Afet, Risk ve Acil Durum Yönetimi, Bakanlık Düzeyinde
Teşkilatlanmalıdır
Not: Bu öneri yazısı, resmi kayıtlara da girmesi
için, CİMER’e de ulaştırılmıştır.
Yaygınlaşması için, lütfen paylaşımda özen gösterelim.
Bizleri derinden yaralayan, yaşarken tanık olduğumuz en büyük doğal felaket; 6 Şubat 2023 Pazartesi günü Kahramanmaraş ilimizde medyana gelmiştir. . Etrafındaki 10 kenti de vurmuştur. Hatta komşu ülkeleri dahi etkilemiştir. Sabaha doğru saat:04.17’de 7,7 şiddetinde, saat 13.24’de ise 7,6 şiddetinde meydana gelen depremler ve devamındaki artı sarsıntılar, tüm yurttaşlarımızı üzüntüye boğmuştur. Vefat edenlere, Allah’tan rahmet, tüm yararlılara acil şifalar dilerim. Yaralarının sarılması, mağduriyetlerinin giderilmesi; sosyal devlet ve yardımsever millet anlayışımızın sorumluğundadır.
Zaman zaman farklı makale ve kitap
çalışmalarımda konuyla ilgili uyarı ve önerilerimi yazsam da durumun güncelliği
ve önemine karşılık ilaveleriyle tekrar yazma ihtiyacı duydum.
1999 Marmara depremine;
devlet ve millet olarak çok hazırlıksız yakalandık. Olağanüstü durumları; önceden
tahmin etsek de, hazırlık ve öngörülerimiz yetersiz kaldı. 2009 yılında AFAD’ın
kurulması, 2012 yılında yürürlüğe giren, kentsel dönüşüm kanununun çıkması, 2013
yılında yürürlüğe giren Afet ve Acil Durum Müdahale Yönetmeliği’nin yayınlanmasıyla
daha profesyonel bir yaklaşım sergilesek de bu bilinç ve yeterliliğin tabana daha
kapsamlı yayılması gerekmektedir.
Risk ve kriz yönetimi, teknik
yeterlilik ve acil müdahale için daha organize bir kurumsal kimliğe ihtiyacımız
var. Afet, risk ve acil durum yönetimi, bakanlık düzeyinde
teşkilatlanmalıdır. Her bölgede ve ilde müdürlükleri de olması gereken
bakanlık teşkilatı; sivil toplum kuruluşlarıyla da işbirliği içerisinde, zaman
zaman eğitim, tatbikat ve bilgilendirme seminerleri vermelidir. Hatta her
mahalle, her iş hanı, site ve apartmanda bir temsilcisi, iletişim sorumlusu
bulunmalıdır.
Devlet aklı/birikimi/gücü,
hükümet yönetimi, parti siyasetinin ve millet egemenliğinin; farklı farklı
yapılar, kimlikler ve kavramlar olduğunu anlamak istemediğimiz sürece, her
hamlemiz hedefine ulaşamayacaktır.
Yasal toplumsal altyapısını
oluşturmak için öncellikle ilave Anayasa maddesi öneriyorum:
“Hak ve fiil ehliyetine sahip olan ve 18 yaşına girmiş kız/erkek her
vatandaş, görevi ve mesleği ne olursa olsun, 25 yaşına gelene kadar; an az 3
aylık, “afet, risk acil durum, planlama, uygulama, güvenlik ve tasarruf”
eğitimi almak, yapılacak yazılı sınav/mülakat ve uygulamadan başarılı olmak zorundadır.”
Sel, büyük yangın,
heyelan, çığ, deprem, fırtına, orman yangını, kimyasal/biyolojik saldırı,
salgın hastalık vb. acil durum ve afet anında; büyüklük ve bölgesine göre,
kısmı ve genel afet bölgesi ilanıyla birlikte, resmi ve sivil tüm kurum ve
kuruluşlar, daha önceden tebliğ edilen görev bölümüne dahil olmalıdır.
Afet, risk ve acil
durum Bakanlığı’nın teşkilatlanma ve görev şemasına öncelikle girmesi
gereken kuruluşlar: AFAD, UMKE, KIZILAY, itfaiye, zabıta, Jandarma ve diğer
sivil toplum kuruluşlarıdır.
Mesai zamanı haricinde ve tatil olsa dahi, acil toplanan TBMM genel kurulunda,
ilgili yer, afet bölgesi ilan edildiğinde, acil müdahale sonrasında, bu
bakanlık ve bağlı kuruluşlar süratle görev alacaklardır.
TBMM bu yetkisini, devlet başkanına da, süreli olarak devredebilir.
Bakanlığın görev alanındaki süreçler; önleme ve zarar azaltma,
hazırlık, kurtarma ve ilk yardım, iyileştirme ile yeniden inşa evrelerinden
oluşan planlamadan oluşmaktadır. Acil durum halinde; iletişim, enerji, işgücü,
ulaşım, gıda, donanım, teçhizat, teknoloji ve tüm koordinasyon, bakanlık
marifetiyle sürdürülecektir.
Bakanlık ve tüm çalışan/yönetici
kadrosu; ülkenin alanında en başarılı, yetenekli, bilgili, donanımlı
şahsiyetlerinden seçilmeli, liyakat ve ehliyet, politika ve inanç etiketine
harcatılmamalıdır.
