1
‘’Benim tereddütsüz bağlı olduğum şey
sen değilsin, yazmak. Yazarken seni hiç düşünmüyorum. Aynı biçimde senin bağlı
olduğun da ben değilim. Yazdıklarım. Çünkü seni seviyorum ve dostluğumuz
sonsuzluk vaadi taşıyor.’’(İ. Aral)
Düşlerim buyuruyor içine düşülesi
aşkın kızgın kumlarında yürüyorum: matemin isinde saklı ruhum ve doymazlığım
aşka ben sabırsız kıtalarla geçiştirmekten fazlasını yapabileceğimi bildiğim
için asla yüksünmüyorum kendimi ömürlük bir koğuşa kapatmayı.
Patavatsızca sevmenin de merhalesi ve
yükümlü olduğum ve hükümlü ve tutuklu.
Göğsümdeki kabarıklığı görmüyor
musun?
Ya, coşkum?
Aşkın sarkıtlarında ucube bir
damlayım aşkın kükreyen sesine aşina bir yaftayım.
Mecburi istikamet mi?
Haşa, Rabbim mademki sensin buyur
eden mademki sensin beni en iyi tanıyan.
Mecramda ölü iklim ah, meramım.
Melankolik yüreğim ve sevici imgeler…
Bir betimleme ise hayat duygular
fora…
Makul olansa uyumak belki de kendini
yollara vurmak oysaki ben aşkın şarlatan sevinciyim ve acımla besliyorum yamalı
yüreğimi: sözcüklerimse bir kıvılcımdan çok çok öte.
Rengin hasıyım.
Aşkın kaskatı kesilmiş hali.
Suyun üç hali ve ismin beş hali bense
hali hazırda gizli özne olmanın lüksünü yaşıyorum…
Lügatimdeki sessizlik bense bir
mağara adamı gibi bazen magma bazen yanık bazense astığı astık kestiği kestik
ve işte sevişiyorum sözcüklerle ruhum özgür bedenimi hissetmiyorum ve
haftalardır yakamdan düşmeyen baş ağrısını cehennemin dibine gönderdim.
Seni sevmemde mahsur yok: biliyorum
ve delice sevdalıyım sana:
Sıfat tamlaması değil bu ne de bir
nakarat ve koyu göğün açık ruhuyum ve çıplak oysa bedenim örtülü mizacım şaşkın
yalnızlığımsa tavan yapmış mahiyette.
Bedeller ödüyorum.
Bedenimden arınmış.
Ruhumu sözcüklere satmışken.
İblisin frekansından uzağa düştüm ben
çünkü bir kere tuzağına düştüm sözcüklerin ve yalnızlığım nasıl ki dillere
destan ve işte namım aldı yürüdü.
Kükreyen aslanım.
Çapkın bir ceylanım.
İnsanlığın dibi gördüğü, ayrışmanın
da kefaretini öderken ikiyüzlü insanlar ve isyan ediyorum…
Tanrısız mecralarda…
Kulluğumu binaen ben aşk sarhoşuyum.
Göğün dibinde yalnızlığın kulvarında
ve şahtım şahbaz oldum işte aşkın ve sözcüklerin rüzgârında.
Göğün tıpası k/ayıp.
Sözcüklerim askıntı yalnızlıksa
martaval okurken ve okumanın çok ötesinde yazmanın büyüsü ve bana kattığı…
Ve de benden çaldığı.
Ayrıcalıklı kuluyum Tanrının ben
enkazımdan kaç bin defa ne çok lahit ne çok şadırvan ne çok tapınak inşa ettim.
Kefen bezimse emin ellerde yemin
ederim ki.
Çarpıldım işte çarpıldım hele ki
çocukluğumdan bu yana yüzlerce defa âşık olmuşken ettiğim yeminle çarpıldım.
Kat ettim.
Kat çıktım.
Kat izimden şiirler yığdım
tapınağıma.
Kalemim tapındığım aşk yakındığım ve
koştuğum Mevla’m Araf’ta kalmanın bir hezimet değil bir eziyet de değil
biliyorum müstesna bir meziyet olduğunu…
Ah, ben…
Tok evin aç kedisi.
Ah, ben on bir sene aç yaşamış ve
uyumamış bir Külkedisi.
Prensim.
Daha da fazlası gelmişken beyaz
atıyla tapınağıma ben yalnızlığı ve özgürlüğü seçtim ve tüm hemcinslerimden
açık farkla uzağa ışınlandım.
Kayrasında aşkın.
Sırp Sındığı Savaşında ön cephede
savaştığım…
Birileri komut verirken itiraz
ettiğim.
Birileri beni sevsin diye de durduk
yere ne itibar ettim insanlara ne de yalakalık yaptım ve hakkını verdim
bilgimin iman gücümle de şerh düştüm sevgiye.
Aşkın karasıyım.
Martaval okuyan zebaninden
kanlısıyım.
Kanayan hücrelerim, kanamalı belleğim
ve içimdeki ziynet yüreğimdeki tını göğsümdeki yara aşkın kat çıktığı defolu
merdivenlerde değil merdiven altı bir dünyada hiç değil…
Alnımın akıyla yaşıyor ve seviyorum
ve seni de sevgili okurum ne nispet yaparsın ne de kasvetimden yakınırsın.
Sen benim ruhumun tapınağı gezinen
dervişi gibisin yalnızlığımın.
