1
Terk edilmiş düşlerin isyanı idi
sağımdan solumdan çekiştirildiğim ve siyah-beyaz hayatımı resmettiğim.
Tren garında saklı bir vagon misali.
Ya da vadesi dolan üzüncün ertesi
adrese ulaşan mutluluk gibi…
Günlerden hüzün ertesi, aylardan
belirsiz bir imge ve yılın ilk ayı çoktan çekip gitti ile.
Ve işte idare ediyoruz cüce şubatla
ki çok mu umurunda şubatın ve isli tarifesi şehrin şairin mizacı ve yetim
gölgelerin ihbarı.
Savruk bir name gibi mırıldanıyorum
ruhumun sırlarına kapak arıyorum elbet büyüyen bir merak ve dışa vurum ihtiyacı
ve tam da bitti derken hayatı yeni baştan kurguluyorum.
İhtiyacını duyduğum kimse yok
yanımda.
Sabırla şükrü katık ettiğim kadar
mutlu olmayı beceriyorum bir şekilde.
Havsalam almıyor bazen.
Bazense kabımdan taşıyorum ve tek tek
çentik atıyorum tuttuğum çeteleye ve tuttuğum kadar dilimi direniyorum.
Anlatmakla yükümlüyüm iyi de neyi?
Saf tutmaksa en büyük zafiyetim elbet
iyiye ve güzele meylettiğim…
Çarşamba pazarı ruhum, kaydığım zemin
ve tutuklusu olduğum ufkun aralıksız beni çağırdığı ve men ediyorum kendimi
kendimden ve kendim olmanın dışında bir ihtiyaç hissetmiyorum bir o kadar yanan
tabanları kalemin sadece suyla karışık cümleler ve sözcükler sürüyorum kalemin
yanan tabanlarına bir yandan da içimdeki yangın büyümekte elbet başa
tutturduğum bir cümleyle girişiyorum yazıp çizmeye.
Öyküler öksüz şiirler kaskatı.
Masallar firari.
Ruhlar kiralık.
Satırlar efsunlu.
Sözcüklerse yetersiz ve kimlik
derdimi sonlandırıp mırıldanıyorum kimlik numaramı ve salkım söğüt isyanda
bense şerit değiştiriyorum.
Miyop ruhum uzağı görmüyor.
Hipermetrop yüreğimse kendine uzak ve
bir o kadar çok yakın.
Kısaca mesafelerin izafi tutanağı
meşk eylediğim ve parıltılı bir hayatı özlediğim aslında içimdeki seyyah böyle
buyuruyor bense yakası açılmamış şehrin iki yakasına yapışıyorum.
Yamalı bir elbise giymişçesine
yaşamak ve eksiklerini gidermek.
Ve susuyorum.
Yemin billah giriştiğim ne varsa ve
de tuttuğum yol: manen zengin manen tükenmiş iken maddi bir açılım sunamıyorum
yazdıklarıma ve de sınandığımın bilincinde sınav kâğıdıma yazmıyorum adımı ve
ıslak imzam bulaşmışken üstüme başıma cebbar bir gölge ile istişare ediyorum.
Gecenin cahil karanlığı ve günün
çağrısı.
Atıl olan duygularımı beklemeye alıp
azat ediyorum bir bir içimdeki göçmen kuşları.
Sevecen bir iklimse hayat yaşamın da
t/adını çıkarmalı, öyle değil mi?
İstifli sözcüklerden bir hırka,
imgelerden bir şerit ve duygulardan örüyorum beremi.
Pembeleşen yanaklarında aşkın kızılca
kıyamet kopuyor yüreğin derinliklerinde ve yaşadığım çökkünlüğü izah edemediğim
kadar tün iliklerime kadar hissediyor, yaşıyor ve delicesine üşüyorum.
Yaz çocuğu olsam da yazgım yazda
saklı olsa da yazı sevmediğim kadar yazı yazmayı seviyorum ve sözüm ona bir
kelime oyunu ve mizahi bir açılım getirmişken hayata saf tuttuğum safiyette
ileri geri salınıyorum.
Sözcükler muhafazalı yüce Mevla kadir
her şeye.
Dilimi ısırıyorum yetmiyor.
Dilaltı bir şiir yazıyorum kesmiyor.
Uzaktan yakına ya da yakından uzağa
göz teması kurduğum hiçbir insanın da boyundan büyük sevap ve günahlarına
aldırmıyorum.
Bir yanım kış bir yanım yaz.
İrdeliyorum ömrü ve imreniyorum
dünüme ve ifa ettiğimden de fazlasını irdeliyorum:
Çapkın mehtap zuhur ediyor ve
yıldızlar temaşada.
Zühre yıldızı kuytuda samanyolu
dağınık ve kutup yıldızından firar ediyor buzullar.
