Beyşehir.

Bu gece, büyüdüğüm evde son gecem.

Annemden iki yıl sonra Babamı da kaybettim.

Odalarla, mutfakla ve evin her köşesinde, beni büyüten insanların terlerini akıtarak sahibi oldukları orta sınıf hatta yoksul sayılabilecek eşyalar ile bir bir vedalaştım.

Yüreğimde taşıdığım siyah bir neşesizlikle, canım annemin beni büyüttüğü, kır çiçekleri gibi kokan tertemiz yatağıma uzandım. Elimde boyaları silinmiş eski resimlerle.

Bereket versin geceler uzundu. Eskimiş anılarımı çağırdım. Sabaha kadar yeniden yaşamak istedim geçmişi.

Kahkahalarımızın ardından, çatımızda yuva yapan güvercinlerin neşeli seslerini duyardık. Küçük bahçemize kar gibi dökülen yeni açılmış badem çiçeklerinin arasında kuş gibi çırpınırdım. Patiska perdeli küçük odamızın, pencere kenarındaki tahta sedirde, dirseklerim dizlerimde, çenem ellerimin içinde ay ışığında sırıl sıklam olmuş Beyşehir Gölünü izlerdim.

Ne arsız gönlüm vardı küçükken. Penceremize tırmanan sarmaşıkların üzerinde kısmetlerini arayan karıncaları yakalar, küçük bahçemize taşırdım. Akşamları Babama; son derece zekice bir şey söyleyecekmişim hissi uyandırabilmek için gözlerimden birini kısarak, kaç tane karınca taşıdığımı rapor ederdim.

Bahçemizin kenarındaki çitlere elimdeki değnekle vurup, komşumuzun bahçesindeki sık yapraklı dut ağacındaki kuşları kaldırırdım.

Kış günleri Babamla kardan adam yaparken, komşu çocukları suratlarını camlara yapıştırır bizi izlerdi.

Uzun kış gecelerinde, gaz lambasının ışığında, Annemin anlattığı masalları korkarak ama merakla bitmesini istemeden dinlerdim. Annemin dizlerinde yatarak.

Sobamızın içindeki alevlerin tavanda yaptığı yansıma hep güven vermişti minik yüreğime.
Mutlaka onun içindir; yaptığım resimlerdeki evlerin bacasının her mevsim tütmesi.

Yağmuru çok severdim. Küçük, tek katlı evimizin kiremitlerine düşen yağmur taneleri, mahzun bir ninni idi.

Bahçemizdeki küçük tandır evinin, toprak damında sarı şekerler gibi açan papatyalar, zaman hissini kaybettirir, hepsini tek tek öpebilmek için arı olmak isterdim.

En sevdiğim oyun; gökyüzündeki şekilsiz bulutları oyuncaklara benzetmekti. Şimdi uzak çok uzaktaki yıldızlara bakar gibiyim o yıllara. Mahzun ve ıssızlık çöken o yıllara.

İçime vahşi bir ümitsizlik çöktü. Odaya soluk bir mehtap aydınlığı doldu. Kalbimdeki çocukluğum Annem ve Babamla kucak kucağa öldü sanki. Elimdeki boyaları silinmiş eski resimleri, göğsümde sıktım, hıçkıra hıçkıra ağladım.

Küçük bahçemize çıktım son kez. Başıma yeni açılmış bir badem çiçeği düştü. İçinde Annemi ve Babamı gördüm.

‘’Yaşamak için güler yüz ve cesaret sermayen olsun. Dünyada bir parça iyilik edebilmekten daha güzel bir şey yok oğlum.’’ Diye seslendiler.

Evimizden ayrıldım.

Gözlerimde Annemin bakışlarının hatırası, dudaklarımda babamın yaşlarının acı lezzeti.

Dünyada en olmayacak bir şey için, arkamda bıraktığım çocukluk dünyama bir kez daha dönebilmek için Allaha yalvararak yürüdüm. Ellerim gökyüzünde, başım yerde.

Bereket versin geceler uzundu…


Ali AKIN
( Badem Çiçekleri başlıklı yazı Ali Akın tarafından 18.11.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.