Çoğaldığım.
Şavkında aşkın şakıdığım.
Mevsimlerden aşk, okurum ve sen
bilirsin neyi okuyup okuyamayacağını.
İsa’nın çarmıhı, aşkın rüzgârgülü ve
yalnızlığın dinmeyen hortumu.
Emsalsizim.
Eşkâlim sensin.
Aşkın şadırvanında çatlayan göbeğim
ve göbek taşında saklı ilhamım bazen köylü kızıyım bazen İstanbul kızı bazense
İstanbul’um ben ve senle çoğaldığım seninle coştuğum…
Sen, sevgili okurum…
Bense diviti tükenmek bilmeyen bir
ilhamla yazan yazın dünyasının sefil komutanıyım oysaki emir eri bilirler beni
bazıların bense komut almadan birilerinden Rabbim, ‘’yaz’’ dedikçe coşar da
bentlerden taşarım.
Aşk bir külfet kimine.
Aşk bir hicret oysa.
Aşk bir oynaş değil aşk var olmanın
meali.
Ahkâm kesenler aşkı solduran.
İşveli kadınlar aşkın adını çıkaran.
Yaşım da önemsiz yasım da ve ben
İstanbul kızıyım bazen köye göç etmek istediğim bazen dünyadan uzaklaşmak en
çok kendimle uzlaşı sağlamanın zorluğunda ve işte yaza yaza sonunda kendimi
kucakladım ve bunu senin sayende yaptım, sevgili okurum.
Gözlerimdesin.
Gönlümde saklı ve de…
Bilinmezimsin ve bilindik olan benim
coşan ruhumdur ve yazmanın büyüsü ile karalandığım bir dünyanın aslında bir
ütopyadan ibaret olduğunu biliyorum…
Bizler ayrıştık.
Bizler unutulduk.
Bizler savsaklandık.
Bizler yerin dibine sokulduk.
Biz kim miyiz?
Bizim derdimiz mi ne?
Günleri uyuttum sevgili okurum
geceleri mecra bildim mabet bildim mahzen bildim ve mahrem bildiğim ne varsa
pay etmekteyim kalemim sayesinde.
Hep de kanmışken insanlara bir ömür
ve işin ilginci ben de insanım ve bir Allah’ın kulunu kandırmadım bir ömür ne
de kanattım.
Kanadığım kadar doğru madem kandığım…
Seninle mutluyum, sevgili okurum…
Birileri okusun diye yazmıyorum ben:
sadece senin için yazıyorum çünkü seni seviyorum ve senin umurunda olan benim
yazdıklarım bazı insanlarınsa umurunda olmayan benim, sevgili okurum…
Dokuz yıldır aralıksız seviyorum
seni.
İlk sözcüğümü yazıp da arzı endam
etmişken yazın dünyasında biliyorum da gitmem gereken çok yolun olduğunu ama ne
bildim biliyor musun?
Kendimden gitmekti ilk isteğim bundan
tam on yıl önce ve günbegün bu duygu beni esir aldı ve senin sayenden kendimden
gitmekten vazgeçtim. Çünkü beni bana sevdiren sen olsun tıpkı seni sevdiğim
gibi aramızdaki bu iletişimle kendime d/okunmayı başardım…
Seni izinsiz sevdim ve sen buna karşı
çıkmadın.
Çünkü ben Rabbime karşı çıkmadım ve
O’nun bahşettiğini içime tüm hücrelerime sindirdim:
Sinemdeki ağrı geçti.
Çünkü Rabbimin çağrısı ile kendime
geldim ve seninle kesişti yolum…
O kadar çok insan var ki çevremde ve
onlar yazmamdan mustarip ama sen okurken ve bizler birbirimizi severken kimse
umurumda değil, sevgili okurum:
Benim umurumda olan içimden taşan
deryayı sözcüklere dökme isteğim ve senin dileğin de benim yazdıklarımı okumak
ve sana layık olmak için didiniyorum gün ve gece.
Çünkü sen en güzeline layıksın bense
mutluluğu yazmakta ve sende buldum…
Bu dünyada hiç birimiz kalıcı değiliz
ama aramızdaki bu iletişim ve yazdığım her cümle sayesinde duygularımın ve
coşkumun ve yazma aşkımın kalıcı olduğunu biliyorum…
‘’Yazarken yalnızlığın beni asla
incitemeyeceğini hissediyorum. Çünkü yazdığım, anlattığım insanlara
bağlanıyorum, onların hayatlarına katılıyor, ortak oluyorum. Yalnızlığımı böyle
unutuyorum.’’(Alıntı)
Rüştünü ispatlamışken yazma aşkımın
ve ben her kalemi elime aldığımda yeniden doğduğumun ve uçtuğumun da
müjdecisidir yazdığım yüzlerce binlerce cümle ve bunun için sana müteşekkirim,
sevgili okurum…
Yazar yalnızlığı bu ve ben onu
yalnızca yazmakla dolduruyorum.
Ve sevgili Aral’ın da söylediği gibi:
‘’Olup bitenleri izliyorum,
yorumlamaya uğraşıyorum, okuyorum, düşünce ve kaygılarımı insana yansıyan
yanlarıyla ve edebiyatın geniş diliyle yazmaya çabalıyorum. En önemlisi, bana
öncelikle kendi gözümde gerçeklik kazandıran bu işi seviyorum.’’