ERİK AĞACI…1. bölüm

 

 

Yorgun ve yaşlı gözleri, odanın penceresinden görülen erik ağacına dalmış, öylece kalakalmıştı. Güzün etkisiyle ağacın yemyeşil yaprakları sararıyor, rüzgâr her esişinde sararan yaprakları birer birer dalından ayırıyordu. Şu haliyle koskoca ağacın, nasıl da hazin bir görüntüsü vardı! Sanki erik ağacı, rüzgâr estikçe üşüyor, dallarını bir o yana, bir bu yana titretip duruyordu. Gecenin karanlığını gökteki tek tük yıldızlar, bir de evin arka bahçesinde, duvarın yanında ki sokak lambasından yansıyan ışık aydınlatıyordu.

 

Erik ağacının bu hazin durum da bile bir umudu vardı. Yapraksız kalsa da, tekrar bahar gelecek ve kuru dalları yeniden yeşiller giyinecekti. Onun ise hiçbir umudu yoktu. Ağacın her dalında, sanki geçmiş on yılın hatıraları asılı duruyordu.

 

Nihat uzun boyu, siyah hafif dalgalı saçları, üzüm gibi kara gözleri, geniş omuzları ve atletik yapısıyla, genç kızların bir bakışta âşık olabilecekleri kadar, yakışıklı bir delikanlıydı. Ciddi görüntüsünün altında, konuşkan-esprili-sıcakkanlı bir yapıya sahipti.

 

O yıl Kara Harp Okulu’nu bitirmiş, Türk Ordusu’nun bir neferi olarak, ilk tayini doğu hizmetini yapmak üzere Malatya’ya çıkmıştı. Mesleğini eline almış evladını evlendirmek isteyen her anne gibi, Nihat’ın annesi de oğlunun mürüvvetini görmek istiyordu. Bu konuda ne kadar çabalasa da, olumlu sonuca ulaşamıyordu.

 

Malatya da bir yılını dolduran Nihat, görev saatlerinin dışında, boş vakitlerini orduevinde geçiriyordu. Arkadaşlarıyla hoş sohbetler etmek, en büyük lüksüydü. Yine bir akşam hem arkadaşlarıyla sohbet etmek, hem de yemek yemek için orduevine gitmişti ki, birinin; “ Teğmen Nihat!” diye seslendiğini duydu, etrafına bakındı.

 

Sesin, karşı masada oturan Binbaşı Sedat Komutanından geldiğini anladı. Komutanıyla göz göze geldiklerinde, binbaşı eliyle “gel” işareti yaptı. Nihat hızlı bir şekilde masanın yanına geldi ve selam verdikten sonra; “Buyurun Komutanım!” Dedi. “Gel seni benim için önemli biriyle tanıştıracağım. (Yanında oturan genç bayanı işaret ederek) Teyzemin kızı Nesrin, kendisi öğretmendir, bu yıl mezun oldu. Tesadüftür ki tayini buraya çıkmış.” Nihat hafifçe eğilip, genç kızın uzattığı elini sıktı; “Hoş geldiniz Nesrin Hanım, hayırlı olsun.” Dedi. Binbaşı Sedat başıyla “otur” işareti yapınca, yan masadan boş bir sandalye çekip, yanlarına oturdu.

 

Nesrin’le ilk tanışmaları böyle oldu. Daha Nesrin’in elini sıkarken, aşkın ilk kıvılcımları yüreğine düştü. O akşamdan sonra sık görüşür oldular. Her şey o kadar hızlı gelişiyordu ki, üçüncü ayın sonunda evlenmeye karar verdiler. Bu habere Nihat’ın annesi çok sevindi. Söz, nişan derken, kısa zamanda evlendiler. Evliliklerinin birinci yılında, aşklarının meyvesi Orçun dünyaya geldi. Orçun’un dünyaya gelmesiyle, mutlulukları daha da arttı.

