1 Hariçten Kaybedenlerin Dağınıklığı / Islık(lar)
...





yazmasam olmazdı, anlatmayı denedim...






aynı şarkıya takılı kalmış eski bir plak
bir şairin kaleminden sızan kırgınlıklar
mürekkep ağıtları duyulan
silinmeyen kulak zarından


incinmişlik...



bildiğin gibi değiştir şimdi sözlerimi
bildiğin gibi uzaklaş yakınlığımdan
soyun benden arta kalan hiçliğini
biz an olamadık, koptu geleceğimiz








/...güne heyecanla çalan bir kapı sesiyle uyandım, uyku mahmurluğunu atamadan içime sevinç katreleri yağdıran bir ses kulağımda yankılandı.. dünkü keder hüzmelerinden sonra bugün sevinç nurları yağacağını biliyordum zaten... önce buruk buruk baktı hüzünlü gözleriyle, bir el uzatsam paramparça olacakmış gibiydi.. mahsun ve çaresiz bakışları ellerime döküldü vakitsiz.. ben onu dinledim, o beni konuşmadan anlarcasına duydu sanki.. tek söz etmedi, bir şey demedi, neden sonra gamzeleri bir serçe umudu oldu akan günün azizliğine.. zaman durdu, zaman onun soluğuydu, sustu şiiri, hiç başlamadan bitirdi imgelerin gereksiz uğultusunu.. elinde bir kitap, yeşermiş bir dolu tomurcuk ve olağan şüpheli mısralar faili meçhul duyguların katili oldu.. sevmeler uzak, uzak sesler bir rüzgar misafirliğiyle son buldu.../ 




Kaybetmek kaybetmek değildi hani, kaybetmek herşeyin başlangıç noktasıydı
Kaybetmek oyuna dahil olmak demekti, belki de acınası bir şey...
Kim bilir.. 


Dağınık bir masa, dağınık bir oda, dağınık duygular, dağınık saçlarım, dağınık sözlerimle geldim, bir limanda bekleyen insanların sabırsızlığıyla hiç gelmeyecek olanı bekliyordum. Beklemek sabrı zorlarken, sabır isyan ederken ve ben gardiyan gibi tepelerine dikilmiş bu ikisinin arasını yapmaya çalışırken, adil olmak zorundaydım sanırım...



Yanlış bir entrikanın içinde baş rol oynayan düşlerimin esaretiyle kendimi azgın sulara attım ve boğulduğumun neden sonra farkına vardım, geç bir zamanda...


Entrikaları sevmiyordum esasen lakin bir şey olsun ve bu garip düzenin kuralsız bir parçası olup kendi yalanlarımı ve kurallarımı kurayım, belki uydurayım istiyordum entrikaya yakın bir dünyada, doğrulardan uzak akıl sargılarıyla, galiba entrikayı seviyordum -çok sonra anlasam da!-. Entrikalar hayatımın ayrıntılarını oluşturuyordu ve ayrıntılarım da hayatımın geri kalan yanını, yani bütünümü... Entrikasız bir dünyada yaşamanın ne anlamı var, yavan ve gösterişli bir dondurma gibi yalaya yalaya sona varıp, bittiğinde ağzında hiç bir tat kalmaması gibi bir şeydi bu. 


’Kaybedenler Kulübü’nde bir yalnıza rastladım, o da benim gibi hayata kaybederek başlamıştı ve kaybederek devam ediyordu saçma sapan hayatına, ki kalabalığın arasından sıyrılmaya çalışıyordu. ’Gel’ dedim, kaybetmek hiç bu kadar haz vermemişti! Kendi kalabalığımızda kaybolalım. Hem kaybetmek neden kaybetmek olsun ki? Kaybedenler belki kazanmıştır bunu kim bilebilir? Kaybetmeden oyunda nasıl yer tutarsın, dibe çökmeden zirveye nasıl ulaşırsın.. Gel seninle kendi kurallarımızı yazalım!


Aslında kaybetmemiştik, bir kulüp adına gönüllü üyelikti bizimkisi. Kaybetmek damarlarımda azgınca tepinen bir zevk gibi şah’dan fışkırmaya olası bir hal edinmişti kendine. Kazanmak gibi takıntılarımız olmadı hiç, kaybetmenin kendisini seviyorduk esasen. Kaybetmek başlı başına bir imparatorluktu. Kendi fermanını kendi yazan, kendi dar boğazına tutuşturan da yine kendisiydi; idamların asaletini . Kaybedecek bir şey yoktur kaybetmişken, hiç bir şey yoktur! Zaten kaybetmişsindir bir şeyleri ve hiç bir şey daha mühim değildir artık kazanamadıklarından fazla..


Bazen asfalt yollardaki zifti düşünürüm, zor olmalıdır toprakla asfaltı bütünleştirmek, taşların üzerinde ve asfaltın sıcak ağırlığının altında ezilmek, belki sürünmek, yok olmak.. tıpkı iki insanın aynı dili konuşup bir türlü anlaşamaması gibi, bazen üzülürüm toprağın kederine... Belki acizliğine...


Başkalarının olmadığı bir dünya düşlemenin, kendi iklimlerinde gezinmenin ve denizlerinde yüzmenin veya boğulmanın kime ne faydası var, zaten faydası olmasın diye uğraşmııyor muydu birileri? Kimse olmasın, kimse duymasın, dokunmasın, gelecek telaşı sarmasın dizlerini, bacakları tutmasın, kimse yardıma gelmesin, elinden tutmasın, bir aman çığlığında şifa gibi koşmasın güvercin elleri kimisinin. Sıradan veya sıradışı olmak kimin umurunda! Kopuk düzen ve kopuk hayatların çaresizliğinde... 


Bazen ne geç gelir tende yangın, terde bereket ve atom çekirdeğinin incir kabuğundan küçük nimetleri... Bu dünya bize fazla, artık daha küçük bir yer bulmalıyım düşlerim için... Kova kova umut ve yaşam belirtisi damıtacağım bir kovan bulmalıyım, alabora olmayan gemilerim için..



pire için yorgan yaktığım zamanlarım yok değil
böyleyim, bende anlamış değilim
saçmalamakta üzerime kuş konmaz diyebilirim
galiba bu konuda hayli iyiyim...
her şeyi anlamak zorunda mıyız hayatta
değiliz, bu satırların da anlaşılmak zorunda olmadığı gibi...




ağlasam olmazdı, gülmeyi denedim...






İki bardağınız var, içlerinden biri kırılacak, hangisini seçerdiniz? 




...










fulya/temmuz2011







( Hariçten Kaybedenlerin Dağınıklığı / Islık(lar) başlıklı yazı Fulya Codal tarafından 6.11.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.