‘’ben kırmızı bir yaprağı oynuyordum esas kız olarak
uçuşuyordum, uçuşmakmış meğer benim anlamım
ben bunu geç anladım.
senin için şiir yazacaktım İstanbul
ismini ağrı koyacaktım.
oysa bir şiir niyeydi sanki
yer içer sevişir miydi sanki bir şiir
hamsi ısmarlar mıydı mesela bir şiir insana?’’(Alıntı)

 

 

Düşler örülü çehrende, sevdalı şehir ve her düştüğümde yola yeniden âşık oluyorum sana.

Seyyah cümleler asılı kır kahvelerinde ve uzun çok uzun bir bekleyiş akışkan hasret gün yüzlü derviş aklın ırmaklarına takılı gülüş.

Hamt ediyorum her kuşluk vakti ve kürüyorum yalnızlığı en çok da biz olmanın coşkusu ile kâh yalpalıyorum kâh kavruluyor içimdeki özgürlük türküsü.

Tüten dumanıyım şehir vapurunun ve biz olmanın sancısı ile ben olmayı unutup bize âşık oluyorum bu kez.

Bizi bizden edenler…

Bizi bize muhtaç kılanlar.

Yampiri gölgeler misal ve işte içimde saklı o lenduha yalnızlık belki de bir mermer mezar başlığına özeniyorum kâğıdım her bittiğinde düz duvarlara tırmanıyorum ve içimdeki kedi tırmalıyor kızıl saçlarımı.

Yeminliydik oysa yeniden sevmemeye.

Yemin etmiştik ateş yeniden harlanmasın diye ve işte uzaklardan hırlıyor iblisin müritleri.

Aşka aşina bir gülüş bu.

Asılı kaldığım doğanın vedası belki de.

İçimde eriyen bir buzdağı ve buzdan bir küre.

Endamlıdır benim baş koyduklarım.

Baş verense umuda dair bizi bize sunan.

Hazanda doğarken şiir hüzünde büyüyor aşk ve aşkın kıyameti kopuyor ve lüle saçlarında şafağın kükrüyor gök kubbe ne de olsa İlahi Aşkın tapınağı her bulut umut diye kardığım her hece.

Mimozalardan örülü benim gelinliğim.

Çeyiz sandığımda saklı doğmamış çocuklarım ve ölümsüz aşklarım.

Bir yatır gibi.

Bir hatır gibi.

Bazense inatçı bir katır gibi.

Oyalandığım yokuşlar misal.

Ovaladığım lavabo.

Bir hizmetse benimki başım gözüm üstüne ve kınalı yapıncak olarak anıldığım çocukluğum kaydığım bir zemin ve elimi tutan kendinden emin annem ve babam hali hazırda tek çınarım her halükarda eteğine sokulduğum her ezan vakti başında örtüsü örülü saçlarımsa çok geride kaldı.

 

Bir şiirin yalnızlığını taşıyordu zaman

Devasa bir rahmetti belki de aşkın taşkın cehaleti

Her açılan parantez

Her kapanan kapı

Her vedada ayrı bir eda

Sonlanmayan bir g/izin de telaşı

 

Rugan ayakkabıları gözü kapalı düşlerin

Gülüşünde saklı hoyrat bir feryat

Aşkın aksinde solan gün ışığı

Geceyi karan yalnızlık

Zemherilerin de türküsü ve ülküsü

Ölüm öncesi son b/akış

Kara kuru bir imgeden çıkıp yola

Varmaksa şiir denen deryaya

Kat izi acıların

Karambole giden ömrün gücüne giden

Güç bela sevenler

İşin aslı rengin son duası.

 

Nasıl ki aşk da katık oldu hecelerin semiren gövdesine

Ve işte yitimi harflerin

Belki de bir yatır meziyetinde saklı yalnızlık

Sarpa saran bir vuruş

Gökte unutulmuş bir çiçek

Yerde mi saklı illa ki hezeyan yüklü bir rüzgâr

Maviden örtüsü şiirin

Zeminde saklı esirin

Bilemezler aşkın doğasıdır her şarkı

Bilindikten çok öte.

 

Bir lahit ise sevecen gülüşlerden ibaret.

Bir akit ise hayat yarınlar nasıl da mübarek.

Bir kâhinse içimde saklı razıyım bir şehir efsanesi olmaya.

Bir gülüşten ötesi sancılı göğün tanrısı her bulut ve kucakladığım umut.

Bir kavis belki de önümü kesen.

Bir kasıt mı yoksa için için semiren hiddeti insanın?

Hacizli bir yürek.

Semada saklı g/izi gökkuşağının.

Her ne hikmetse bereli dizlerim.

Her ne hikmetse kayıp dizelerim.

Münferit heceler var duvağı göğün.

Halis munis insanlar var peşine düştüğüm.

Harcıâlemse aşk nelere kadir yüce Mevla.

Uykulu gözleri şehrin…

Sevdalı kalemim semazen şiirlerim ve her birinde saklı kat izi uyruğu olmayan duygulardan kaykay gibi üzerinde gezindiğim.

Ne eziğim ne hükümran.

Ne varsılım ne gerçek.

Ne düşüm ne düşkün.

Ne müridiyim ömrün ne de dünde kalmış takvim.

Uyumsuz addedilen sefil yüreğim ne de olsa sevginin tarhı içimdeki miskin.

Bir rüya bizi bize sunan belki de bir riya hüznü bölen.

Bir hazansa muhteris olan bir kelamsa selamı yitik dervişin gönlünden taşan.

Kayıpların da meali her kalemi elime aldığımda ve için için yanan ateşin feri mevsimi sonlandıran.

Bir hatırsa aşk.

Bir hicapsa yalnızlık.

Kaybolduğum yamacında dağın kaybettiğim zamanı da telafi etmek adına neyse muradım…

 


( Bir Şiirin Yalnızlığını Taşıyordu Zaman... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 15.12.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.