istemedi mi? İhtiyaç duyan birisine
yardım etmek istemedi mi?

Rabb’im sabah kalktığımız gibi dinç bir şekilde akşam
etmeyi nasip etsin. Kalplere huzur ve ibadetlere
devamlılık nasip etsin (amin).

Sadettin TURHAN
"Gençliğin Enerji Kodları" kitabımızdan 
( Bir Gün başlıklı yazı sturhan tarafından 5.09.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.