Oturarak Çalışmak
-Bir anı Yazısıdır-
Bursa’da, yirmi
yıl kadar önceydi. Yeni tanıştığımız bir arkadaşla, güncel sorunlarla üzerine
sohbet ediyorduk. Ekonomi, kültür, sanat, teknoloji, yönetim, üretim,
verimlilik derken, işsizlik sorunu, istihdam politikamıza geldi söz.
Kelimeler, kavramlar, düşünce, öngörü ve
sezgileri mantıklı bir zemine çekip, vicdani ve ahlaki bir algıyla
yorumlamazsanız, sorunları çözemediğiniz gibi, katlayarak büyümesine neden
olursunuz.
Arkadaşımız
muhasebeci, mali müşavir ofisinde çalışıyormuş. Klasör sistemi, iletişim ve
evrak akışı seri olması için çalışanlar ayrı ayrı odalarda değil, tek ve genişçe
bir salonda çalışıyorlarmış. Aslında verimlilik açısından olumlu bir yaklaşım
olmakla birlikte; ayrıca ısıtma, soğutma, aydınlatma masrafları da azalmış
oluyor.
Yan yana, arka arkaya
sıralanmış on tane masa ve on kişilik bir çalışma ekibi düşünün. Burada ne
yapıldığını, nasıl bir görev icra edildiğini, hangi bilgi, belge ve donanımların
nasıl kullanıldığını bilmeyen bir kişi her zaman yanlış yorumlamaya adaydır.
Uzay mekiği zannedebilir. Bir kurs merkezi, oyun salonu, altılı ganyan bayi bile
zannedebilir.
Müşteri mükelleflerinden
biri, ayda bir kez bizzat uğrayıp sisteme kaydedilmesi gereken belgeleri,
beyanname bilgilerini, alış-satış faturaları, işe giriş-çıkış sigorta
belgelerini bırakıp gidiyormuş. Bir gün müşterisi olan mükellef, ciddi olarak
mı sorduğu yoksa mizah malzemesi olsun diye mi yönelttiği halen anlaşılmayan şu
tepkiyi vermiş:
-“Yahu …Bey, her geldiğimde, tüm çalışanlar olarak sizi
bir salonda otururken görüyorum, siz ne zaman çalışıyorsunuz ki?”
Sorma niyeti ve algılama şekli ne olduğu bilinmediğinden,
gülerek tepki verememişler. Çalışanlardan morali bozulan, suratı asılanlar da
olmuş.
Hemen arkadaşımız, müşterisini başka
bir odada ağırlayıp kahve ikram etmiş ve detaylı teknik bilgi vermiş. “Muhasebe
işlemleri, evrak ve beyanname girişi, hesap ve form işlemleri, hepsi masa başında
ve oturarak yapılmak zorundadır. Bizim ayakta kullanacağımız bir testere,
çekiç, matkap, kazma, kürek gibi bir donanıma ihtiyacımız yoktur. Yani biz de
işimizi terzi, şoför, veznedar ve ayakkabı tamircisi gibi oturarak icra etmek
zorundayız. O ekranda dönen işleri bir görseniz kafanız karışır. Biz ancak
dinlenmek ve hava almak için ayağa kalkabiliyoruz” der.
“Diş hekimi,
tuttuğu balığın dişine bakarmış” misali, bu müşteri de hep ayakta çalıştığı için,
şartlı refleks ile anlamsız tepki vermiş olabilir. Yapılan açıklamayı ne kadar
kavradı bilemeyiz fakat tatmin olmadığı kesindir. “Kişi bilmediği şeyin
düşmanıdır.” Sözü de bu endişemizi pekiştiriyor.
Siz siz olun,
eğer oturarak çalışıyorsanız, “yanlış anlaşılacağım” endişesiyle arada bir
ayağa kalkıp, gereksiz davranışlarda bulunmayın. Bilen bilir, bilmeyen de kendi
bilir.
30.08.2023
Ali Rıza Malkoç
arm.web.tr