KAİNATTAN FISILTILAR
 
      Geçenlerde pencereden dışarıyı izliyordum. Dışarıda dikkatimi çeken bir şeyler     fark ettim. Ağaçlar konuşuyordu kendi hali lisanlarıyla. Ve bize bir şeyler ima etmek istiyorlardı. Sonra düşündüm, biz kainatın lisanı haliyle bize ne demek istediğini anlıyor muyuz acaba?
 Kendi kendime söz verdim kainatın sesine kulak vereceğim diye. Çantamı sırtıma aldım, atladım bisikletime ve kainatı okumaya başladım.
Önce kulaklarımı açmalıydım imanın nuruyla. Çünkü;bu şekilde işitebilirdim kainattaki nidaları. Yavaş yavaş işitiyordum kuşların, denizlerin , dağların, ağaçların, yağmurun, rüzgarların zikirlerini. O an kainat sanki bir İlahi muziki bahçesi oluyordu ve beni benden alıyordu.
    Yolda bir koyun sürüsüne rast geldim. Onlara kulak verdim. Koyunların kendi aralarında Bismillah dediklerini işittim iman nuruyla.Rabler ‘inin kendilerine lütfettiği süt çeşmesi için, rızık için bu zikri yaptıklarına kanaat getirdim. Ve Yaratıcı ‘nın Rezzak isminin manasını burada fehmettim.
 Sonra ağaçlara kulak verdim. Onların dallarına, meyvelerine , yapraklarına dikkat ettim. Onlardaki o farklı tondaki rengi fark ettim. Tüm kimyanın bir araya gelse o rengi veremeyeceklerini düşündüm ve Yaratıcı’nın Kadir isminin manasını anladım. O ağaçların her baharda yeniden açmasını ve yeryüzünü rengarenk süslemesini, nidalarıyla Allah Allah demelerini gördüm. Buradan da Yaratıcı ‘nın Hayy ve Cemil isimlerinin manalarını çıkardım.
    Toprağı düşündüm. O kara toprağı. Bu kadar şeye nasıl hükmettiğini düşündüm. Aklı olmayan derki; altında bir makine var , her şeyi o makine da inceliyor , işliyor ve önümüze koyuyor. Sonra dedim kendi kendime : toprağın aklı mı var? Yoksa bu kainata hükmeden birinin işi mi bu diye. Evet bu konuda çok düşündüm ve şöyle bir yorum yaptım kendi kendime. Bir köyde iki muhtar , bir ilde iki vali ve bir ülkede iki padişah olursa orada düzenin bozulacağına ve bu kara toprağa da hükmeden birinin olduğuna kanaat getirdim. Bunun tersini düşünen kişinin de aklını çıkarıp atmasını ve hayvan olup kurtulması gerektiğini düşündüm.
Bunları düşünürken birden bal arısını fark ettim ve Yaratıcı ‘nın o bal arısının programını çok güzel düzenlediğine kanaat getirdim. Ne kadar intizamlı , ne kadar mizanlı değil mi? Bu küçücük hayvan zehirli olmasına rağmen bize tatlı veriyor. Sonra her çiçekten taam alıyor ve yolunu hiç şaşırmıyor. İşte bu küçük hayvanın programını yapan sanatçının güneşleri ve seyyareleri intizam ve mizan ile çevirip idare edebileceğine kanaatım geldi. Ve Yaratıcı’nın Sani isminin manasını burada haykırdım.
    Sonra kainatı anlamak için fazla uzağa gitmeye hacet olmadığını düşündüm. İnsanın bir küçük kainat olduğunu tespit ettim. Nasıl mı?
Ben , küçük bir sarayım. Fakat pek büyük vazifelerim var. Misal , benim dilim ağzımda kapıcı vazifesi görüyor. Gözlerim tüm bu güzellikleri görmem için ruhuma bir pencere oluyor. Kan pıhtılarım, birer memur gibi vücut sarayımı işletiyor. Kollarım, ayaklarım ve derim birer asker gibi bu sarayı dış engellere karşı koruyor. Aklımın bir makine gibi işlediğini anlıyorum. Kalbimin bir merhamet ve şefkat perisi olduğunu hissediyorum. İşte bu sarayın bütün çalışanlarının zikir ettiğini ve Allah dediğini biliyorum.
 İnsanın, kainatta en çok konuşulan dilin lisanı hal olduğunu bilmesi gerek. Eğer bilmiyorsa onun bu hali darı ambarında aç olan tavuğun hali gibidir. Bilmek istiyorsak ta; kararan iman gözlüğümüzü silmemiz gerek. Bilinmesi gerekiyor ki ; nasıl bakarsak öyle görürüz.Tıpkı şairin dediği gibi:
 ‘O mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler’…
         İşte daha kainatta bunlar ve bunlara benzer çok delil var. Sadece iman nuruyla bunlara bakmak ve bu nidaların sebebini bilmek gerekir. Kainat, var olduğundan beri bizlere hep fısıldıyor ve bir şeyler ima etmek istiyor. Kainatın var oluşunu bir hiçe indirgeyen ve kendilerini akıl zanneden feylesofların gözüne bu misalleri sokuyorum ve onların akılsız olduğunu iddaa ediyorum. Onların akıl davasında ne kadar hezeyan ettiklerini bilmüşahede haykırıyorum.
      Kainat ve levazımatları, bir zaman nehri gibi akacaktır. Ta ki; Sani ‘sinin dur demesine kadar. Bizim ise, bu zaman nehrinin içinde olup bitenlere kulak vermemiz gerek. Aklı, iman ile işletmeli , iman büyüteci ile kainatı okumalı  ve bunu çevremize nur gibi intişar ettirmeliyiz. Unutmamalıyız ki; kainatı dinleyebilen kişi yüzyıllardır felsefenin cevap veremediği Neciyiz? Nereden geldik ? Nereye gidiyoruz? Sorularına cevap verebilecektir.
 
 
                                                                           FESİH SARIGÜL
                                                                            
                                                                         
( Kainattan Fısıltılar başlıklı yazı hazan tarafından 3.10.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.