Mahzun bir gülüşün tam da ortasındaydım ve de terk edilişimin:

Göğün münferit bulutlarına konma kaygısı ve arzusu güdüyorum ve çalınmış gülüm/sememe konan kelebeği ellerimle içime sokuyorum bilsem de kelebek mizaçlı bir mutluluğun yazdıklarıma tekabül ettiğini kozamdan kâh firar ettiğim kâh daha da içime kapandığım mazimin tecelli etme ihtimalini yok sayıp yazdıklarımla teselli buluyorum…

Elimi sallasam elli şiir düşüyor peşime ama ben yetinmiyorum.

El nasıl ki el üstünde ve boş ellerimi kalemle bir de çay bardağı ile dolduruyorum her hüznün deminde sayaç baştan çalışmaya başlıyor ve biliyorum ki; umudun penceresi doğan güneşte saklı.

Pervazındayım hayallerimin ve pervanesiyim aşkın:

Severken nasıl da pervasız ve patavat/sızım.

Göğün metruk noktaları var nokta atışı yaptığım o kör noktada saklıyım bu yüzden görünmediğim kadar da biliyorum insanların beni görmezden geldiklerini bense onları görmezden gelemediğim kadar ilham perimle el sıkışıyorum kah bir şiirin hikayesinde kah yazılası bir romanın ön sözünde.

Biteviye tartaklanan mahzun kalbim ki aşkın çıtası yüksek acının da rabıtası özlemle yol alan…

Yol aldığım kadar baş koyduğum yazın/edebiyat yolculuğunda duyguların neferi olmakla övünüyorum ve sevdiğim kadar da yakınım ölüme çünkü ölümüne sevmenin aruz vezninde saklı bir arzuyum ben adı sevgi olan adı umut olan yolculuğun hem müdavimi hem de yol aldığım geminin kaptanı.

Rotama eşlik eden duygular misal öncemden farklı andaki mevcudiyetimle de sıkı sıkı sarıldığım ve kırık gönyemle acı-ölçerimle resmediyorum kâinatı yaşadığım dört duvarı cennete dönüştüren bir meşkle bir şevkle dev/asa parantezle açıyorum içine sığmayacağını bilsem bile ne çok gönle ne çok aydınlığa kucak açıp yolculuğumu saklı tutuyorum ve Şems’in rüzgârında dalgalanan bayrağımla aşka âşık derviş yüreğimle kâh koşuyorum kâh eksenimde döneniyorum:

Mademki aşkın pervanesi sırdaş bir kelimeyim ben adımla değil iki ismimle müsemma ve işte gaipten gelen sesi ile yazma coşkumun meyvesini topluyorum her attığım geri adım bana önce şiir olarak dönüyor derken bir nesre denk düşüyorum neşreden duyguların imha gücünde önce karanlığı deliyorum sonra surdan ve de kumdan yaptığım kalelerle inşa ediyorum yaralı yüreğimi ve delişmen kalemimi.

Sıfatlar isli.

Şehir ise ben gibi.

Şiirler nemli.

Ruhum ve bedenimse anne kokuyor:

Anne ikliminde açan çiçeğiyim annemin ve başat duygular değil sadece bir kelebek ömrüne denk düşen şiirlerim de değil sadece:

Ben varsa yoksa aşkın resmini çiziyorum Rabbime dönük yüzümde sınandığım kadar da sıvayıp da kollarımı sığındığım O İlahi Dağın sevdiğim İlahi Dergâhın dervişi devşirmen kalemimle ve Şems’e öykünen yüreğimle alabildiğine ayaklarım da yerden kesilmişken ve de asla minnet etmeden bir Allah’ın kuluna ve işte arka fonda çalarken aşkın bestesini o kâinat orkestrası sonsuzluğu diliyorum semadan ve Rabbimden ve ufacık bir zerreye tekabül edip de kâinatı tavaf ediyorum ölümlü dikenli bedenimle…

Ön sözü olmalı iken illa ki günün…

Son söz ise henüz söylenmemişken…

Ve işte içimdeki devasa boşluğu kalemin hoşluğu ile aşkın hoşbeş sohbeti dolduruyorum ve hız kesmeyen arayışımda hani olur da bir gün kendime rastlar kendimle uzlaşırım diye yürüdüğüm mayın tarlasında biliyorum ki; yazmadığım takdirde infilak edecek olandır çocuk ve masum yüreğim…

 


( Hayal Ve İlham Perim... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 9.03.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.