Yusuf da, “Hah işte o Sultan Bibinin,” deyip, hem fıkra kadar güldürüşlü hem de bir o kadar anlamlı olan hikayesini şöylece anlatmaya başlamıştı. Bu Sultan Bibi bir gün sabah erkenden kalkarak daha gün ağarmamıştı sokak direklerinde halen
yanmaktaydı Fethiye’nin ışıkları.
Kalburunda buğdayını eleyen köyümüzün emektar ve Osmanlı kadını Sultan Bibi kızına
şöyle sesleniydi, “Gzım duyuyun mu beni gözel gızım, canımın yekparesi neredesin? Hele
şöyle annacıma çık da gel hele, sabah beri unluk bulgurluk elemekten kollarım kırılıp sanki
bi yana düştü, hele şöyle bi annacıma çık hele benim datlı gızım seni göresim geldi,”
diye kızına seslendiğinde, Sultan Bibinin kızı da anasına,

“Benim gözel anacığım tan yeri ağarmadan senin işe başladığını unluğu ve bulgurluğu
elediğinden dolayı ben senin yorulduğunu hatta kollarıyın dermansız kalıp düştüğünü de
bildiğim için sana okkalısından şöyle bi demli çay demlediğim için sesini duymadım, amma
aha yanına geldim bana ne diyeceksen hadi söyle de beni çağırmaktan boşuna yorulup
tükenmeyesin benim gözel anacığım,” diyerek anasına laf veren kızının bu sözlerini
içinden hem sevinip hem de başını usul usul sallayarak dinleyen Sultan Bibi, kızına yönünü
dönerek, “Benim ne diyecami bile tahmin eden benim gözel gızım, hele bi çay goy da birlikte
bi çay içek diyecektim, sabah beri sen benim halımı görüyün buğda elemekten vallaha
gollarımda hal galmadı, düştü sanki merete galatca, öyle yoruldum ki bi çay içersek belki de
iyi gelir bi ırahatlık verir,” diyerek yorgunluğunu anlatan Sultan Bibi bi taraftan da unluk
buğdayını eliyordu.

Kendi kendine “Bu unluğu, bulgurluğu işallah öğlen olmadan değirmene götürürüm,”
diye içinden geçirip buğdayını elemeye dalan Sultan Bibi, bir müddet sonra tepsinin üzerinde
çayın ve bardakların geldiğini görünce daldığı rüyasından uyanmıştı. Ana ve kızı
birlikte çaylarını yudumlayarak yorgunluklarını gidermeye çalışıyorlardı. 

Sabah tan yeri ağarmadan buğdayını elemeye başlayıp unluk ve bulgurluğunu hazırlayan
Sultan Bibi, öğlen vakti olmadan köylü bir komşunun traktörüyle yorgunluğunun yanı sıra
bir zorlukla ve bir meşakkatle köyün değirmenine götürmeyi başarmıştı. Sultan Bibi de
değirmendeki herkes gibi unluk bulgurluğu öğütmek için sıraya girmişti. 

İkindi vakti olduğunda ancak sıranın kendisine gelmiş olan Sultan Bibi bir gayret içinde
hamaratlığıyla öğütülmüş olan unluğunu bulgurluğunu ayrı ayrı çuvallara doldurup
hazırlamıştı, ancak değirmende kendisinden başka kimsenin olmadığının farkına varan
Sultan Bibi yine kendi gayret ve çabasıyla unluk bulgurluk çuvallarını dışarıya çıkararak
evine götürmek için yoldan geçecek olan herhangi bir vesaitin yolunu bekleyen Sultan Bibinin
gözüne bir traktör ilişir,
usul usul traktöre doğru giden Sultan Bibinin yorgun halini gören traktörcü Sultan Bibiye
dönerek “Anacığım değirmende unluk bulgurluk öğütmekten çok mu çok yorulmuş gibisin,”
deyip sözlerine devam eden traktörcü, “Anacığım sen hangi köylüsün, kimin nesisin kimin
fesisin?” diye sorduğunda Sultan Bibi de “Gurban eğer benim nereli ve kim olduğumu sormak
istiyisen ben Fethiyeliyim aha bu köylüyüm, hee bir de babamı da bilmek istersen ben Derviş
Ali’nin kızıyım, ondan kelli Caman’ın Veli’nin de avradı Sultanım.

Ey ya gurban ben kendimi tanıttım, peki sen nerelisin, senin adın ney?” diye sorduğunda,
unluk öğütmeye gelen traktörcü adam da Sultan Bibi’ye, “Benim gözel anacığım benim
adım da Ali Osman anacığım Ali Osman,” dediğinde Sultan Bibiye de hem laf sırası hem de
taşı gediğine koyma sırası gelmişti bile.
Sultan Bibi gelip geçmiş büyüklerinden de edindiği espri mahiyetindeki birikimlerinin
tecrübesiyle traktörcüye, “Ali Osman, Ali Osman ula oğul adıyın yarısına gurban olam Ali
Osman bana accık insaniyetlik namına yardım et de şu unluğumu motora yükleyip de bizim eve
götürek,” dediğinde Sultan Bibinin bu esprili ve manidar olan, “Ali Osman, Ali Osman adının
yarısına gurban olam,” sözü traktörcüye hoş geldiği için elinden gelen yardımı ve
insaniyetliği göstererek o unluğu ve bulgurluğu traktöre yükleyip Sultan Bibinin evine
götürmeyi bir insan olarak insanlığını göstermiş olan bu adama da Sultan Bibi insaniyetlik
adına yemek hazırlayarak misafirperverliğini göstermiş olup ve çok çok da teşekkür ederek
yolcu eylemiştir. Ancak Sultan Bibi Ali Osman’ın ardından, bizim köylü olan yazar, Yusuf
Aslan’ın bir de güzel türküsünü söylemiştir.
“Türkü aynen şöyle, gelin hep birlikte bu türküyü dinleyelim,” diyerek gene hep
birlikte türküyü dinlemeye başlamışlardı. 

ALLAH’IN HESAP GÜNÜN DE. 

Oy adıyın yarısına kurban olam Ali Osman
Yazan katip yanlış yazmış seni nüfus kütüğüne
Ya sıratı müstakime, ya da putpereste inan
Herkes ettiğinden mesul Allahın hesap gününde

Bir hamei mesnünum ben, oldum kokuşmuş çamurdan
Bir de narı semüm oldu cini yarattı ataşdan
İblis uymadı emrine, uzak durdu yüce haktan
Kafiri kim kurtaracak narı ataş cehennemde

On iki göz su çıkardı taşa vurunca asayı
On ikide havariler unutmadılar İsa’yı
On iki imam zikir ehli unutmadım Murtaza’yı
On iki orucun tutar yasım ehlibeytine

Kul Yusuf der Fethiye’de doğdum yetiştim aleme
Safa geçip dara durdum gözleri kızıldelide
yol erkan yoludur canlar Hacı Bektaş-i Veli de
Dört kapıya kırk makama karıştım pirin ceminde.


Söz: Yusuf Aslan.
Malatya / Fethiye.


Not: Sultan Bibi (Sultan Hala)

( Fethiyenin Işıkları. başlıklı yazı Yusuf Aslan tarafından 21.09.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.