1
Düş sağanakları…
Mevsimsel bir içgüdü adeta
bahşedilen…
Sersemledim işte ve yine yeniden:
sarmalında o başıbozuk duyguların ve peyda olan duygu devinimine rest
çekemediğim ve yaşlarımı serbest bıraktığım: dün gibi bu gün de ve hoş görüye
sahip kimse elimle yakasına yapıştığım elbet izafi bir yakınlık çünkü ben zaten
uzağındayım hayatın ve dünyanın ve var olduğuma sadece yazarken ve severken
vakıfım atıfta bulunduğumsa içimdeki salıncak hala üstüne oturup uçabildiğim ve
saçlarımın ve eteklerimin savrulduğuna binaen inmek istemediğim…
İkame ettiğim ve de idame ama artık
idare edemiyorum hüznümü ve mutlak bir tanı koyuyorum elbet erişemediğim
zirveler kimse Kaf Dağını mesken edinen işin kötüsü içimdeki devasa buz dağı
erimek bilmiyor bu yaz sıcağında bile ölesiye üşüyorum ve düşüyorum ve sadece
kaybolmak istiyorum bunca kaybın ardında kaybolduğuma artık iyice inanmış bir
şekilde isyanımı bastıramıyorum ve tövbeler eşlik ediyor ardından aslında
eşiğindeyim ölümün: bedenimle yaşadığım; ruhumla acı çektiğim ve kalbim hala
sevgiyle atarken…
Düşünmekse beni benden ede hele ki
kalem de elimle düşünmeye başlarsam ansızın sonlanıyor yazdıklarım çünkü
düşünce gücümle arası iyi değil ilham perimin ve ben severken ve yazarken
düşünmemem gerektiğini biliyorum hatta uykumda bile beynim aralıksız proje ve
tebligat üretirken alt bilincim de işe müdahil oldu mu ve evet, hep yorgun
uyanıyorum uykudan ve uykuda kimse eşlik eden o hak malikleri eksik olmazmış
gibi gözümü açar açmaz devir daim kaldığı yerden devam ediyor.
Yoksa devri alem mi demeliyim çünkü
uçsuz bucaksız bir yolculuk benimki ta çocukluğumda başlayan ve ilk
hatırladığım halim: yaz sıcağında evin ortasında koşturan bacak kadar boyumla
sevmeye ve sevilmeye hazır ve nazır ve yine aklımın fitilini ateşlemişim: başka
bir yaz günü kendimi keşfetme duygusuyla yüzümü ve ağzımı merakla incelediğim
şükürler olsun ki yalnızlığım bir günde sona eriyor çünkü artık okula
başlıyorum ve farklı yolculuklarla hayatın merkezinde olmaya ve oturmaya da
devam edeceğimin garantisi.
Elbet konumuz bununla sınırlı değil
ve ben, dünüme kocaman bir es koyup günümüze ışınlanıyorum.
Renklerim var duygularımla eşleşen ve
her günüm ayrı bir hikaye aslında konum itibariyle sabitlendiğim bir noktadayım
ama işin komiği bu sabit düzenekte bile boyutlar arası yolculuk yapabiliyorum.
Gezmeyi seven bir insan asla olmadım
da belki de yolculuk ve gezinti bana yük olarak geliyor ama sevgiyi de yük
bilmedim ve her nasılsa bir yük addedildi varlığım sonunda kendimi kendime
baskın görüp kendime tam anlamıyla küstüm ve işte çıkış noktam daha doğrusu
batıp da dibe yüzeye ulaşamadığım ama buna bir şekilde vakıf olmayı öğretti
bana Yaratan ve o günden beri bir süreliğine de olsa yüzeye erişip nefes
alıyorum ve dipteki basınçtan azat ediyorum ruhumu.
Varlığımsa bedenimden ibaret değil
madem ve kuş kadar hafif olsam da sevdiğim kadar sevilmeyi değil istemek artık
düşünmekten bile muaf ettim kendimi ve hayat öyle bir noktaya savurdu ki beni
ve üzülerek söylüyorum ki; sevgiden ve hoş görüden nasiplenmemiş insanların varlığına
gelene kadar nefretlerini nasıl kustuklarını Allah görmemi sağladı elbet bir
diğer bakış açısıyla:
Buna vakıf olmak ilk zamanlarda çok
koymadı bana ama gel zaman git zaman sevgisizlik de yetmez oldu insanlara ve
resmen nefret etmek onlara bir güç olarak geri dönmekte ve sevgiyle iştigal bir
sefil varlık olarak duyumsadığım her şeyin geri tepmesi neticesinde kendimle
olan mücadelemde epey geriledim.
