Umarsız ve sabırsız ve sırasız bir gizin tahayyülü ve yabani düşler meclisi gerçeklerin gerekçelerinde saklı bir yemin gibi geri dönümü olmayan bir vazgeçişin uzantısı.

Tanrısal bir ahenk saklı evrende bazense kayıtsız ve kasıtlı.

Derin bir iç çekimine eşlik eden son nefesin arayışındayım ve cesaretim kırıldığı kadar uzak kılıyorum kendimi ölümden ölüm denen nesirden…

Öyle ya: ölüm bir masalın başlangıcı aslında bazen bir şiire denk düşen bazen uçuşan eteklerinde yazarın, nesir türü yazmaya doyamadığının da ibaresi kurmak istediği ahenkli ahenksiz tüm cümleler.

Sırıtan bir ünlem.

Kopuk bir ayraç.

Ünlenmiş fısıltılar ve imgelerle örülü bir telaş.

Yazar zikrini sunarken beyan etmekte de fikrini ve eş güdümlü bir mermi gibi birbirine paralel seyreden gaipten gelen kehanetlerin de öncüsü iken yazar…

Yazmadığında azıtan.

Azımsandığında yazmayan.

Vazgeçişinde ölümle restleşen.

Pes etmekle pas vermek arasında gidip gelen.

Bir nehrin kıyısında uyuya kalmış nilüfer.

Bir denizin enginliğinde toplanmış çakıl taşları.

En çok da semanın derinliklerinde bir kaybolan bir nükseden o parıltı o işve o sağanak…

Gün geçkin.

Gece pişekar.

Rüzgârsa beynamaz.

Yazarsa tutulan nutkuna yağdırmakta kar tanelerini.

İçindeki derya mı yoksa hiçliğin sarmalında akan gözyaşları mı?

Ön sözü mi yazdığı romanların yoksa yazmaktan men edemediği şiirlerini şirin hikâyesi mi?

Şirret bir fırtınada biçtiği.

Sakıncalı bir kelamda içtiği hüzün şerbeti.

Hazzın doruklarında değil bilakis hissizliğin kıvancı ile duygusal ruhuna okuduğu Fatihalarda saklı iken sureti.

Bazense…

Evet, bazense sureti kati deyip de ansızın yeminini bozduğu.

Ne hırs.

Ne de münferit kıvılcımlar sadece aşkın sağanağına kapıldığı.

Ne yanlı ne kasıtlı bir geri dönüm varsa yoksa ihlal edilmiş ruhunun kapkaça uğrayan koridorlarına sürüklenen nidaların eşliğinde bazen bir fısıltıya denk düşen bazense sözcüklerin zümresinde için için kaynayan haletiruhiyesi.

Damızlık bir hayvan belki de yazarın, kaleminden beklediği.

Ya da adak edilmiş bir koç gibi boynuzlarını geçirip aslında ölümün diriliş olduğuna getirdiği açılım.

Kubbesi göğün.

Vedanın da hutbesi.

Başına buyruk estiği ama sadece yazarken.

Uyruğu olmayan acılardan ve yollardan geçtiği ama sadece yaşarken.

Ve işte o ince çizgide saklı iken tüm maharet:

Yazmakla ilintili bir hayatı yok iken…

Hayatla ilintili hayallerini sadece yazdıkları kapsarken.

Göğün rotasında uçuşan saçları.

Her öğün atladığında hamt ettiği.

Her doyduğunda bıkkın iken yediklerinden aslında açlıkla toklukla iştigal bir ömrün beyan ettiği ve işte midesi guruldarken içtiği suda boğulduğu ve işte kendini asla buğday ambarında görmediği hele ki yazar, çocukluğundan bu yana nefsini açlıkla susuzlukla terbiye edip kâinat meclisine sunduğu dilekçede beratını talep ettiği.

Huzur iken arayış.

Arayış iken her yazdığı.

Ve her yazdığında doğumunu müjdeleyen sevdalı leylekler.

Kum saati misali sözcükler dökülürken…

Kum saati misali vadesi dolmadan ömrünün.

Ver her gün ama her gün o kum saatini defalarca doldurup boşaltan meleklere ve akıl melekelerine olan borcunu duaları ile süsleyip manevi dünyanın da bir kazanımı iken kaleminin ucundan dökülenlerle yaşadığı hayatı birleştirip bir baltaya sap olmanın verdiği huzur ve şükür duygusu ile evrendeki görevine itaat etmenin de mutluluğunu yaşarken yazar…

Sondan bir evvel.

Aslında hiç mi hiç başlamaması gereken bir yolculuğun da müdavimi olmuşken.

Sıra sayı sıfatlarına armağan ettiği noktalı virgüllü beyanlarında yazar, en çok rakamlarla olan yolculuğunda ki bir önceki hayatının da vardiyası bitmezken ve işte harflerin ç/ağrısı ile rakamlara da vermişken hakkını, bir imge tuzağında yakalandığı bu yazma aşkına toz kondurmazken bir o kadar ruhundaki enginliği kâinat ile paylaşmanın desturu ile tekbir getiren ayın ve yıldızın ve güneşin gölgesinde unutulmuş asla da solmaya meyletmeyen açmaya doyamaya bir çiçeğin hikâyesi ile bütünleşmişken hayatındaki fırtınaları yazarak dindirme telaşı ile maneviyatın kutsallığında pekişen sevgisine ve özlemine de yağan rahmeti coşkusu ile kırık kanatları ile evrenin aralıksız tavaf etmenin verdiği huzur ile yaşama amacının açılımında aslında bir sarmala denk düşmenin de sonsuz heyecanını yazarak kalemi ile dindiren bir dinginliğe haiz olmanın hatırına Rabbine kavuşmanın da dirayeti ile güç bulduğu o çelimsiz bedeni ve ruhu ile dinmek bilmeyen rüzgârın da aslında ta kendisi iken elbet evren ve kader emrettiği sürece…

 


( Kum Saati... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 22.07.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu