Hangi düş’ ün yerlisisin, sevgili usum ve hangi ruhun yanıp sönen mavi tesellisinde saklısın, benden önceki unutulmuşluğunla tavan arasında gezinen bir hayalet misin yoksa?

İçimdeki minik kedi yavruları tırmalarken midemi ve açlığın hin duvarlarında kendimi bir bardak suyla avuturken…

Teselli babında sesleniyorum sana ve tecelli olan huzura dokunuyorum usulca: neresinden baksan en fazla bir saati geçmez ruhumun takıldığı bu huzur denen bulut sonra efkârıma yenik düşer ve yeniden erişirim önceki yaşantıma.

Bir hayatım varsa delik deşik ve yamadığım gözyaşlarıma eşlik eden o asalet…

Hırpani bir düşün fazlasıdır içimde saklı onlarca rivayet.

Mevsimin tanrısı güneş ve unutulmuş gülücüklerim.

Yabancıların gelip geçtiği usumun koridorları: hem dünde saklı hem andan firar eden ve yarının düdüklü tenceresinde pişmeyi bekleyen bakliyat gibi ruhumu zımparalayıp ulaşmayı dilediğim o pürüzsüz yüzey ve mutluluğun ihbarı…

Çalınmış hayallerimden sonra uzun süre kendime gelememiş iken arpacı kumrusu gibi düşündüğüm uzun ve kat izli hayat çeşmesinden akan suyun da garantisini verdiği o gözyaşı ve işte sular seller gibi ezberlediğim bunca dokümandan sonra iç sesimi dinleyip de kayıt altına aldığım duyguların fıtratıma uyumsuzluğunu nasıl da güncelliyorum.

İçim ezilirken kuşluk vakti.

Uykudan firar eden rüyalarımın şiirlere eşlik ettiği.

Belki de ölümü düşlediğim günün yatıya kalan hüznünde büyülü sesi kuşların hayatı cennete dönüştüren o kanat çırpışları ve işte yeniden saymaya başlıyorum baştan sona ezberlediğim bir metnin hayatıma renk katacağını düşlediğim her nüktedan cümlesinden alıntı yapıyorum sözüm ona ve hikâyemi yazıyorum yeni baştan.

Sonlanması an meselesi iken kalemi fırlatıp yaprakları parçaladığım.

Mutlu sona saniyeler kala ihbar edilen iç sesimden suçlanıp tutuklandığım bir ömrün de perde arkası belki de yazmaya cesaret edemediğim ne varsa ifşa etmekse en derindeki sırları ve gizemi ve uçuşan etekleri rüzgârın yoksa rüzgâr mı içime esen sözcüklerin büyüsüne kapılmış bir gazel gibi yüreğimi titreten…

B/öldüğüm heceler.

Kafiyesi uyumsuz bir şiirden çaldığım nakarat.

Belki de üşenmeden başa dönüp istikrarla yâd ettiğim mazimden derleyip topladığım hikâyeler.

Radarı ömrün elbet tutuklu kaldığım sevginin vukuatı iken imkânsızlıkla cebelleşip yalnızlığın duvarlarına çizdiğim resimler.

Bir patika ise az evvel adımladığım derken parantez açıp sorguladığım hayatın tokat gibi yüzüme çarptığı yoksa başa döner miydim ben durduk yere her şeyi es geçip de neyi değiştireceğimin garantisini verebilirdim içimdeki yetime?

Düşlerimin kıyısında gezerken rastladım ona…

Rastladığım aslında restleştiğim kendimden bir önceki bendi artık kaç ben saklıysa içimde ve içerlediğim kadar dış sese iç sesimi bu kadar seveceğim gelmezdi asla aklıma zaten akıl dediğin ne?

Arka plana itilmiş binlerce bilgi ve duygu bildirgesi adına alt bellek denen elbet üstü örtülü bir masa tüm kirleri kabarmış ve kokmaya başlamadan işlevine son verilmiş…

Bellekte saklı onca hatırat ve yankesici düşler ve zıpkın gibi gerçekler artık neye meyyal veriyorsa bir içimlik duygular ve düşünceler ve kısıtlı bir zaman ayrılmış iken biz insanlara mutluluk adına.

Mutluluğun bakiyesi ise yıllanmış insanlar ve duygular artık bizden birer parça olmuşken sonra da parçalara bölündüğümüz elbet uyruğu olmayan acılar ve iç açının sükûneti ile dışa sızan bir gülüş gibi ya da hıçkırık ve gözyaşı: sinsi ve siması tanıdık ama görmezden geldiğimiz bekçisi akıl denen hapishanede terbiyeli çocuklar gibi sıraya girmiş ve ellerinde okul çantası bir örnek giyinmiş dünün mirası iken siyah beyaz fotoğraflarda kalmış mazimiz.

Taziyelerimi sunuyorum güne.

Gecenin temennisi iken birkaç satır karalamak ve güne ermeden gece de yitmeden yazmalıyım ölü günün ruhundaki karartıdan yola çıkıp da aydınlanmak ve aydınlatmak adına hayatı.

Ruhuna Fatiha okuduğum ölüler gerçi gelmeleri an meselesi ama ve ben kabirlerine gidemediğim gibi gelmelerini de temenni etmiyorum ve rüzgârsız bir havada oynaşan perdeleri gördüm mü başımı yorganın altına sokuyorum ve Besmele çekmeden dalamıyorum uykuya.

Farazi bir iklim geceye eşlik eden aslında anda saklı farklı mevsimler ve uğultusu rüzgârın susup da yağmurun şıkırtısına tanık oldum mu derin bir nefes çekip içime oh, diyorum ve mis gibi kokan toprak kokusuyla kendimden geçiyorum oysaki inşaat halindeki şehrin ortasında kokan ne toprak var ne de eşlik eden yaz yağmuru ve yaşaran gözlerimi silip saksıdaki çiçeği de okşadıktan sonra her şeyi kendi haline bırakıyorum ve kendi halinde bir insan olmanın meali iken sessizliğim kulağımı çekip tahtaya vuruyorum ve el ayak çekilmişken ortalıktan ses etmeden yürüyorum mutfağa.

Huzurunsa siluetine kolay kolay rastlanmıyor bu yüzden bekliyorum o günü hani huzuruna çıkacağım günü Yaratan’ın…

Hasretin uzantısı belki de kıyama duran iç sesim elbet hasret çektiğim dünümde sığındığım o sakin liman.

Varla yok arası mutluluğa ise perde çektiğim.

 

 

 


( Usumun Koridorları... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 15.08.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.