Sessizliğimi mazur gör ne de olsa ilk
öğretilendi kabullenmek ve ben başımın tepesinde saklamakla yükümlüydüm artık
neyse önüme konan, kusana kadar yemek yeri geldi mi içimde boğulmak.
İştahsız bir çocuk ne kadar mızmızsa
sevgiyle doyan bir çocuk da o kadar mutlu olur: yaratılış meselesi.
Konumuz bu değil, dostum belki de
konusuz bir güne uyanma arzusu ile kollarımı iki yana açıp gerinmek ve yüzümde
kocaman bir gülümseme eşliğinde güne başlamak mı?
Güldürme beni.
Ağlatabilirsin ama ve ben ansızın
koyuveririm gözümün yaşlarını.
Gözümden düşen sadece yaş olsa keşke,
bir de yüreğimin ırmağında yıkanan arzularım ve ket vurulan sevincim yok mu?
Yokluğun kıyısında selama duruyorum
varlık addedilen hangi duyguysa ya da hangi iklimse içimde yeşeren.
Miladımı sonlandırdılar ve ben
mecburen üstüme geçirdim bu hüzün urbasını.
Saklayamam duygularımı.
Saklanırım ama.
Ama bulurlar da beni saklandığım
yerde en de olsa hak ihlali ve sınır ihlali ile geçiyor insanların ömrü.
Gasp edilen şu son bir ayım sözüm ona
bir güneş olarak doğmuştum Ekimde ve adımlarken Kasımın ortasını bir baktım ki
herkes ve her şey biçim değiştirmiş bense kimsesizliğim son buldu diye
sevinirken bana sunulan bir avuç acı ile baş başa kaldım.
Acımla baş başa, dostum ve dostum
dediğim onca insan ansızın firar ettiler yüreğimin balta girmemiş ormanlarından
ve geride kalan sadece kuş cıvıltıları ve ben şaşırmış bir halde çekip
gidenlerin ardından baka kalmışken.
Yetinmek çok kolay nezdimde ama
yetmediğim bir dünya ahalisi ile karşı karşıya gelmek yine beni olduğum yere
mıhladı ve derken başıma gelen talihsizlikler ve ben bunca sıkıntıyı birileri
ile paylaşmaya bir yeltendim bir de baktım ki geri püskürtülmüşüm üstelik
kalemimle dokunduğum şu boş beyaz sayfa nasıl da çamura bulanmış.
Bir inilti ile uyandım dün gece ve
ağıtlar yakan bir kadın sesi derken deli gibi gülmeye başlayıp duvarları
yumruklayan.
Başa çıkamadığım değil evrenin dahi
baş edemedikleri.
Artık deliliğin kaçıncı evresinde ise
insanlar bir de yüzüme gülmezler mi hele ki arkamı döneyim…
Konumuz bu da değil, dostum aslında
senden bile emin değilken ne de olsa dostum bildiğim bunca insan bir anda
dişlerini gösterip de yüreğimi ve kalemimi kemirdikleri bunca zaman nasıl da
beni kandırmışlar ama vazgeçmeyeceğim sana ve geride kalanlara ‘’dostum’’ diye
seslenmekten ve paye vermeyeceğim ikiyüzlülüğü mesken ve cibilliyet bilenlere.
Ortak paydada buluştuğum onca insan.
Sonra ondalık kesre denk düştüğüm
derken sıfıra yuvarlandığım nihayetinde ‘’yutan eleman’’ olarak görevimi ifa
etmeye devam ettiğim üstelik bir kere bile sorgulamadım ben görevlerimi ve hep
gönüllü olarak ilk sırada sundum benliğimi ve belleğimi ve adeta bir rüyaydı
yaşadığım hayat üstelik yaşatılan bunca kâbusa rağmen.
Ne sitemin sireni.
Ne de sıkıntının frene bastığı…
Acılar ve acıtanlar öylesine gaz
veriyorlar ki ve gaz sıkışması ile kendi içimde infilak ediyorum elbet bir yere
kadar.
Sözcüklerim ne terli ne temkinli:
sadece olması gerektiği gibi.
Ben de olması gerektiği gibiyim: içi
dışı bir ve iç sesimle yol aldığım derken baskın dış sesin ithamları ve isyanı
ile iç sesimin kale alınmadığı ve dostum kimse dostumun da zan altında kaldığı
çünkü ben sessizce ve derinden yaşıyorum duygularımı ve yazıyorum ne de olsa
yazarken hâsıl olan bir özgürlük benimki haricinde konuşmam ya da şikâyette
bulunmak olacak iş mi?
Sadece bu güne özel de değil: hep
olan dünümde.
Ne de olsa ailemden ve büyüklerimden
tembihli ve temkinliyim:
‘’Aman, ses etme kızım yoksa ne
derler?’’