 

Malatya’da dört yıl görev yaptıktan sonra, Nihat’ın tayini Eskişehir’e çıktı. Nesrin’in tayinini de, zor da olsa Eskişehir’e yaptırdılar. Orçun’u Nesrin’in okulunun yanındaki kreşe verdiler. Nesrin her gün okula giderken, Orçun’u kreşe bırakıyor, akşam okul çıkışında da birlikte eve geliyordu. Nihat her geçen gün eşini daha çok seviyor, daha çok bağlanıyordu. Öylesine mutluydular ki…

 

Beşinci yılın sonunda Nihat, yüzbaşı olarak Mardin’e tayin edildi. Mardin, terör örgütü çatışmalarının yoğun olduğu bir yerdi ve ilk etapta ailesini o keşmekeşin içine götürmek istemiyordu. Nesrin’in tayinini yaptırmak da, bir hayli zordu. Karı-koca konuşup, birlikte karar verdiler. Nihat gidecek, duruma göre eşini ve oğlunu yanına alacaktı.

 

Nihat’ın Mardin’deki hayatı, kaldığı diğer yerlerle kıyaslanamayacak ölçüdeydi. Sık sık dağlarda terör örgütü ile çatışmalarda bulunuyor, çatışmalarda şehit düşen askerlerini gördükçe daha çok hırslanıyor, daha bir hınçla teröristlerin üzerine gidiyordu. O anlarda, çok sevdiği karısı ve oğlu bile aklına gelmiyor, kanının her zerresi vatan ve millet aşkıyla akıyordu.

 

Görev bitip geldiğinde, karısı, oğlu, anne ve babası aklına düşüyor, içine bir hüzün çöküyordu. Onca zorlukların içinde bir de, ailesinden ayrı kalmanın ızdırabı eklenince, hayat çekilmez bir hâl alıyordu.

 

Bir gece yine, başında bulunduğu askerleriyle birlikte arama çalışmalarına giderken, Dargeçit yakınlarında terör örgütü ile çatışmaya girdiler. Beş askeri gözünün önünde şehit olurken, atılan el bombasının yanında patlaması sonucu Nihat’ın sol bacağı parçalandı. Vücudunun muhtelif yerlerinden derin yaralar aldı. Diğer yaralı askerle birlikte helikopterlerle yakın hastaneye taşındı. Ertesi gün, Ankara Gata Askeri hastanesine nakledildi. Burada hemen ameliyata alınan Yüzbaşı Nihat’ın sol bacağı, diz kapağından kesildi. Haberi alan annesi, babası, Nesrin ve diğer akrabaları Ankara’ya geldi. Üç buçuk ay hastanede yatan Nihat, taburcu olduktan sonra, Eskişehir’e, evine yarım bir insan olarak döndü.

 

Her gece kâbuslar görüyor, kan ter içinde bağırarak uyanıyor, sonra şehit düşen askerleri bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçiyordu. Gün geçtikçe içine kapanan Nihat, olup bitenleri bir türlü kabullenemiyordu. Aktif görevdeyken göremediklerini, şimdi daha net görebiliyordu. Terörle mücadele, şehit olan askerler, yüreklere ateş düşen analar babalar, gaziler, devleti yönetenlerin umurunda bile değildi. İsteseler, yıllardır bir avuç terörist yok edilmez miydi?

 

Hem bu düşünceler, hem de çok sevdiği eşinin ve oğlunun karşısında iş yapamaz durumda olmak, ona çok acı veriyordu. Evlerinde ki o mutluluk tablosundan eser kalmamıştı. Üstelik, son zamanlarda eşinin davranışlarında da farklılıklar seziyordu. “Arkadaşlarımla buluşacağım” deyip evden çıkmasına, geç saatlerde dönmesine, olur olmaz saatlerde kapalı kapılar ardında gizli telefon konuşmalarına ve en sonunda da, yatağını ayırmasına daha fazla dayanamıyordu. O gece eşiyle konuşmaya karar verdi.

 

Nesrin, Orçun’u götürüp yatırdıktan sonra, elinde gazeteyle içeriye girdi. Tekli koltuğa oturup, gazeteyi okumaya başladığında Nihat ; “Nesrin, artık konuşmamızın vakti geldi, konuşalım mı?” Dedi. Okuduğu gazeteden yüzü görünmeyen Nesrin, Nihat’ın sözleriyle birden irkildi. Elindeki gazeteyi hışırtılar içinde önünde duran sehpanın üzerine koyarken, Nihat’ın yüzüne bakarak; “İyi olur Nihat, ben de seninle konuşmak istiyordum zaten” dedi.

 

(Devam edecek)

 

SEVGİ SALMAN.

 

( Erik Ağacı...1.bölüm başlıklı yazı Sevgi Salman tarafından 25.04.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.