- Ölürüm de vermem.
- Onları benden alamazsınız.
- Dokuz ay karnımda taşıdım onları ben.
- Yemedim onlara yedirdim.
- Giymedim giydirdim.
- Canımı almadan alamazsınız onları!
- Kim bakacak kadın söylesene! Kim bakacak onlara öyleyse?
- Ben, ben bakacağım!
Belki çoğunuz şahit olmadınız bu söylenenlere ya da söylenenlerin benzerlerine. Belki sadece filmlerde rastladınız ve yalnızca bir filmin acıklı sahneleri olarak kaldı belleklerinizde.
Belki hiçbirinizin içini tırmalamadı… Sonbahar yapraklarını toplamak için toprağın bağrını deşen tırmık gibi deşmedi bağrınızı. İçinizi kanatmadı, içinizde bir yerlere takılıp dürtülerinizi harekete geçirip sizleri ağlatmadı.
Ama her gün oluyor; her gün yetimhaneler ya da yetimhane yürekli annelerin gözlerine doluyor, dolmaya devam ediyor. Her gün oyuncaklarından vazgeçen çocuklar çoğalıyor. Her gün koşuyorlar geride kalan oyunlardan tamirhanelere. Her gün buna göz yuman akrabalar da çoğalıyor.
Kan denen bağın o sahte düğümleri çözülüyor; bir çocuk babasız kalıyorsa.
Bir saç artık uyurken okşanmamaya görsün, teker teker çözülüyor akrabalık denen o bağ, o kan bağı. Yetim olmak ve yetimliğin üstüne akraba dediklerinden de bir yetimlik yükü almak; çözüyor kıyılara sıkı sıkıya tutan bağları. Kaybediyor uçsuz bucaksız hayatın bağrında.
Bir deli adam vardı. Akrabalar akbabadır derdi. Ölünce yahut da öldüğüne inandığında çökerlermiş, cesedin yahut onlara göre leşin başına. Kalanı da ceset cansızken tırtıklar tüketirlermiş.
Hak vermemek elde değil! Ve hak verince de tenzihi ve istisnayı bilen okurun vicdanına da sığınıyoruz.
Bugün ve geçmişin, akrabalar tarafından hayatları zorlaştırılmış ve hatta hayatları ellerinden alınmış, bu ülke fertlerinin, çoğunluğu görmezden gelinmeyecek kadar çoktur.
Kan bağıdır, baba yarısıdır, anne tamamıdır diyerek bu akraba takımına kaptırılan haklar ve bilhassa emekler azımsanmayacak kadar çoktur.
Bu ülke insanı akrabandan borç alma, akrabanla iş yapma gibi deyimleri türetmiştir bir bakıma. Ki bunda da haklıdır. Velhasıl yazımızın özünü anlamış olanların çoğunluğunu hissetmekte ve akraba konusundaki tecrübelerimizle de kestirebilmekteyiz. Akraba terörü bile diyebileceğimiz boyutlara varmış olan, akraba denen kene çeşidinin, insanlara zararı maalesef büyüktür ve günden güne de bu kan bağı kullanılarak ülkemizde hanelere ciddi zararlar verilmektedir.
Sözlerimizi bir zamanlar sarı saçlı küçük bir kız çocuğu olan bir arkadaşımızın; “babam, ben küçükken hayatını kaybetti. Akrabalarımda bana hayatımı kaybettirdi” cümlesiyle, sitemin o ağır cümlesiyle sonlandıralım.
Ve dikkat edip, o bir deli adamın dediği gibi akrabaların gizli birer akbaba olduğunu da unutmayalım.
Melike Melis Öneş