Hangi düş’ün yanlısısın, sefil gönül?
Seferi iklimlerde mi saklıdır acı
yüklü gülüşün ve sözünün eri olsaydın düşer miydim hiç bu aşka düşkünlüğümse
kendime ve hicretine mevsimin ve işte gök kubbede sökün eden bir vaveyla
duyulmazlığın esaretinde saklı bir hınç belki de içime geçmeyen bir ışık belki
bir mola, azığa aldığım yalnızlığın fıtratında konuşlu olduğum şu sefil gezegen
ve illa ki muhtırası dünün…
Hangi düş’ün ikliminde saklıdır
fıtratı aşkın en çok da öznesiz aşkın müdavimidir düş küremden çalıntı sihrine
tanıklık ettiğim aksi yüreğimin ve işte sefasını süreceğim şiirin homojen
imgelerine takıldı ayaklarım ve gözlerimi alamazken gözlerinden, o haşmetli
duruşun muydu beni kendimden eden elbet dokunulmazlığı günün ki akşama eren vakitti
senden arakladığım bir tebessümle hemhal.
Öksüzlüğünü hoş görüyorum mevsimin ve
yetimliğimin eteklerini savura savura düşüyorum ölü nefsimin peşine.
Elbet tükenmişliğimdir hali hazırda
tüketmekse tek heceyi.
Türetmekse o meddücezri.
Ah, renklerin düşkün kollarına
serildiğim o devasa nimet.
Sarıklı düşlerime geçirdiğim peçeyle
yok saydım zümresini gölgelerin ve ben men etmişken kendimi aşkın döküntüsünde
doğmama yeniden vesile olacağını bile bile ölmüştüm içimdeki kafesi kırmıştım
ellerimle ve işte örüyordum saçaklarını günün.
Sevgili…
Gün özürlü bir düşüm ben.
Ah, en sevdiğim soğuk akşamlarda
içimde tüten soba.
Leyli varlığıma dökülen tozlar ve
uçuşan saçlarım efkârın uğrattığı hezimet ile nasıl da vakur ve istikrarla
seviyorum seni.
Gün nöbetini devretti bana.
Güdümlü mermilerle vurulmuşçasına
küstüğüm aşkı sandukasından çıkardım ne zamanki elime aldım kalemi ve gördüm
ruhundaki o ulvi feri ve işte tebessümler ektim bıçkın kalemime ve
zincirlerimden kurtuldum ve de başımı eğdim aşkın huzuruna çıktığımı ise çok
sonra fark ettim.
Firarım mı?
Ya da yasım…
Ah, renklerin muadili yaşım elbet
içlenen hecelerde çağlayan iklimlerden çaldığım şiirlerden kendime ördüğüm günü
birlik kefen, sevgili.
Yazmaya durduğum her ilham vakti.
Aşkta kıyama durduğum o sefil zemheri
oysaki…
Mayısın ortası ve günü b/ölüp de
ikiye ve işte aşkla ve kalemle buluştuğum gecenin ıssızlığında sözüm ona iki
yakam bir araya gelecekmişçesine ve tutuşmuşken senden bana zuhur eden tek
kıvılcımla.
Günlerim.
Günsüz sezileri.
Gecemse mabedim ve aşk kefenim ve
kalem sonsuzlukla iştigal yüreğimin kayıtsız şartsız yareni.
Yâd edilesi dünlerim var ya da yok.
Ve yarınların muadili.
Gel gör ki; hep demez misin sen, anda
saklıdır mevcudiyet ve kolladığın kadar anında kal ve yaşa…
Ve işte uydum sözüne üstelik tüm
uyumsuzluğumla zanları da gömdüm geldim ki…
Tecelli eden olası bir kavuşma ise
işte şimdi yaktım mumları ve dibinde açan gülleri serdim ayağına aşkın.
O latif rüzgâr.
Kaynadıkça kazan değil mi ki eriyen
buzullar.
Bense gömülü bir lahit gibi…
Semazen eteklerinde şiirin, düş
dökümlü yataklarında şehrin kurumuş çeşmesinin…
Sözcüklerim ve aşkın ifası imgelerin
kolluk kuvvetine sığındığım ve senin gölgenin dahi yettiği ve işte uyandığım
kış uykusu.
Çeşni başıdır benim hüznüm.
Maviden ibaret bir tebessüm elbet
kara gözlerinde çakmak çakmak şiirler ve sesine gizlenen o titrek sözcükler ve
işte doğdum ben yeniden ve yeniden.
Irkı yoktur içimdeki rüzgârın.
