‘’Ne soracaksan işte sor

Bir çalgı: fayton

Bir içki: rakı hayır votka

Bir tabanca: tabii dolu

Bir haber: ölümüm yakın

 

Bir imza: okunmuyor.’’(C. Süreya)

 

Düşlerimi avladı zaman bense avcının pençesinde solan bir çiçektim ve ansızın yağmaya başladım: yağdıransa Mevla’m ve yandığıma şahit devran.

 

Hüznümle çektim kürekleri ve çilemi ve çileleri ör ör bitmeyen kilimler ve üstüme yorgan çektiğim gecede saklı bir isyan elbet yüz görümü sevinçlerden düşen payıma fi tarihinde ve o trajedi.

 

Aşkın kulvarıydı duyguların sürüklendiği ve soldum.

 

Sondum.

 

Başı asla olmayan bir masaldan saklı firari kahraman ve kırmızı şapkam belki de cadısüpürgem gel gör ki tozunu attırdım ben hayallerimin nihayetinde gerçekleşen ikbalim ve elimden ansızın kayıp izini bırakan köhne sevinçler ve pişmanlık ve işte efkârı giyindiğim sergüzeşt düşlerde o hayali fener siluetim sinen siren sesleri elbet gaza da bastım mı kalem denen feleği.

 

Gönlümdeki kopça.

 

Ruhumdaki fırtına.

 

Kemale ermiş zaman ve kanı donmuş mevsimin ve işte kürediğim yaz güneşi yaz bahçesi süt şişesi su küresi.

 

Endamlı zamanlardan geliyordum hem ve içebildiğim kadar içmiştim hayalleri ve mutluluğu ve çocuksu bir aşk bir coşku bir figan…

 

Nazenin gölgem beli bükülesi öfkem.

 

Elini öptüğüm kimse mademki bileğini bükememiştim derken el ele tokalaştık içimdeki zemberekle ne de olsa bendim bana yenik düşen ve bendim zaferi üstlenen elbet içimdeki saksı dışımdaki sarkaç saçımdaki ölü ve sefil kelebek.

 

Göğün muhtırasını veren şimşek ve işte yağmura yakalandığımın güncesi…

 

Bir ileri bir geri giden ayaklarım elbet asker adımlarında yalnızlığın içimde ansızın nükseden o tünel.

 

Karanlığın cilvesi beyazın güncesi ve pembenin mahcubiyeti…

 

Ah, uyuya kaldığım her gece sabahında firar ettiğim sınıflar, amfiler: hem öğrenci hem öğretmen kimliğimle sırnaşan iç sesim ve dış sesin ihbarı ve altına imzamı da atmıştım hani ne de olsa yüreğim idi zimmetli olan derken feragat ettiğim hayat ve hayallerim ve şair ikazını vermişti bir kere:

 

‘’Bir imza mı? Okunmuyor.’’

 

Tünediğim her sıra türediğim her deste tümlenen varlığım bazen turkuaz renginde göğün sancağımla adımladığım hayal tüneli.

 

Bir varmışım bir yokmuşum, dercesine ve yüreğimden tüten hayallerin izini sürdüğüm nihayetinde kendimi kaybettiğim bu sefer sil baştan ve yine atmıştım imzamı hayattan istifa dilekçesine.

 

Ve bir ikaz yine gelen göğün bulutlarından…

 

Hala önümü göremedim hala mazimde kaykıldığım ve yarınların bildirgesi belki de yosun yeşili bir düş’ün arka penceresinde:

 

Düşün babam düşün.

 

Düşünmediğim kadar düşürdüğüm cebimden belki de içine düştüğüm çukurdan ansızın kurtulup damgamı vurduğum hayatı ve öncemde saklı her hayali masaya yatırıp ruhumla fink attığım kâinatın devasa bahçesinde bazen bir çiçek olup açtığım bazen güneş olup doğduğum ve şairin peşine düştüğüm ve altına attığım her imzadan sonra boykot edildiğim hayat belki de cami avlusunda terk edilmiş bir bebek gibi emeklediğim hayal dünyam elbet gerçekleşecek umuduyla yanıp tutuştuğum.

 

Dünümü gömüp.

 

Günü de öldürüp.

 

Yarına çıkacak mı sahi bu şiir… demenin tek yolu iken yolum illa ki yazmaktan ve umuttan geçerken ve okunmayan imzamla şerh düştüğüm hayal teknesi belki de küreklerine asılıp ömrün kayıtsızca yazıp sevdiğim belki asla gerçek olmadığıma ben bile inanmışken ve evet:

 

Attığım o imza onca imza…

 

Sadece bir imza: okunmuyor.

 

Ya, okuduklarınız…

 

 


( Bir İmza: Okunmuyor... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 7.08.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.