Düşlerimi tartıyorum elbet gerçekler
ağır çekiyor elbet ağır çekimde yaşıyor ve günden güne ufalıyorum, Hacer artık
muhtevası neyse günümün ve ruhumun.
Ruhumda saklandığım yetmez elbet:
Ah, bir de o mikado çöpleri yok mu
elbet çubuk adamlar ve kadınlar yaptığım halının deseninde de yaşadığına kani
olduğum renk renk çile çeken hayaletler, Hacer.
Duvağını nerede unuttun?
Durduk yere somurtmazsın sen hem.
Ah, ne evhamlısındır, bilmez miyim?
Başını bağladın mı kızının? Gerçi çok
zaman geçti üstünden ama.
Hani, dershanede çalıştığım yıllar.
Hani ruhumun ütüsüzlüğü ile avunduğum
ve de tüm kat izlerimle savunduğum mutluluk.
Mutluydum o yıllar elbet yanımda sen,
Hacer ve tüm öğretmen arkadaşlarım.
Mutluymuşum, be Hacer.
Hakkın çoktur bende ama ben sana
ihanet ettim ve mesleğime son noktayı koydum senden sonra ne de olsa dershane
iflas ettikten sonra çalıştığım diğer özel kurumlar buradaki hazzı vermedi
bana.
Seni ne çok severdim, Hacer ve o
kalın sesinle nasıl da otoriterdin anlayacağım dünyanın en tatlı serti sendin
Hacer.
Dershanedeki ilk günüm adeta bir
şölendi ne de olsa cıvıl cıvıl idi hem içim hem de onlarca öğrencim elbet bir
gün sonraki dersime gelemedim. Bayağı üşütmüştüm o gün ve başımı dahi
kaldıramazken sen çaldırdın telefonu.
Dersine zamanında ve gününde
yetişemeyen ben: hani, bana olan kızgınlığının ertesinde hasta olmama nasıl da
üzülmüştün ve bana bir şans tanıdın o gün.
‘’Başkası olsaydı bu yaptığını yapan
bir gün bile barındırmazdım dershanede ama… Neyse iyileş ve yarınki dersine de
illa ki geleceksin.’’
Tolerans tanıdığın ne ilk ne de son
insandım.
Sözcüklerim terliyor, Hacer ve ben
seni o kadar çok aradım ki.
Ne bir adresin vardı elimde ne de
telefon numaran ve kondurmak istemiyorum ama…
Yoksa sen de mi göçtün, Hacer?
Ama daha vakit vardı ve bence
insanların öç vaktidir bugün tüm yaşananlar ve yaşatılanlar.
Kim kaldı ki dünden?
Bense dünümde saklı iken ve seni ve
tüm kaybettiklerimi özlem ve hüzün ile anarken…
Sessizliğimi severek ve yazarak
bozuyorum zaten sendin beni, kendime yaşattığım bozgundan ilk çekip kurtaran.
Herkesin daha doğrusu tüm
öğretmenlerin senin gibi bir müdürü olmalı.
O kadar inceydin ki.
Bense telaşla derslere girip çıkarken
önümü keserdin nasıl da gülümserdin…
‘’Telaşa mahal yok. Sakin, sakin.’’
Biliyor musun hala telaşlıyım hatta o
günlere oranla bir o kadar da panik.
Ne resmin var bende ne de sana
ulaşabileceğim bir adres.
Acaba beni de anıyor mudur
öğrencilerim tıpkı benim seni ve tüm öğretmenlerimi andığım gibi?
Duayeni idin müdürlerin,
öğretmenlerin ve sen de sırra kadem bastın tüm iyi ve özel insanlar gibi.
Siyah saçlarında saklanmış kelebekler
ve her teneffüs içmeyi ihmal etmediğin sade kahven.
Sen hala bıraktığım yaştasın, Hacer
bense senin yaşında demek oluyor ki aynı yaştayız.
Ağlıyor muyum sahi?
Şüphen olmasın ve şüphe etmediğim
insanların başında gelen sen.
Beni nerede bulacağını biliyorsun bu
yüzden içim rahat.
Ola ki bu dünyada görüşemeyelim bir
daha yerin hazır yanımda ve lütfen ders kitaplarınla gel yanıma hem belli mi
olur geçeriz de Sırat Köprüsünden yeniden bir okul ya da dershane inşa ederiz
cennette elbet öncesinde cehennem yolcusu olup da yanmazken.
Allah’a emanet ol, Hacer, canım
müdürüm.