Onları kimse anlayamaz. Onlara “ Deli” derler. Fakat hiç kimse neden deli olduklarını bilmez, bilemez. Ancak, onlar anlarlar birbirlerini. Yani, DELİLER…

 

Her delinin bir hikayesi vardır. Hiç kimse doğuştan deli doğmamıştır. Yaşadığı olaylardan, travmalardan akıl kafesinden uçar gider.

 

Deli Halime, altmışının üstünde bir kadındı. Sokakta elindeki bastonuyla  gezerken görürdüm. Yine sokakta olduğum bir gün karşılaşmıştık kendisiyle. Şehrin merkezindeki parkta dinleniyordum. Bir taraftan da gazetemi okuyordum. Şehir halkı alışmıştı ona. Zararsızdı.

 

Onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Güzel bir yüzü vardı. Yaşına rağmen güzelliğini korumuştu. Yüzünde asılı duran hüzün ifadesini saymazsak, hala güzel bir kadın olduğu söylenebilinirdi.

 

O da, başka bir banka oturmuş, etrafını seyrediyordu. Parkın tam ortasından geçen iki genç kıza gözüm takıldı. Yaşları, on beş- on altı civarındaydı. Cıvıl cıvıl şen kahkalar atarak yürüyorlardı. İçimden “ Gençlik işte ! Gülmek içlerinden geliyor. Keşke, ben de o yaşlara dönebilseydim” Diye geçirdim. Sonra tekrar gazetemi okumaya başladım.

 

Tam o sırada, cırlak bir sesle irkildim. Başımı kaldırdığımda, onu tam kızların yanında gördüm. Tanınmayacak bir haldeydi. Gözleri yuvalarından fırlamıştı sanki. Öfkeden çıldıracak gibiydi.

 

“ Ne gülüyorsunuz ? Gülünecek ne var ! Hadi evinize… Sürtmeyin buralarda. “

 

Kızlara baktım. Korkmuşlardı. Ondan uzaklaşmaya, kaçmaya çalışıyorlardı. Korkudan, bembeyaz olmuştu yüzleri. Bir tanesi ağlamaya başlamıştı bile. İnsanlar, seyrediyordu sadece.

 

Koşarak yanına yaklaştım. Sonuçta o da bir insandı. Aralarına girdim ve elimi omzuna koydum. Bir taraftan da kızlara “ Gidin “ Diye işaret ettim. Kızlar, koşarak uzaklaştılar. Elim omzunda, onu banka oturttum. Biraz sakinlemişti.

 

Yanına oturdum. Bir süre sessizce iyice sakinleşmesini bekledim. Yüzü, eski haline dönmüştü. Meraklı insanlar topluluğu da bakışlarını başka tarafa çevirmişlerdi. Büfeye gittim. İki tane sade gazozla geriye döndüm. Elimdeki gazozlara baktı. Yüzüne belli belirsiz bir gülücük yerleşti, aniden kayboldu. Bir taraftan da etrafı seyrediyordu. Yanımızdan geçen kız çocuklarına olan bakışı dikkatimi çekiyordu. Sessizce oturmaya devam ediyorduk.

 

Bana döndü. Gözlerini iyice kıstı. Sanki ruhu farklı bir aleme gitmiş gibiydi. Göz pınarlarından iki damla yaş yuvarlandı yanaklarına…

 

“ Adını dahi bilmiyorum senin. Ne önemi var adın,sanın… Ben, böyle doğmadım.Acılar bu hale getirdi beni. Bana Deli Halime derler. Bu şehirde yaşayan herkes tanır beni. Az önce kızlara niye bağırdım. Biliyor musun ? Bilemezsin. Kız çocuklarını sevmiyorum. “

 

“ Neden sevmiyorsun Halime Abla ? “

 

“ Benim de kızım vardı… “

 

“ Kızın varsa sevmen gerekir o vakit “

 

“ Kızlar güçsüz, zayıf yaratıklar. O yüzden sevmiyorum. Onlar savunmasız…”

 

“ Sana böyle düşündüren nedir Halime Abla ! “

 

“ Kızım vardı. Daha on altı yaşındaydı. Köyde yaşıyordum o zamanlar. Bağım, bahçem, ahırda ineklerim, tarlamda ekinlerim. Soğukta beni ısıtacak bir kocam vardı. Becerikli bir kadındım. Önce kocamı kaybettim. Tek başına kızımla kalakaldım. Şükrettim yaradanıma. Daha çok sarıldım otuma, ocağıma… Gücümü zorluyordum işlerinin altından kalkmak için. Kızım, serpilip güzelleşmişti.

 

O gün, hiç yalnız bırakmadığım kızımı bırakıp, bahçeye gitmiştim. Güpegündüz, köy yerinde ne olacak diye düşünmüştüm. Eve geldim. Kızıma seslendim. Ses soluk yoktu ortalıkta. Samanlığa yaklaştıkça kızımın çığlıklarını duydum. Koşmaya başladım. İçeriye girdim soluk soluğa. İki adam, kızımın tepesindeydi. Üzerindeki giysiler parçalanmıştı. Her tarafında kan vardı. İçeri girmemle adamlar bir an şaşırdılar. Kızım, utancından yüzüme bakamıyordu. Çığlıkları, sessiz bir ağlamaya dönüşmüştü sanki. Elime bir tırmık geçirdim. Adamlara var gücümle batırıyordum. Sonrasını hatırlamıyorum.

 

Kendime geldiğimde her şey anlamsızlaşmıştı. İlk sorduğum kızımdı. Akrabalarım ve komşularım, bakışlarını benden kaçırıyorlardı. Konuşmuyorlardı. Kızım yoktu. En sonunda, beni daha fazla kandıramayacaklarını anlamış olmalılardı.

 

Kızımın, intihar ettiğini söylediler bana. Onu koruyamamıştım. Onu canilerin elinden kurtaramamıştım. Bir çığlık attım… O çığlık, delirmeden önceki en son akıllı çığlığımdı. O köye bir daha adımımı atmadım. Şimdi buradayım. Oraları terk ettim, kendimi terk edemedim… İşte benim hikayem de bu. Her delinin bir hikayesi vardır… Hadi herkes yoluna. Gazoz için sağ ol… “

 

Hiçbir şey diyemedim ona. Sözlerin kifayetsiz kaldığı yerdeydim. Onu bir süre arkasından izledim sadece. Çektiği acıların ağırlığı altında yürüyordu zamana karşı ağır aksak.

 

 Sustum...Düşündüm...Onu belki de ilk kez, tam manasıyla anladım.


Nermin KAÇAR - BOLU

 

 

  

 

  

 

 

 


( Sorgulayın Önce başlıklı yazı Nermin Kaçar tarafından 9.09.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.