Sahip olduğumsa safi aşk ve iman gücü
yoksa asılı kaldığım o darağacından kurtulmam mümkün olur muydu, söyle…
Lafügüzaf ne de olsa bilemezsin
içimde saklı o mahzeni ve devasa söylemlerde saklı tuttuğum o dehlizi tahmin
dahi edemezsin.
Hayatım adeta bir koşu bandında geçti
benim ve hep yürüdüm ben hep yürüdüm ve yaş aldım ve yas aldım…
Ah, içimdeki izdiham.
Ah, güzel Mevla’m…
Renklerin mürididir belimdeki kuşak
ve saçımdaki yonca aslında küflü duvarlarında geçmişin külliyen yalandır
arkamdan söylenenler…
Ve evet, hiç birimiz masum değiliz
yine de beyaz kalmayı başardım ben en çok da mutluluğa aş erip huzuru dileyip
sonra aşka erdim ve rengim hep pembeydi.
Öncesinde hayli müphem ve düş gücümle
asılı kaldım sağanakta yoksa çoktan kapılıp da gitmiştim sele.
İnfazımsa hep kendi elimden oldu ve
ikaz edildiğim Allah tarafından.
Haşmetlidir benim acılarım ve aşkım
ve adaklarım yoksa bin defa gömülmüştüm en derine yine de ara sıra girer
çıkarım kabrime gün ve gece ve yaşarken çektiğim kabir azabını sadece O bilir.
Ne zamanki anlatmaya meyletsem…
Lakin bir Allah’ın kulu da
dinlemezken.
Ve ısrarla sayarım dökerim çetelemde
saklı tuttuklarımı elbet gülüp geçerler olmadı ıslıklanır acılarım ve açısı
olmayan duygularım…
Duyumsadıklarımın sadece milyonda
biridir yazdıklarım o yüzden aşka da yazmaya da doyamıyorum ve işte ıssızlığın
sağanağı ancak böyle diniyor ve ruhum diriliyor bir şiire her dokunduğumda.
Müptelası olduğum çok şey var elbet
hiçliğimin de kayıtsız şartsız ihbarı ve ifade etmek adına dönendiğim kendi
etrafımda bu yüzden değil mi ki evreni aralıksız tavaf ediyorum…
Öykündüğümü unut.
Adı umut olan her şiirim ve yazım ve
yazgım ve yalnızlığım derken içimde biriken o kalabalık belki de bir ömür
karabatak olarak yaşamanın mucizesidir bir yanıp bir sönen o ikaz lambası ne
zamanki rest çekmiştim aşka ve işte son on yılımı kıyamda geçirdim ve ereceğim
en yüksek mertebeye ulaşmaktır tek muradım ki Allah katında saklı içimden her
geçen…
İçimden geçen trene son anda yetiştim
ve kaçak yolcu olma lüksümü bile çok gördü evren bu yüzden ben sihirli
süpürgemle uçuyorum kalem iken yüreğimin atar damarı ve aşk iken şah damarımdaki
o bohem sancı.
Müşküle her düştüğümde sızıyorum bir
bir yüreğine.
Ne zamanki gözümden düşse birileri
yine sızlanıyor ve koşuyorum Rabbime.
Kendimden geçme ve geçmeme konusunda
çok kararsızım ve işte terk edemediğim kadar kendimi tehir de ediyorum olası
bir mutluluk kavşakta beni beklerken.
Hüznümü yok saydım da düştüm bu gün
yola.
Güneşe sevdalandım akşam vakti.
Sonra rüzgârla konuştuk ve rüzgârın
kızı oldum bu gün ne çok yol kat ettim hem içimde hem dışımda bu yüzden maruz
gör heyecanımı ve coşkumu hele ki bayram öncesi yüreğime yağan rahmeti idrak
edip de koşarken Rabbime artık indindeyim mutluluğun ki hayali bile güzel.
Mühürlü kalbim.
Münzevi sözcüklerim.
Münasip bir dille içimdeki şifreyi de
çözmek üzere iken…
Maruz kaldığım her şeye rağmen
şükrediyorum yoksa an itibari ile yaşıyor ve yazıyor olmazdım Rabbimin sözünden
çıkmış olsam.
Gölgelerin esiri olmadığım gibi ölü
nefsimin kırıntıları can çekişirken acımasızca basıp geçiyorum üstüne çünkü ben
olmazdım bu günkü coşkumu ve masumiyetimi de saklıyor olmazdım ne de olsa
nefsime veda ettiğim gün çok öncemde kaldı ve açlığımı yazarak susuzluğumu
severek gideriyorum.