Rengimden mustaribim ve öykündüğüm
mavi.
Aşkın dumura uğradığı hangi iklimse
Seyrüseferinde mevsimin
Elbet neşreden içimde en derinde.
Bir seferberliğin ç/ağrısıymış meğer
hayat ve gönül gözümdeki küpeşte.
Irkı olmayan duygulardan ördüğüm
devasa bir lahza ve alfabe ve ikrarla kimi zaman isyanla dolduruşa gelen
insanların ikbali…
Ve bingo!
Bir yanılsama ise bir yerlerde
kayıtlı olan belki de gizem ve işte yüreğimdeki peçem:
Perçemi duyguların ve nüansı hayatın
ve rahmetin ve bir ileri bir geri yerinde sayarken insan ve imkân dâhilinde
yaşamanın meali.
Övünç yüklüydüm.
Bazense kayıp ritmi gezegenin.
Örselendiğim de değil artık ya da
ötekileştirildiğim çünkü ben artık varlığımın rüştünü ispat ettim.
Acı bir tatsa ağızda kalan.
Ve bir şekerleme niyetine yazdığım ve
yuttuğum sözcüklerim.
Her bir ayrı güzel her biri nüktedan
bazense…
Birilerinin yazdıklarını okuyup da
aydınlandığım bazense ruhumu karartan ve altıncı hissim ve kalemim ve kendime
özgün ve de şahsına münhasır bir alfabe geliştirdiğim elbet sözcüklerin de
hulasası ve göz çukurlarımda saklı noktalama işaretleri ve o devasa imleç…
Şaşkın ünlem.
Ah, meraklı soru işareti.
Sıra sayıları ve asal sayılar bense
en asi ve en mutlu asal sayıyım:
Bire denk düştüğüm ve birden
başladığım bazense geri gittiğim ve sayacım tıngır mıngır çalışırken içimde
vaaz veren hoca kulağımsa ezanda yüreğim zaten Rabbimle ve tek bir an bile
çıkmazken aklımdan.
Hüzün bazen girift.
Hüzün genelde geçiş hakkı tanımayan
ve karşı geldiğim ve işte hüzün denen kaldırımda sektiğim bir duygudan
diğerine.
Hüzün katsayım ve varlık katsayım.
Karesini aldığım cümleler ve karekökü
iken bilinmez ve işte ben en dik başlı dik acıyım açamadığım yüreğimi sundum
bile tüm evrene ve saçımdaki toka bazen bir nokta olmayı arzuladığım gel gör ki
aşkla eşlik eden üç noktalar illa ki ama illa ki…
Ayraçsa imdat ç/ağrım.
Aşksa acı eşiğim.
Şiar edindiğim inanç ve umut.
Ve ben bir imla hatasıyım:
Acı mı açı mı?
Kader mi keder mi?
Gül yüzlü bir seyyahım ben gözlerimde
yıldızlar ve işte iki ismimin de hakkını verip yazıp yazıyorum.
Tek damlayım ben ama okyanuslara denk
düşen.
Bir rahmetse bahşedilen işte pay
ettiğim paye verdiğim duygular ve insanlar ve kimi insan fazlasıyla nankör ve sahtekâr
ama bunu söyleyen ben değilim ya da karşımdaki insan asla değil ne de olsa
sevgiyle dokunurken kalbime öyle bir yerden vuruyor ki.
Sıfatlar uçuşuyor havada.
Bense bir polenim ve tüm sıfatları
reddediyorum ve tek kelimeden nemalanıyorum: aşk ise ruhumuz; aşk iken aşikâr;
aşk ile huzur bulan her insan elbet vardığında İlahi Sırdaşıma.
İma yoluyla refüze edildiğim.
İmha ettiğimse kötülük ve körkütük
sözcükler ve esefle sıkıştırıyorlar beni köşeye ve işte köşeli devasa bir
parantez açıyorum ve öz alt kümesini oluşturuyorum aşk denen sağdıcımla aksayan
dış sesle muhatap olmadan direkt Rabbime yönleniyorum ve yaptığım ya da
yazdığım her şey ve tüm sevgim sadece Allah rızası ile değer ve önem kazanan.