Her anlamda kendimi masaya yatırdığım
ve mükemmeliyetçi zihniyetimle yüklendiğim sorumluluklar diğer deyişle
vazifelerim ve konu ne olursa olsun dokunduğum her şeyde her insanda sevgiyle
eşlik ettim hayata ve tüm yüreğimle ve iyi niyetimle vücut buldu da ifa
ettiklerimde kısaca…
Yaşamak bile bir vazife gözümde çünkü
insan olarak görevlerim/iz var ve ilk olarak temiz bir yürekle ve vicdanla da
yola çıktı mı insan…
Akabinde olduğu gibi görünmeyen
insanlar: bir öyle bir böyle ve söylediklerinde olsun ifa ettiklerinde olsun
samimiyetten eser yokken ve öncesi: kendimi bildim bileli kimse karşıma çıkan
bir kere bile düşünmedim kötü bir insan olma ihtimalini ve bir ömür tüm
saflığımla inandım insanlara ve açtım içimi elbet Pandora’nın kutusu da açıldı
ve domino taşları gibi duygularım etkileşim halinde oluşan o gaipten gelen
enerji.
İster pozitif deyin ister negatif ve
ruhumun söndüğüne tanık oldum hele ki son birkaç yıl başıma gelenlerden sonra
anladım kimseye benzemediğimi zaten böyle bir talebim asla da olmamışken ve bir
adım sonrası: insanlar vardı yakınımda uzağımda bana benzemek isteyen ya da
yaptıklarımda hak iddia eden ya da kötüleyen elbet zamanla aşındı ruhum ve
zamanla hayat ve insanlar ruhumdaki mutluluğu aşırdı benden.
Oysaki hep doğal ve nüktedan ve de
doğaçlama yaşar ve severken ve illa ki birileri kusur arayıp da buldu mu bende
zaten dünden beri kendimle yıldızım barışmamışken iyice dağıldım ve dağıttım.
On yıla yakın bir zamandır bilfiil
yazıyorum: farklı sitelerde ve platformlarda ve illa ki bir şeyler oluyor ve
canım yanıyor anlamadığım bir şekilde sebebini bilmesem de tahmin ettiğim ve
işte ipler yine kopuyor bu sefer kalem kayıyor elimden bense bir ömür
kaykıldığım için bulunduğum zeminde resmen dengem alt üst oluyor. Derken
kalemle olan irtibatım kopacak noktaya geliyor elbet kendime zar zor
geliştirdiğim inancı da yitirdim mi…
Özel hayatım da buna benzer çok şey
yaşamışken özellikle çalışma hayatımda ve yine son birkaç sene beni aşırı
üzenleri de hesaba kattım mı.
İpler kimin elindeyse artık…
Bense ipli bir kukla gibi birilerine
hizmet etmekle görevli addedildiğim oysaki verdiğim hizmet sadece kendime
duyduğum saygı çerçevesinde ve mademki yazmakla iştigalim elbet edebiyata olan
katkımın maksimum seviyede olması için tüm benliğimle yazmayı
içselleştirmişken.
Mütereddit bir ruhum belki de her
şeye zemin hazırlayan iyi de ben sadece kırmadan dökmeden yaşamayı şiar
edinmişken bu bir suç olmamalı çünkü hümanist duygular çerçevesinde yaşamak
öğretildi bana elbet içten gelen de bu oldu mu elbet yazmanın ve yaşamanın
kırıcı bir atmosferde olmaması için çabalarken eninde sonunda olan oluyor ve
hayatın da dayatmasıyla resmen kendime yabancılaşıyorum.
Domestik olansa hüzün.
İnancımla sevgimle içselleşen her şey
ve hatta nerede ise herkes.
Yazmak tüm günümü almıyor elbet çünkü
gün boyunca duygu emilimi ile ruhumu güncelliyorum ve hayatımı sürdürürken
hayata da şiir gibi yaklaştığımdan mıdır ne gün bitiminde hayli dolmuş oluyorum
ve iki saatimi bile almıyor hislerimi kaleme almak bazen yazdığım ve
paylaşmadığım başka yazılar ve metinler derken haiz olduğum o bitimsiz huzur ve
mutluluk: elbet hatalı bir söylem oldu çünkü huzur bir şekilde son buluyor ek
olarak huzursuzluk ekleniyor ama tarafımca olan bir şey değil bu. Ne de olsa
sanal ortamda paylaştığım onca yazı ve şiirin bir getirisi yoksa götürü mü
demeliydim? Aslında insanların bakış açıları ve gelen müspet menfi yorumlar
sayesinde iç dünyam durağan seyrinden sıyrılıp devingen bir haletiruhiye
eşliğinde bir sonraki güne yazmak için malzeme oluyor bu yaşadıklarım.
Sevmekle çıktığım yol hem de bir
ömür.
Her konuda sevginin ön planda olduğu
ve ben hayata ciddi bir yaklaşımla yanaşırken elbet yazmanın da çok ciddi bir
edim olduğunun bilincinde tüm dikkatimle titizliğimle kaleme almak ayrıca
doğamın bir gereği.
Kimine göre gereksiz bir fiiliyat.
Kimine göre de önem arz etmeyen.
Ve başka görüşte olan nice insan
elbet saygı duyduğum sonuçta okuyucu ile olan diyaloğum sayesinde ivme
kazanıyor ya da kaybediyor yazdıklarım ve yoğunlaştığım duygular.
Yağmalanmış hayatımın son dönemecinde
tüm amacım aslında sevme ve sevilme güdüsünde hayatı resmettiğim ve hayallerimi
gerçekleştirmenin de tek yolu yazmak iken ve de…