Suçlu bir sözcüğüm, sevgili Muallim:
Suç arz eden bir yenilgiyim ben aşkın
atan şafağında saklı hüviyetim ve tesirli döndüğüm yeminlerim…
Kıtalar aştım da yazdım onca şiiri
ama yetmedi…
Kıtalar aştım coğrafyaların ve düşman
toprakların hüviyetini yok saydım hürriyetim zaten çalınmış bir minvaldi…
Gecenin nesrinde yol aldım bilemedim
asla bilemedim gecenin bir şiire binlerce şiire tekabül ettiğini…
Öznemle ihya oldu özlemim.
Öldüm defalarca mil çekilmiş
gözlerinde kirli nidaların masumiyetim semirdi günbegün:
Bin yaşında bir çocuk olsam da ne
yaşın ne yasın önemi vardı ve masum kalmayı başardım yürüdüğüm yorgun yolların
önüne diz çöktüm yetmedi…
Yetindim ama yatıya kalan hüzünle.
Muallime idim bir zamanlar ve münafık
gölgelere rest çektiğim.
Ne çok talebem vardı aynı zamanda ben
de talebeydim en başta senin özgüveninle yerleşik bir minvalde köpürdü
duygularım.
Saldım kendimi.
Saltanatında miskinliğin gök kubbe
henüz çağırmazken ismimi…
Ben lal idim:
Arzı endam eden sessizlik içime
kapandığım kozamın dahi istimlak edildiği ve sınırlarımın ihlal…
İhmal edilmiş bir yürek saklıydı
içimde yürek yemedim ama çalındı yüreğim çanlar çaldı bense kulağım ezan
sesinde rücu ettiğim kadar aslıma rükû ettiğim her imsak vakti recim edildiğim
masumiyetim kundaklanmış saf yanım sığındığım İlahi Adaleti hep savundum bir
ömür boyunca ve kim olursa olsun hakkımın yendiği soytarı mısralarda sindim ve
sığındım ve sağalttım acılarımı:
Komik idi öncesinde lakabım.
Mahlası olmayan yaralı maralı bir
şair idim halen de öyle ve şiarım iken aşk lebi derya gökdelenlerde yaşamadım
mabedimdi uzak gözlerden ve muadilim idi aşk esefle söylenenlerden değildim
verilen her kanun hükmünde kararname ve tabi olduğum kanunlar ben rengi beyaz
bir imge idim Tarlabaşı’nda belki de bir kıyametin öncüsü halk pazarında ben
tedirgin bir seda idim semada saklı ruhumla bedenime ettiğim eziyet ve kaç
senemi aç biilaç geçirdim…
Yaşım henüz on iki ve uzun yıllar
süren bir oruca meylettim yeter ki kabul göreyim Allah katında.
Bilinmezin minvalidir yüreğim serptiğim
tohum misali semiren masumiyetim…
Ben yalnız kalmış topraklarda açan
bir çiçek…
Ben yolsuz kalmış mehtabın çevresinde
dolanan kâh bir yıldız kâh bir dilek.
Kırmızı saçlarıma henüz yağmamışken
kar ve mefkûresi hüznün damıttığım kadar kendimi demlendiğim cümlelerde
uzağında zulmün mazlum yüreğimle kâh taçlandığım kâh taşlandığım…
Bilinmeze gark ederken ve kendimi
çoktan kaybetmişken bilemedim de bu uzun süreli olacağını…
Kıtalar aştım yetmedi.
Çıtamı yükselttim acıma nüksetmedi.
Rengimle boyadım yeri göğü tutuklu
yüreğimde saklı bir servet aslına rücu etmedi.
Bir milat iken çocukluğum.
Ve genç kızlığa adım attığımda ergen
ruhuma dadanan alıcı kuşlar zehretti bana hayatı.
Genç irisi bir çocuktum.
