Pencereler, evlerimizden sokağımıza açılan yüreğimizdir bizim. Mahremiyetimizin dışında olanı öğrenme isteğimizdir. Cadde de yürüyen kalabalıkların telaşlı koşuşturmasını görmek, yudumlamakta olduğumuz kahvenin damakta bıraktığı lezzetle tasasız bir günün dört duvar arasında keyfini sürmektir. Mizacımıza göre önünde yerimizi aldığımız bir dayanaktır bize pencereler, bazen mahcup ve sıkılgan bazen de hoyrat ve umarsız konaklamalarımız vardır orada.

Sessizce tükenip giden ömürler, yine sessiz ve yalnız görüntüler verir, sanki şuur altında bir ses kalabalıkları tanık kılmak ister zamanın bizden çaldıklarına. Kimi kez mini, mini yürekler katılır bu cümbüşe. Anne yardımıyla sallanan küçücük eller, babayı güne uğurlar. Güç bela duyulan bir baabbaâ sesi, işe gitmekle çocuğu kucaklamak arasında bir tercihe zorlar sizi. Pencereler, bazen de öfkeli bir bekleyişin tanığıdır kadın için. Eve dönüşteki bir gecikmenin aldatılma endişesiyle için, için sorgulandığı ve belki de yanaklardan yüreği yakarcasına usulca dökülen billurumsu sıcaklıkta ki gözyaşlarına soğuk duvarların tanık olduğu yerdir. Üç beş afacanın yoldan geçenleri ıslatarak, önce gülüştükleri ve sonra da zoru görerek azarlandıkları mekânlardır pencereler. Bazen de gece karanlığın da dışına sızdırdığı ışığın huzmesiyle sıhhatini öğrenmeye çalıştığımız bir hasta yakınımızla özdeşleşir pencerelerimiz.

İsterik kahkahaları ya da homurtulu bağırışları veya fısıltı halindeki konuşmaları perdeleyemediği de olur bu pencerelerin. Maskenin yüzden düştüğü anlardır bunlar. Perdenin örtülü oluşunun gizleyemediği ayıplar…Sokağın gürültüsünü ya da soğuk ve sıcağı odalarımıza aldığı için öfkelendiğimiz anlardır pencereler. Bize ihanet eden, üzerine kinimizi kustuğumuz şeylerdir depresiff çıkmazlarımızda. Bayram günlerinde, özlenen yakınların gelişinin beklendiği yerlerdir pencerelerimiz. Ya da tutkuyla bağlandığımız bir nişanlının uğurlanırken buruk acısını yüreğimize gömdüğümüz bir yerdir orası.

Bir tatil köyünde, neşeli insanların gülüşlerini, ya da denize girenlerin oynaşını odalarımıza taşır pencereler. Bir otel odasında evden çok uzak olmanın melankolisinde bu kez yabancıdır bize pencerelerden duyduğumuz bu sesler. Bir kır evinde her soluğuyla dirildiğimiz taptaze bir nefestir odamızda pencereler. Ya da ağustos böceklerinin huzur dolu cümbüşüdür bizlere. Uzaktan işitilen yabanıl bir baykuşun çağrısı veya kurt ulumalarının ürpertisi. Bir sarhoşun iğreti duran narası, bir ambulansın yanıp sönen renk armonisidir pencerelerimiz. Bazen ulu servilerin gölgelediği mezarlıklara bakar pencereler. Okunan dua ve surelerle aramızdan ayrılıp ebedi yolculuğuna çıkan insan manzaraları taşır bize.

Ahh! Pencereler, nedendir bilinmez perdelerle örteriz üzerinizi. Renk, renk perdeler. Cicili, bicili motiflerle süslediğimiz perdeler. Ruhumuzun derinliklerinden dışa taşırdığımız zevkle bezediğimiz perdeler.

Perdelediğimiz nedir diye sorsam? Size… Giderek ıssızlaşan sokaklar mı yoksa akıp giden zaman mı olurdu cevabınız.
 
03/07/2007
( Sokağa Bakan Yönü İle Pencerelerimiz başlıklı yazı Aydin Akdeniz tarafından 18.08.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.