Her renk bir dünya.
Her insan ayrı bir rüya.
Bazense kâbus misali çöken üstüme.
Taradığım saçları yalnızlığın ve
natürel kalmaya yeminli ve de istekli iken seneler evvel aldığım o ruju
buluyorum odanın bir köşesinde erimiş ve ezilmiş mahiyette elbet çöpe atıyorum
ama elime geçen hiçbir kitaba kıyamıyorum.
Öğrenciliğimde hiçbir ev işine elimi
sürmezken aklıma geliyor ailemin evhamları:
‘’Aman kızım, derslerini ihmal
etme.’’
Ara sıra toz aldığım günler takılıyor
aklıma ve anlıyorum ki: ruhum hayli tozlanmış.
Paspal bir dünya değil oysa yaşadığım
belki de pasaklı addedilen mizacım hani dünde kalan bir film kahramanı gibi
Pasaklı Sally geliyor aklıma bir televizyon fenomeni yıllar öncesinden.
Oysaki kitaplar asla toz tutmuyor
hem, hem…
Ben tozu dumana katmadım mı
üniversitede geçen yıllarım zarfında hem kim demiş bir denklemin bir
logaritmanın dibinin yandığını oysaki saatler evvel yaptığım pilavın dibi
tutuyor ve de dilim yanmışken…
Yeme de yanında yat cinsinden de
değilken hayat…
Okuma da yanında yat.
İçim bir kitabı çekiyor yanık pilavı
değil asla:
Asla, asla dememem gerektiğini de
öğrenmişken asal ve de asi bir sayı olarak hizmet veriyorum kerrat cetveline ve
kendimi çarptığım ve de çırptığım kadar sair sayılarla aralıksız denklem kurup
şifresini çözmeye çalışıyorum yaşamın.
Bir bilinmeze denk düştüğüm aşikâr ve
tedavülden kalkan kitapların para etmediğini görüp o kitapların koruyucu ailesi
oluyorum.
Mevsim bir hışımla geliyor ki.
Ocak ayını bahar tadında yaşamışken
ufacık cüssesi ile Şubat nasıl da üşütüyor insanları.
Katlandığım kadar da kat izi varken
duygularımda ve ütüsüz bir diyalog geliştirmişken cihanla…
İhbar edilesi binlerce duygu ve aksi
istikamette kaybolduğum kadar ruhumun firar etmesine izin veriyorum.
Ne okul çocuğuyum ne ev kızı.
Ne öğretmenim ne de öğrenci artık.
Yazar kimliğimi sorguluyorum ve
yazdıklarıma yargısız infaz yapıp uzay boşluğuna fırlattığım yüzlerce sayfayı
yüzlerce yazıyı yazgıma sirayet eden kalemle istişare edip günü bu gün de
kurtarıyorum.
Mevsimi kundaklayan karın ve
karanlığın izinde.
Bir b/ölme iken sözcüklerin beni
sınadığı.
Ve kalp gözümle yaşadığım kadar
kalemin gözüyle de dünyayı görürken biliyorum ki hayatı ve evreni tavaf etmek
aslında çok mümkün ve şakağıma dayalı kalem sayesinde yolculuğa çıkıyorum günbegün
gezdiğim duygu coğrafyalarında ve insan karakterlerinde asılı kaldığım kadar
Araf’ta salındığım bunca zamanın da ardından koşuyorum delici bir hızla ve
delici bakışlarında sonsuzluğun aşkı soluyup Rabbime yaklaşıyorum.
Yakın kılındığım kadar kendimle.
Yalın bir düştense çok öte iken
yaşamak…
Çalakalem yaşamanın güzelliği ile
arzı endam ediyor sözcükler bense basireti b/ağlanmış bir günün ardından baş
göz ediyorum yüreğimi ve içimi ısıtan hayaller durağında bekleme yaptığım kadar
da ağırdan alırken yaşamayı birileri Molla deyip arkamdan konuşuyor biliyorum
da ağır yürüdüğümü oysaki dışarıda ne zaman bir işim olsa bir koşu gidip
geldiğim kadar ağır yürüyüp de Molla, demelerinin keyfini çıkarıyorum…
Ah, bu şarkıların ve bu kalemin gözü
kör olsun.
Kör noktasında hayatın sabitlenmiş
bir sayı olarak da asal ve asil yüreğimle hizmet verdiğim kadar evrene
aralıksız şükrediyorum ve uzun bir zamandan sonra mutluluğu bahşeden Rabbime
nasıl da müteşekkirim ve de sınırsız hayallerime bir Allah’ın kulu ket vuramazken
çıktığım katlarda yansıyan İlahi Işığın verdiği huzur ve coşku neticesinde
kendimle barışmanın da keyfini çıkarıyorum…