İyi karne ödüle kötü karne cezaya boğulmamalıdır. Başarıya ödül verilebilir görmezden gelinilemez. Bu ödül çok abartılmadan, sembolik ya da duygusal temelli olursa çok daha iyi olur. Maddiyata dayanan ödüller yerine motivasyonu artırıcı övgü dolu sözcüklerin daha çok faydası olacaktır. Örneğin: "Aferin!", "İyi ki varsın.", "İyi ki benim çocuğumsun.","Müthiş bir çocuksun.", Seninle gurur duyuyorum.", "Başarın ne olursa olsun seni sevdiğimi unutma!"... Ödüllendirmelerde aşırıya kaçmanın diğer bir dezavavntajı da; ödülün değerini azaltacağı gibi bir süre sonra çocuk ödüle ulaşmak için başlangıçtaki çabayı göstermeyecek hatta kazanma onu heyecanlandırmayacaktır.

 

Çocuğun karnesinde tüm derslerin pekiyi olması gibi zayıf olması da doğaldır. Çocuktan her zaman aynı başarıyı göstermesi beklenemez. Zayıf son değildir ama çocuğun dünyasında oluşan bir takım fırtınaların habercisi olabilir. Çözüm arama için acil durum çanları çalmaya başlamıtır. Ailece bir arada zayıf karne toplantısı yapmayı denemekte yarar vardır. Bu toplantıda zayıf karne sonucunu doğuran nedenleri tespit edip, yapıcı çözüm yolları üretilmelidir. Kişiler üzerinde değil de sonuç üzerinde konuşularak olayın kişiselleştirilmesi önlenmelidir. Kimseleri suçlamadan, sorgulamalardan uzak çözüme yönelik seçenekler üzerinde durulmalıdır. Böyle bir davranışla çocuğun kendisini rededilme, suçlanma korkusuna kapılmadan konuşması ve sorumluluğu kendi üzerine alması sağlanabilir. Aksi takdirde çocukta kalıcı depresif davranışların oluşması kaçınılmaz bir sondur.

 

Notların telafisi olur ama çocuğunuzda istemeden, bilmeden bırakacağımız duygusal, ruhsal hasarın telafisi olmayabilir. Onu kaybetmeden önce kalıcı ve yapıcı kazanımları öncelikle anne- baba kazanmalı, bu konuda gerekirse eğitim almalı, sonra da çocuklara yapılandırıcı kazanımlar kazandırılmalıdır. Sevgiyi de, övgüyü de, cezayı da, ödülü de dozunda bırakarak, sevecen, yapıcı yaklaşımlarla çocukları yarınlara sağlıklı birer birey olarak hazılamalıdırlar.

 

Diğer bir önemli sorun da çocukta ergenlik sürecidir. Geçen yıl çok başarılı olan bir çocuk bu yıl aynı başarıyı göstermeyebilir. Bu durum karşısında çaressizliğe düşmeden, nedenlere inmekte fayda vardır. Çocuklar, özellikle ergenlik sürecinde hızlı bir değişkenlik gösterirler. Bu değişiklik fizyolojik olduğu kadar duygusal yönde de büyük dalgalanmalarla kendini gösterir. Çok hızlı değişken duygusal çalkantılar yaşarlar. Anne- baba çocuğu ile konuşarak sorunun kaynağına inme yollarını denemelidirler. İyi bir iletişim, sorun çözümünde yüzde elli başarıdır. Kaynağa inmeden iletişim zorluğu çekildiği zaman, aile ile çocuk arasında çatışmalar başlar. Bu çatışmalarla birlikte ailede ki huzur ortamı huzursuzlukla yer değişir. Çocuk huzuru başka yerlerde aramaya koyulur. Eğer ki zamanında önlem alınmazsa; evden kaçmalar, erken evlilikler, içe kapanmalar, kötü alışkanlıklar, anneden ya da babadan nefretler, hatta intiharlar bile kaçınılmazdır. Hayat bir anda kabusa döner. Tüm bunlara gerek var mı???  Bu duruma meydan vermeden bir  uzmandan yardım almak en doğrusudur. Aile olarak çözümsüz gibi gelen durumlar işin uzmanları tarafından kimse zarar görmeden, kronikleşmeden  çok rahatça çözülebilmez mi ??? Bazen çocuklar ailenin farkıda olmadığı sorunları yaşayabilirler. Takıntılar, depresyon, sosyal fobi gibi sorunlar anne ve baba tarafından farkedilmeyebilir. Tüm bunlar çocuğun başarısını etkilediği gibi  ruhsal dengesini de bozabilir. İşte ailenin farkına varamadığı bu sorunları işin uzmanları çok kısa zamanda tespit edip, çözebilirler.

 

Bazı çalışan anneler çocuklarıyla yeterince ilgilenemediklerini düşünerek vicdan muhassebesine girişebilirler. Oysa bazı ev hanımları çocuklarıyla daha az ilgileniyorlar. Boş zamanlarını çocuklarıyla geçirme yerine, ev gezmelerini, çarşı pazar dolaşmalarını, oyun partilerini, günümüzde teknolojinin hayatımıza girmesiyle zamanlarının büyük bir kısmını pc başında geçirmeye tercih ediyorlar. Önemli olan boş zaman değildir, çocukla geçirilecek zamanın kalitesidir.  Bu nedenle çalışan  ve çalışmayan tüm anneler gereksiz yakınmalar yerine çocuklarıyla geçirecekleri zamanın kalitesini artırma yollarını aramalıdırılar. Treni kaçırdıktan sonra ah vah etmenin bir anlamı var mıdır?

 

Karne sendromunu mutlu ve çözümkar bir şekilde atlattıktan sonra sıra tatilde.Her halikarda tatil formatından uzaklaşmamakta fayda vardır. Yoğun geçen bir okul döneminden sonra dinlenmek, eğlenmek ve hoşça vakit geçirmek; çalışmak kadar her çocuğun hakkıden idealiır. Ancak bu tatil bir plan dahilinde olursa çocuk bir sonraki yıla dinlenmiş, zinde ve hazır olarak başlar. Tatilin ilk günleri bolca dinlenerek, sonraki günlerde çalışmaya, kitap okumaya, imkan dahilinde gezmeye ve sportif aktivitelere yer vermek en ideali olamz mı ?

 

Yaşamın bir maraton olduğunu, bu maratonda bazen başarılar bazen de başarısızlıkların alabileceği çocuğa öğretilemelidir. Başarısızlığın dünyanın sonu olmadığı, gelecekte bu düşük başarının yerini el birliğiyle ailece başarıya dönüştürülebileceği  öğretilmelidir. Başarılı çocuk tebrik edilmelidir, görmezden gelmek, teki göstermemek yanlış olur. Çocuk önemsenmediğini düşünerek üzülür. Onları üzmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Ceza ve ödül yemeğe tadını veren baharat, tuz, yağ gibi dozunda olur ve o yemek sevği katılarak pişirilirse tadına doyulur mu?

 

SAYGILARIMLA

 

Birsen İNAL    16.06.2011

 

 

( Şimdi Karne Zamanı Dozu Kaçırmayalım başlıklı yazı Birsen İNAL tarafından 16.06.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.