Ve ben bunu koca ömür uygulamış olsam
bile demedikleri kalmadı insanların hani yüreğime aldığım ve yüreğimle sevdiğim
kim gelirse aklına.
Aklına gelmeyenleri dahi sevdim
üstelik emindim de her birinden.
Ölümün yakın durduğu bir gece kaç
gece.
Geceyi gündüz bildiğim, tatlıyı
zehir.
Üstüne bir de üzüntüden hasta oldu mu
insan…
Aman acımasın bana hiç kimse merhamet
de etmesin sonuçta merhametlilerin en merhametlisi biliyor ve yapıyor da her
şeyi yoksa an itibari ile ayakta ve başım dik kalemimle nazire etmezdim
dünyaya.
Nazik bir reverans benimki çünkü
hayata ve insanlara duyduğum saygı aynı hızla yol almakta sonuçta çok şey
kazandım elbet bunu anlatmak ve detaylardan bahsetmek gereksiz ama gereken bir
şey var ki, dostum…
Gerekli olan üstelik ilk günden beri;
eksik ettiğim o sevgi ve sıcaklık elbet kendime olan nefretimi ve öfkemi sonlandırıp
ve bu kadar yenilgi alıp da hayatta ansızın gerçek olan o mucize: hiç olmadığı
kadar seviyorum kendimi üstelik sayısız insanın nefretini hissedip tam da her
şey bitmiş dediğim anda ben coşkuyla ve kıvançla ve neşeyle hayata bir anda
tırnaklarımı geçirip de kendimi koşulsuz sarıp sarmalarken…
Sevginin doz aşımı, dostum ve buna
sen de dâhilsin çünkü aşırı sevgi ve aşırı samimiyet ve içtenlik insanları
zehirliyor adeta oksijen ve açık hava çarpmış gibi oluyor artık kimse
kucakladığım ve başımı yasladığım ve biliyorum ki; elimi uzattığımda artık
hiçbir Allah’ın kulunun tutmayacağını yine de onlardan yana bir istek oldu mu
ben koşa koşa uzatırım elimi.
Dostluğun sönmek üzere olan feri ve
elimdeki meşale ve ben hala yanması ve sönmemesi için elimden geleni ardıma
koymayacağım.
Her şey olması gerektiği gibi tıpkı
dünümde de gerçek olan ve ben sessizce sevip, yaşamaya ve yazmaya devam
edeceğim yeter ki; O, ‘’ol’’ desin.
Can benim canım.
Canımdan can gitmişken sıkıntılı
dönemlerimde bana ‘’canım’’ diyenlerin de ‘’canın çıksın’’ demeleri daha dün
gibi hatırımda.
Hani hapşırdığımda, ‘’çabuk öl’’
dedikleri gibi.
Kimse bilemez kimin ne kadar ömrü
olduğunu ya da suç ve günah addedilen, bakalım onların tespitlerindeki kadar
doğru mu?
Doğrularımdan taviz vermediğim gün
gibi ortada ve herkesin doğrusu da kendine sadece ben doğru zamanda doğru yerde
olmayı başaramadım bir ömür gerçi her yaptığım ve her bulunduğum konum, anamın
ak sütü gibi helaldi ama…
Konumuz bu da değildi, dostum.
Konumuz konu çokluğundan aşka
uzanırken ve ben aşkın varlığına ve iyi insanların da mevcudiyetine inanırken…
Bir düşüm gerçek oldu bu gün.
Aslında öncesinde de hayal ettiğim ne
varsa gerçek kıldı Rabbim.
Hayal kurmayı eskisi kadar
sürdürmesem de hayallerimi de ıskartaya çıkarmalarına vermeyeceğim ve ben
sadece işimi yapıp önüme bakarken de elbet sadece O’ndan istemeye devam
edeceğim.
Konumuz ne miydi?
Konumuz elbet insan ve sevgi.
Konumuz elbet hayat.
Konumuz edebiyatın şiarı ve mahcup
yüreğimle sektiğim birçok yürek üstelik asılı kaldığım bir kanca ucu ise
meleklerimin korumasında.
Konumuz yalnızlık.
İzafi olan her duygunun da açılımı.
Sana hala dostum diyorum çünkü ben
seni karşılıksız sevdim ve beni sevip sevmemen asla umurumda değil.
Hele ki nihayetinde kendimi bu kadar
yoğun duygularla sevebilmişken…
Şerit değiştiriyorum şimdi ve başka
bir dala atlayacağım elbet hayatın neşrinde tükenmez iken coşkum ve özgürlüğüme
kavuştuğum bunca zaman sonra edebiyat sayesinde aştığım onlarca sıkıntının
verdiği huzurla huzuruna çıkmam gereken başkaları var elbet hayatımın bana
sunduğu imkânlarla imkânsız addedilen her şey için sadece O’na dönük iken yüzüm
ve yine sadece O’ndan isterken…