İçimde kalan ukdeleri ise savurdum
uzay boşluğuna.
İçimdeki kaldıraç görevini sonlandırdı
ve işte hafifledi ruhum ve yüreğime ferahlık geldi.
Nemalandığım nice insan üstelik çok
uzağımdalar üstelik en derinde ta içimde…
İkilem yüklü addedilse de ve ben
Araf’ta uzun süre kalmışken elbet tarafımı da ta baştan seçmişken.
Nidalar soluksuz.
Güven duygusu yerli yerinde.
Sevgi baki.
Bense cennetimdeyim cehennemden kaçan
duygular çoktan yerini aldı bile.
Neşredense gürültü en çok da
sessizliğin gürültüsü ve ses etmediğim kadar coşkuyla hazır ol’da duruyor ve
payıma düşeni yapıyorum:
İnsanlığın meali iken ve gelişim
odaklı iken de insan dara düştüğüm bunca zaman artık biliyorum nerede durmam
gerektiğini diğer yanda çıtasını yükseltiyorum sevginin ve umudun ve
yüreğimdeki fay hattındaki kırıklar epey yol aldı nihayetinde uzlaştım işte
içimdeki kırgın mizaçlı çocukla…
Miladımsa sayısız kere revize edildi.
Defalarca ölüp dirilmenin mucizevi
farkındalığı ve tınısı ile biliyorum da artık hayata ve kendime getirmem
gereken tanının boyutunda biliyorum işte sağdıcım iken umut biliyorum işte
sevginin ve yürek güzelliğinin her şeyin üstesinden gelebileceğini.
Gelen giden yok elbet.
Aslında gidenler çoktan unutmuşken
beni.
Gelenler kimi zaman yolu yanlışlıkla
bana ve sevgiye düşmüşken ve ben kucağımı açıp tam da onları sarıp sarmalarken…
Yaralarım ara ara kanarken meleklerim
pansuman yapıyor ve biliyorum da söküklerimi yeniden nasıl dikeceğimi ve
diklendiğim kadar kötülüğe ve kötü mizaçlara nasıl da güç alıyorum Allah
dostlarımdan ve katıksız safiyetim ve coşkulu mutumla ve gönül rızası ile tek
tek dikiyorum sökükleri belki de hayatımda ilk defa kendi söküklerimi dikiyorum
bir terzi gibi üstelik sökülmemek adına…
Sökün eden göçmen kuşlar.
Göçebe cümlelerim.
Göçmek içinse henüz çok erken aslında
her ölüm illa ki erken bu bağlamda hayıflanmadan ve dilimde Besmele neyle
d/okunduğum neyse d/okuduğum.
Bir mucize derken bir tane daha ve…
Rahmetin verdiği huzur ve metanet ve
sabır iken kazanımım şükre doymuyorum bu günlerde ve şüheda hatıraları anmak
dahi istemezken kat çıkmaksa daha da yukarılara her gün biraz daha biraz daha
yakın duruyorum hem kendime hem sonsuzluk duygusuna.
Eylül geldi işte bereketiyle.
Ömürlük üzüntüler yaprak döktü bense
süpürdüm içten içe ve içimdeki kırlangıç uçuşurken pencereme konan serçeler
ötüşürken niyazımdaki her haykırış her dilek her adak bir bir zuhur ediyor
bense Zühre Yıldızı gibi konumlanıyorum göğün iç sesime her eşlik ettiğinde
nemalanıyorum bir bir duygularımdan ve ders alıyorum biteviye hayattan ne de
olsa rüştümü ispatladım artık ve reşit kıldığım ruhumdaki dokunulmazlık ile
üşüyen cümlelerimi de nefesimle ısıtıyorum üstelik bilirken bunun kaynağını ve
umudun da nelere vesile olduğuna…