Rengi yok, hüviyeti yok sessizlikse için için yanan bir kor:

Meali de yok artık hayatın kibirli bir isyan şeytandan uzak kalmanın duası Rabbe sarıldığım yalnızlığın sür-git cefası.

Melundur gece.

Metruktür yürek.

Mizacı yitik bir gündür arda kalan şiirlerle özdeş sözcük yüklü kabrim bir avazda doğan günün geceye ikramı salavat getirdiğim anbean yağdığı kadar rahmetin yürekle imtihanı.

Malum olduğu üzere:

Şafağın şakağına dayalı silahı ve işte tetiklendikçe yürek kalemin neşri yazılası şiirlerin hikâyesi iken hayatın nesri kavuşulası bir dilek ve ödenen diyet ambarında yalnızlığın telaşla yaşatmaksa umudu göğün devinen ufku:

Ah, sevdanın yağan nuru.

Tempolu bir sağanak:

Kayıtsız geçer mi gün gece?

Şiirin dipçiği…

Yanık kokan kalemin hicvi:

İşte sefası sonlanmışken yaşamın sür-git yanan meşalesi hali hazırda yanar da nasıl yanar şairin içi.

Her düş terk edilmiş şiire nispet yapan.

Şen şakrak sesi yâdın dünde kalan masalların diyaframında saklı gamlı bir notanın nezdinde sarmalında hayatın sevdaya yenik düşen kelamın ve satırların dirayetinde sınandığı kadar şiirin…

Bir gölge gibi peşine düşülesi mazinin.

Bir kuramsa yaşam meyvesi bazen acı ve sonu hazin biten bir masalın bakiyesindedir imgeler.

Şairin gücü yeter mi?

Sormaz da bir Allah’ın kulu!

Sahi, şairin gücüne hiç mi gitmez terk edilmiş dizelerinde saklı tutulası o masumiyeti ve unutamadığı anılarını tefe koyarken eşrafı.

Viran olmuş bir şehir:

Çer çöp dolu metruk haneler.

Bir yıkım.

Bir yitim.

Bir yatır gibi dönüp dolaşıp da erdiği mezar taşı dünde saklı ne varsa yazılası üstüne.

Üstü örtülü günler.

Kaçkın dizeler.

Kaçamak bakışlar değil asla bilakis gözünün içine baka baka da sevdi mi insan.

Matbu düşler.

Kayıp gülüşler.

Silecekleri çalışmıyor artık gözlerimin.

Nur topu bir gün b/ölündükçe nidalarla.

Zirzop gölgeler asılı dilek ağacında.

Maharetse sevmek ki şairin hepten sabıkalı.

Öznesi gizli iken serveti yürekte saklı.

Şimdiler ve keşkeler.

Kıraç toprakların kuru dalları mahzun edaları.

Bir vaveyla ekmek vardı şimdi toprağa ve hür olmak uçmakla eş değer kalemin teninde yangın:

Ah,sen, şair!

Sen ve yorgun yıllar bilediğin kadar kalemi değer miydi sahi sevmelerin bahtsız serveti bir iklimden seken kum gibi yağan nur gibi akışkan rahmeti evrenin Selvi boylu sevgilinin sonlanmışken hayali.

Mizacı yok artık sözcüklerin kınımda saklı kalemin de yok işte dermanı:

Hüzün ekili toprağın solan güneşin yanağına konan mehtabın gizemi.

Çerçöp dolu artık atık yürekler:

Batık geminin ganimeti şiirle güttüğü yolan var mıdır sahi bir kerameti?

Sevecen gülüş solgun titrinde hazan şairin:

Semada yüzen balıklar yerin dibinde saklı kuşlar her şey iç içe belki de çok geç bir temenni şairin yakaladığı ucundan hayatı değişir miydi yoksa talihi, mizacı?

Köpüren deniz.

Kumlara çıkmış o iz:

Kumdan kaleler sökün eden kum saatinde saklı ömür ansızın sona eren.

Dip dibe duygular.

Densiz zanlar dertli.

Demi hayatın kör noktası belki de varamadığı nihayetin artık yoktur bir ederi.

Kumpassa kumpas:

Kısasa kısas:

Gel gör ki kısa kesmekle mükellef sözü şair yitimlerinde saklı şehir çok lafa dalmadan kalemle yatıp kalkan esrik dünlerin hatırına soluduğu hayatı bahşeden Tanrıya duyduğu sadakat ve kim bilir kimlerin uğruna baş verdi bu esaret?

Bir kompliman sözcüklerin valsı.

Bir referans acının ruhtaki hadisi.

Havarisi göğün uçuşan yaprakların kırılmamışken dirayeti:

Sahi, ne yer ne içer şiir?

Sahi, şiirden ötesi var mıdır?

 

 


( Sahi Şiirden Ötesi Var Mıdır... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 17.01.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.