Düşlerini tart, sevgili mavilim sonra
ser mimoza dolu sepetini aşkın ayaklarına ve ayaklanan heyecanınla düş yola.
Düştüm bir kere.
Bir düş’ tüm madem öncesinde…
Sonrasızlığıma kılıf geçirdi evren ve
aşkın bataryası aralıksız dolup boşaldı elbet gönül küfem de.
Küstüğüm bir zaman aralığında
yaşıyorum ve yaşatıyorum da hayallerimi adeta bir kuş yavrusu gibi kanatlarımı
çırpıyorum ve gagamı açıp da ağzıma anne kuşun doyurmasını bekliyorum…
Her gün konduğum o pencerenin
pervazı.
Düşlerimde konuk olduğum bir sepeti
yuva bellediğim ve karıncalanan ayaklarım ve büyüyen hayal dünyam…
Perdeler uçuşuyor.
Tüyleri yolunmuş bir mozaik
görünümünde belki de…
Yoksa insan neslinin tükenmeye yüz
tuttuğu asırda mı denk düşüyorum illa ki hayaletlere?
Gönlüm ferah aynı zamanda.
Yüreğimse seyyah.
Ah, mavilim, yakamdan düşmedi gitti
varlığın belki de benim yakana yapışan ve yapış yapış olmuş ellerim ne de olsa
az evvel bitirdim avuç dolusu şekerlemeyi.
Fark eder mi hem insan aç olduktan
sonra?
Benim için fark eder, mavilim çünkü
ben açlıkla terbiye ettim bedenimi hem de çocuk yaşımdan beri.
Ne zararım vardı oysa insanlara?
Altı üstü genç irisi bir çocuktum ve
okul koridorlarında koşarken hımbıl filan da değildim sadece…
Bacakları tombul ve sağlıklı bir
çocuk.
Ah, mavilim, sana anlatmaya kalkarsam
var ya…
Rötarlı dönersin olağan hayatına
çünkü ben olağan üstü hikâyeleri bizzat yaşadım şimdilerde ise olağan üstü ne
varsa yazıyorum ve kaderime uyarlıyorum.
Demedi deme sakın ha…
Ah, yazgım, alın yazım ve yüzümün akı
hayat ve hayal dolu sepetim.
Bu gün kuş olmak geldi içimden.
Yarınsa yavru bir kediye
dönüşebilirim.
Öncemde saklı olansa gülümsemeyi ve
kahkaha atmayı çok seven sevimli bir kız çocuğu.
Hala sevimli olduğumu düşünüyorum da:
lakin kızdım mı gözlerimden ateşler fışkırıyor ve severken insanlar beni bir de
zehirleri ile soktular mı…
Mizacımdaki olağan efektler, mavilim
ne de olsa içimi yansıtıyorum dışıma ve dış ses heyecanımı sonlandırıyor yine
de gaipten gelen bir coşku ile sığamıyorum yere göğe…
Sahi, nerede kalmıştık?
A, evet, okul yolunda sonra beslenme
saatinde sonra serpildiğim ve genç kızlığa adım attığım yıllar ve işte hayatımı
bestelerken neşeli sesimle bir yandan açlığa talim ettiğim.
Nefsimi öldüreli bayağı zaman geçti,
mavilim ve nefesim tükendi inan anlatana kadar insanlara.
Bu sefer demezler mi?
Ne mi?
Demem asla demem yine de dedim san
sen.
Sandığın ne varsa gerçektir, mavilim
tıpkı benim gerçek olduğum gibi ve elbet hayal dünyam ve işte kurtarıcım yoksa
nasıl dayanırdım bana dayatılan hayata?
Okul yolu evden on dakikalık bir
yürüyüş mesafesinde ve diyelim eve on birinci dakikada vardım evdekiler direkt
müdürü ararken ben nefes nefese eve gelmişken bir de geç kalmışlığım için bir
araba laf işitiyorum zaten müdür bey de alışmış bizimkilere:
‘’Etüt vardı.’’
‘’Bayrak töreni uzun sürdü.’’
Kaç yaşıma geldim hala saat tutarım
evden bir yere gittim mi.
Rahmetli babamsa mezarında dört
dönmekte halen ve kabir azabı çekmesin o yeter ki.
Kabir azabından korkan akrabalarım
var lakin ben kabir azabına dünyada zaten yaşamış hatta yaşamaktayken bil ki
korkmuyorum ölmekten elbet hayatı da seviyorum ve hayal kurmayı ve yapacak o
kadar çok işim var ki yine de ölümsüz olmadığımı bilecek kadar tedarikliyim de.
Yasını tuttuğum kimse kalmadı artık
zaten geriye dönüp bakmayı bıraktım son zamanlarda elbet önüme odaklanıyorum
sadece bir de iç sesime.
Mademki bir kuş yavrusuyum bu gün o
halde dilediğimce uçabilirim gerçi insan olarak yaşadığım ömrü de kuş bakışı
ile geçirmişken en çok da içime diktiğim gözlerim bir de gök kubbeye.
Aynalar, mavilim çok da dert değil
hani. Üstüm başım düzgün elim yüzüm de idare ederken aynalara fazla paye
vermiyorum elbet bedenimi ve ruhumu disipline ettiğimi de yadsıyamam sanırım
süslü yıllarım geride kaldı.
Annem çok kızıyor bana:
‘’A, üç otuzunda olanlar bile
süslenip püslenirken…’’
Gülümsüyorum.
Daha doğrusu kendime çok gülüyorum
ama en çok içimin dağınıklığından yakınıyorum ve içime tuttuğum o devasa ayna
işte ben böyle mutluyum en çok da Rabbim ile istişare ederken hayatı. Ne
söylersem söyleyeyim beni dinleyen biri var.
Asla beni gerçi çevirmeyen.
Çizmeyi aşanlar var hayatta bense
okyanuslarda yüzerken seviyorum da derinlerde boğulmayı hele ki dibi defalarca
gören bir insan olarak ve işte yüzeye çıktığım ve kaldığım yerden devam
ettiğim…
Hayallerim bu gün tahliye oldu elbet
ben de. Ne de olsa çürüğe çıkan üç beş hayalin ardından hayal kurmayı
bırakmıştım uzun zamandır ve yeniden yüz göz oldum hayallerimle.
Mavilim…
Söyle yoksa sen de mi bir hayalsin
elbet benim olduğum gibi?
Saat kaç sahi ne de olsa eve geç
kalmamalıyım hoş her şeye hatta en çok da kendime geç kalmışken ne değişecek bu
saatten sonra?
Elbet çok şey değişecek hele ki ben
bile değişmekten geri durmazken.
Kalan hayatıma bir kuş olarak devam
edebilirim de hani.
Neden mi?
Ben sana soruyor muyum neden peşimi
bırakmıyorsun, diye yoksa ben miyim peşine düşmüşken senin yoksa sen ben misin?
Seni sevdiğimi söylemiş miydim gerçi
cevabını dinlemeyi reddediyorum ama…