Kaza eseri değil suç unsuru hiç değil
meylettiğim sonsuzluk ki yüreği pürü pak sözcükleri akça pakça ve yürüdüğüm
yolda nice zılgıt yedim ve aç kalmaya yemin edip su dahi içmeyi reddettiğim bir
kuraklıkta hali hazırda gonca olup açmaya biat ettiğim ben ki çocuk yaşımda
Allah yolunda hep sevdim de evreni.
Çat kapı gelmişken siz, sevgili
Muallim…
Çalakalem yazdığımın ilk günleri.
Çatallı sesinde iblisin meleklere
meylettiğim kadar hüznü mintanım bildiğim seyrelmiş saçları kaderin azık
bildiğim şiiri besin bilip kendimi ihya ettiğim.
Hazır ol da yaşamışken bir ömür haz etmediğim
yalan…
Haznemde saklı nemli duygular.
Hazinemse sevgim ve iman gücüm ve serildiğim
topraklar…
Firakım.
Firarım.
Yorgun yolların yolcusu.
Yatak döşek yattığım değil tek ayakta
ceza çektiğim.
Ne tükürdüğümü yaladım ne sitem
ettim.
Doğru idi kıblem.
Dürüstlükse taviz vermediğim.
Endamlı hüznüm ve hız kesmeyen
hayallerim.
Revnak idi acılar.
Rehavet yüklü sonbahar.
Silikti ayak izim kalemimse parmak
izim…
Seyyah duygular meddücezri evrenin.
Seferisi olduğum yalnızlık ve kimse
ağzıma bir parmak bal çalan.
Arı idim.
Öyle ki iğnemi kendime batırdım.
Ar’ımdı şiar edindiğim…
Öylesine arı öylesine duru bir teamül
ki zemherilerde dahi solmadığım yakuttan gözleri aşkın yandan çarklı ada vapuru
ve ölüme çeyrek kala kabul gören dualarım.
Sınandığım kadar sığamazken kabıma.
Genç yaşımda uğradığım zulüm ve
yıllarımı aç geçirdiğim yetmezmiş gibi acımla recim edildiğim bir gün dahi
gocunmadım bir gün dahi şikâyet etmedim ve yirmili yaşlarımda çırpı
bacaklarımla adımladığım amfiler yetmedi gezindiğim uzak ülkeler ruhumla tavaf
ettiğim evrenin ve aşkın müdavimi yaralı bir ceylan olmanın hikmeti ise hızlıca
koştuğum öncelikle kabrim ve yüce Rabbin lütfu kendimi emsalsiz bir sofrada
bulduğum kadar tutulan nutkumun ve dilimin çözüldüğü şükre doymadığım kadar
dünyanın malında mülkünde de gözümün olmadığı…
Ey, sevgili Muallim mademki açtım
içimi size deryalar aştığım gibi sular seller gibi akıp da kurak toprakları
sulak arazilere dönüştürdüğüm ve işte yüce Mevla bana yeniden yaşama şansı ve
hakkı vermişken sizi sevme yürekliliği ile meylettiğim dünümden arakladığım
birkaç paragrafla şerh düştüm güne yaralı dünümü yamalı kalbime belki de
kalemimdir yüreğimin kalp pili ve kalıbımı basarım ki sonu yoktur bu sevgimin…
Meylettiğim bu minvalde.
Kendimi men ettiğim kadar cihandan.
Rengimle haiz olduğum şu sevdalı
ebemkuşağına ektiğim tohumlar vasıtasıyla açan şiirlerim açan çiçeklerim…
Ey, sevgili Muallim mademki açtım
içimi size deryalar aştığım gibi sular seller gibi akıp da kurak toprakları
sulak arazilere dönüştürdüğüm ve işte yüce Mevla bana yeniden yaşama şansı ve
hakkı vermişken sizi sevme yürekliliği ile meylettiğim dünümden arakladığım
birkaç paragrafla şerh düştüm güne yaralı dünümü yamalı kalbime belki de
kalemimdir yüreğimin kalp pili ve kalıbımı basarım ki sonu yoktur bu sevgimin…