Paranoyak bir yalnızlığın ilk
adımında kaybolan varlığım. Bir temenni ise içimden geçen ve esen yelin tekrarı
bir alt yazı içimdeki tembelliği koşulsuz yazıya döktüğüm.
Dirhem dirhem eksiliyorum, köpüren
denizin ve afaki düşlerin zanlısı bir gerçeğim ben: bazen bozguna uğradığım
bazen boykot ettiğim bazense alabora olduğum zarif bir yalnızlığım var benim ve
ulaşılmazlığın doruklarında yanıp sönen bir ışıktan da fazlası renklerin hürmet
ettiği en beyazım ve karanlığın duasına çıkmış benim şiirlerim benim tavan
yapan hüznüm.
Miladi takvimin ekseninde ve uzayan
günün rakkasesi.
Miadı dolan eski yılın ardından ilk
defa bu sefer gözyaşı dökmeyeceğim ne de sevdiklerimin ardından kum saati gibi
azalan ömrün kumbara gibi içime attığım nice öğüdün ve ön sözü olmayan
romanlara düşmanım ben.
Her gün aralıksız ve biteviye
yazıyorum ben romanımı ve teyelliyorum her duyguyu asla sona ermeyecekmişçesine
ömrüm kuluçkaya yattığım şiirlerin üzerini ipek tenimle örtüyorum ve üzerime
seriyor melekler o efsunlanmış şalı.
Salınıyorum içimdeki arazide.
Nadasa bırakmışım meğer ben bitimsiz
iç sesimi.
Dokuz senedir yazıyorum ve
azalıyorum.
Dokuz senedir aşkı düşünüyorum
biliyorum da aşka âşık olduğumu ezelden.
Kısa pantolonlu kınalı yapıncağıyım
ben sevdiklerimin.
Çillerin istila ettiği güleç yüzüm.
Çürümemiş dizlerim de: ne de olsa
yorulduğum yere han kurmuş ailem.
Tembihliyim büyüklerimden.
Bir de terbiyeli ki sormayın gitsin.
Ah, diyemezken.
Ah da etmezken.
Asla ahkâm kesmediğim ve kesmediğim
bileklerim nasıl da narin ellerim.
Yüreğim ve ben.
Yükümse hafif öncesinde.
Yokluğun fermanını ise henüz
yazmamışım ne de olsa varlığımla güneş gibi ışıldıyorum ve gece dokuz olmadan
uykuya çekiliyorum ufacık bedenimle ve okul çantam kapının dibinde bense
rüyalarımda okuyorum en güzel masalları aslında hayatım da bir masal iken ta ki
on yaşıma kadar.
Sonra ne mi değişiyor?
Bilinmezin ne olduğunu merak etmezken
ve işte sınıfın haşarı oğlanları musallat oluyor örgülü saçlarıma ara sıra
alaylar ara sıra r’ leri yuttuğum.
Sıra arkadaşım ilk dostum ve
çantasından bir karınca çıkıyor dersin başında ve ben telaşla ispiyonluyorum
öğretmenime:
‘’Öyyetmenim aykadışımın çantasından
kayınca çıktı.’’
Nasıl da mutluyum ve herkes gülmekten
yerlere yatıyor ve ben arkadaşlarımı tüm dünyayı çok seviyorum.
Hayatımdaki ilk yabancı sınıf
öğretmenim ve adı mis kokulu bir çiçek gibi ve sonradan anlıyorum ki; hayat onu
da çok yıpratmış. Bazen ağlıyor bazen susuyor bazense bağırıyor avaz avaz o
hayta takımına sınıfın belki de adı bu yüzden ‘’huysuz ve tatlı kadın’’ olarak
kalıyor aklımda.
Hayat yolunda giderken…
Derken büyümeye başladığımı anlıyorum
yavaştan aslında anlamazdan geliyorum.
Renkler müzmin.
Aşk ise özgün.
Âşık olduğum çok şey var misal mi?
Hayallerim, kitaplarım, babaannem ve
öğretmenim sanırım ben asla var olmamış sekizinci notası olacağım şarkıların
bir de bana eşlik eden duvar piyanom ve gözümden sakınıyorum ben tüm
sevdiklerimi.
Mazbut.
Mağrur.
Henüz mağdur değilken.
Öykündüğümse sadece masumiyet ve
sevgiyle teselli bulduğum aslında canımı yakan her ne ise illa ki tecelli olan
hayallerim ve mistik dünyam.
Paranoyalar geliştirmiyorum henüz
aslında babam da az yaygaracı değil ama ve evdeki sorunlar çok ilgi alanıma
girmiyor ve ben o kadar küçük ve masumum ki.
Müzik ve kitaplarım ve arkadaşlarım
benim her şeyim.
Sonra ölümle tanışıyorum ve dakikalar
içerisinde ilk kez ölümle burun buruna geliyorum. Hayatımdan göçen ilk insan
babaannem bense farkında değilim onun gidip de geri dönmeyeceğini ve işte o gün
on yaş birden büyüyorum.
Mevsimler henüz değişmemişken.
Bense şiirle tanışıyorum ilk kez ve
ilk şiirimi yazıyorum:
‘’Ay dede ay dede bulutların
içinde.’’
Karaladığım onlarca şiir sonra
unutuyorum şiir yazmayı ve farkında olmadan şiir gibi yaşıyorum hayatı ve işte Anadolu
Lisesi sınavlarını kazanıp hayatımın macerasına ilk adımımı atıyorum. Bir an
evvel İngilizce öğrenip daha çok insanla iletişim kurmak adına ve piyanomu en
arkaya atıyorum sabahları erkenden kalkıp harıl harıl yabancı dil öğreniyorum
derken ilk yabancı arkadaşım sevgili Pamela.
Onu da çok seviyorum ve deli gibi
mektuplaşıyoruz.
Ne Kafka’dan haberdarım ne Madak’tan
ne de yazacağım mektuplardan varsa yoksa Pamela.
Derken âşık olduğum yabancı aktörlere
mektuplar yazıyorum ve bir bir adresime ulaşıyor resimleri ve yanıtları.
Uluslararası bir aşk ve iletişim
benimki.
Çömezim.
Çaylağım.
Çıt kırıldım akla zarar bir kızım
işte.
Kızdığım kimse yok henüz etrafımda ta
ki biraz kilo alıp eksi haneye düşene kadar insanların gözünde ve yeni
lakaplarla tanışıyorum ergenliğin başlarında ve her yaz kendimi terbiye
ediyorum yaptığım eksersiz olsun ya da açlıkla ilk tanıştığım derken büyürken
vücudumun yarısı kadar ağırlığı atıyorum bu sefer gözdesiyim işte sevdiklerimin
ve herkes nerede ise nasıl bu kadar kilo verebildiğimi sorguluyor bense
mutlulukla anlatıyorum ve işte kendimi aç bırakacağım bir ömrün girizgâhı.
Çok şeye de mal oluyor bir ömür süren
açlığım ama bunu anlatmak için henüz hazır değilim an itibari ile aslında ne
zaman hazır oldum ki bu konuyu ileri boyutları ile konu etmeye?
Sözcüklerse akıp gidiyor zihnimden.
Lise çağında üniversite hayalleri
kurarken.
Üniversiteye giderken ise iş hayatını
hayal ederken.
Çalışmaya başladığımda ise ne zaman
istifa edeceğim konusunda karar veremezken.
İş değiştiriyorum deli gibi ve
aralıksız girip de kazandığım banka sınavları ve sayısız mülakat.
Başarılıyım.
Adı başarı ise en yetkin bankalarda
güzel pozisyonlar sunuyor bana insan kaynakları bense bir bankadan diğerine
geçiyorum ki istifa etmek bende nerede ise hastalık halini almışken.
Âşık olduğumsa aşikar ne de olsa akla
zararım:
İthalat ve ihracat dosyaları arasında
kayboluyorum ve yazışmalar yabancı ülkelerle bankalarla.
Ama rahat batıyor bana ve en verimli
çağımda bu sefer iş hayatına nokta koyup başka bir dünyaya kanat açıyorum.
Sayısalcı kimliğimi yok sayıp sözelde
de başarılı olduğumu kanıtlıyorum da ne mi oluyor?
Zihnimi keşfediyorum.
Kullanmadığım beyin nöronlarımı
disipline ediyorum.
Akademik kariyerin yolcusu iken
aslında kendimden firar edeceğimi de hesaba katmamışken.
Yüksek lisans diye çıktığım yol
derken her şey yeniden son veriyorum ve uzun bir süre soyutluyorum kendimi
hayattan derken öğretmenlikte karar kılıp…
Girip çıktığım işlerin ve öğretmenlik
yaptığım dershanelerin haddi hesabı yok.
Başarmak adına birçok şeyi.
Başardığım kadar da kendime rest
çekip ansızın sonlandırdığım arayışlarım.
Babamı kaybediyoruz bu zaman
aralığında ve ben onun gidişinin ardından uzun bir süre toparlanamıyorum.
Tası tarağı toplayıp ayrı bir eve
çıkıyorum.
Bir süre her şeyden herkesten
soyutlanmışken.
Nihayetinde kendimden de
soyutlandığım.
Derken yazmaya başladığım o ilk gün
ilk gece: 2012 senesinin sonlarında tanışıklığım kalemle ve işte kendimden
firar etmişken sayısız kere kalem sayesinde kendimi kazanıyorum.
Kimliğimse belirsiz, sevgili dostlar:
Hangi kimliğimi üzerime geçireceğimi
bilemezken ve bu sefer bazı sıfatlar uçuşuyor havada oysaki ben sıradan bir
insanım mademki iş hayatımı da sonlandırdım…
Ev kızı addedilen rütbem.
Bense hiçliğin merkezinde herkes
olmaktan uzak.
Kendimi yakınlaşırken kendime tuzak.
Bir renksem gök kuşağı.
Bir ışıksam geceyi aydınlık kıldığım.
Kayıp bir mevsimin attığı son nara
belki de yapraklarımın döküldüğü ve işte kovuğunda yaşadığım o ağaç ne de olsa
ben bir kalem-kakanım…