Yerel ve ulusal, A-B-C alternatifli acil durum uygulama planlarımız, her
an aktif edilebilecek konumda, göreve hazır olmalıdır. Afet bölgelerinde, yurtiçi
ve dışı mali yardımlardan da kullanarak, afetlere dayanıklı Kentsel dönüşüm
toplu konutları acilen inşa edilmeli, devamında risk altında olan ve nüfus
yoğunluğu yüksek olan İstanbul ilimiz de kentsel dönüşüm kapsamına
alınması gerekmektedir.
Yeni bir keşif ve icat yapmamız gerekmiyor. Japonya gibi, her an
en büyük şiddetle sarılmaya maruz bir ada ülkesi nasıl başarmışsa biz de
başarabiliriz. Keşke taklidine dahi razı olduğumuz uygulamaları, daha ileri
düzeyde geliştirebilsek de dünyaya örnek olabilsek.
Afet ve Acil Yardım Deniz Hastanesi
Deprem,
sel, yangın, fırtına, salgın, saldırı ve diğer afetlerde anlık
müdahalelerde bazen yetersiz kalabiliyoruz. Daha hızlı ve verimli müdahale
için bir öneri sunmak istiyorum.
Şehir
hastaneleri gibi, gemi hastaneler inşa edebiliriz. Deniz sahilinde, limanda
olağan dönemlerde de yöre halkına sağlık hizmeti sunabilecek bu deniz
hastaneleri, aynı zamanda afet konaklama hizmeti, arama, kurtarma hizmeti
de sunabilecektir.
Afet anında, pandemi durumunda, her türlü
dijital iletişimin kesildiği durumlarda; telefon, internet, telsiz röle
istasyonu, GSM baz istasyonu olarak da görev yapabilir. Teknik laboratuvarlarla
desteklenebilir.
Akdeniz, Ege, Marmara,
Karadeniz bölgelerinde birer adet yapılabilir.
Afetin yoğunluğu
ve bölgesine göre, diğer yüzer hastaneler, afet bölgesine anında hareket
edebilir.
Böyle bir
projenin finansmanı, komşu ülkelerimizle birlikte de sağlanabilir. Bu
vesileyle, yeni ve pozitif komşu ilişkileri geliştirilebilir. Deniz
kıyısına yakın olmayan afet bölgelerinden, en yakın gemiye, kara ve hava yoluyla
ulaşılabilir.
Doğal afet anında, projeye dahil olan
ülkelere de hizmet sunulabilir. Deniz hastanesi, konaklama tesisi ve acil
yardım ekibi; yerel afetin olumsuz şartlarından en az etkileneceğinden, her an
hizmete hazır olacaktır. "Korkulu rüya görmektense, uyanık kalmak
daha iyidir" diye bir atasözümüz vardır. 15 milyon insanın yaşadığı
İstanbul'da, büyük bir deprem bekleniyorsa, bu tehlikeye hazırlık odaklı, insan
merkezli ne yapılsa azdır.
Zihnimizle tutuşturduğumuz
yangını, üfürerek söndüremeyiz
Doğal afet ve olağanüstü durumlar, bireylere ve devlet mekanizmasına;
önce vicdani sonra yasal sorumluluk ve ödevler yüklemektedir. Modern
toplumlar; şüphe, boşluk, ikilik, inisiyatif, kuşku, varsayım, temenni
içermeyen yazılı yasalarla yönetilmeleri gerekir. “Araba devrildikten sonra,
yol/yöntem gösteren çok olur” atasözünü haklı çıkarabilecek girişimlere kapı
açmamak gerek.
Anayasamızın 44. ve 45. Maddeleri, toprak, tarım ve hayvancılık
ile ilgilidir. Doğal kaynaklar ve ormanlarımızla ilgili anayasa maddeleri ise;
168,169, 170. maddelerde anlatılmıştır. “Devlet ormanları korur” hükmü,
devletin hangi kurumu marifetiyle icraata dökülecektir? Orman Bakanlığı mı,
THK mı, belediyeler mi veya başka bir kurum mu? Yetki ve görev kargaşası olunca,
“Yangını söndürmek belediyelerin görevidir” diyenler de çıkmıştır.
Belediyelere, orman yangını söndürebilecek bir donanım, sistem, personel, hava
aracı tahsis ettik mi ki, sorumluluğu onlara yıkabiliyoruz?
Batıda
veya doğuda, gelişimi ve değişimi önemseyen toplumlar; son iki yüz yılda, kendi
aralarındaki kavgaları azaltıp, bilim, mantık, felsefe, akıl ve sanatsal
birikimlerini, endüstri ve teknolojiye dönüştürerek, yaşam ve yönetim
kalitesini yükseltmişlerdir. Bizler ise çoğunlukla eskiyi yenileyemedik, günümüzü
yaşanılır kılamadık ve geleceği de planlayamadık.
1956 yılında kabul edilmiş olan 6831 sayılı orman kanununun 69. ve
diğer maddeleri; orman yangınlarını önlemek ve söndürmek görev ve yetkisini,
Orman idaresine vermiştir.
Afet, Risk ve Acil Durum Bakanlığı kurulup; teşkilat
yapısı ve görev tanımı da anayasamıza yazıldığında, hukuki ve idari belirsizlik
ve aksamlar en alt seviyeye inecektir.
Ayrıca, YÖK, TÜBİTAK ve TBMM karma üyeleriyle; “Doğal Varlıklar ve Ekolojik Yaşamı Koruma Bilim Kurulu”
oluşturulmalıdır.
Uzman ve yetkili kurullarca, daha da geliştirilmek
üzere, öneri olarak iletir, saygılar sunarım.
Samsun, 07.02.2023
Ali Rıza Malkoç
arm.web.tr