HAC ANILARI
-5-
RAVZA-I MUTAHHARA(CENNET BAHÇESİ):
Mescidi nebevi’de peygamberimizin evi ve evinin içinde kabri bulunmaktadır. Peygamberlerin öldüğü yere gömülmesi dolayısıyla peygamberimiz de vefat ettiği evinin içine defnedilmiştir. Buraya "Hücre-i Saadet", deniyor. Ayrıca Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer de burada yatmaktadır.
Peygamberimizin eviyle namaz kıldırdığı Mescidin(Mescid-i Nebevi) minberi arasında kalan ve buraya yeşil halı döşendiği için yeşil halı olarak da ifade edilen yere Ravza-ı Mutahhara(Cennet bahçesi) deniyor.
Hücre-i Saadetin üstündeki kubbe de yeşile boyanmıştır. Bundan dolayı bu kubbeye yeşil kubbe denmektedir. Bu kubbeyi Kanuni döneminde Osmanlı taştan yaptırmış ve yeşile boyamıştır. O gün bu gündür bu kubbenin adı yeşil kubbe olarak anılmaktadır.
Peygamberimiz Hz. Muhammed bir hadisi şerifinde şöyle buyurmuştur. "Evimle minberim arası, Cennet bahçelerinden bir bahçedir" (Tecrid-i Sarih Tercümesi, IV, 268).
Bir başka hadisi şerifte Kabr-i saadetlerini ziyaretin önemiyle ilgili şöyle demiştir; "Kabrimi ziyaret edene şefaatim sabit bir hak olur”; “Kim ki, beni vefatımdan sonra ziyaret ederse, hayatımda ziyaret etmiş gibidir" (Acluni, Keşful-Hafâ, Beyrut 1351, II, 250).
İşte bu hadisi şerifler çerçevesinde bütün hacı adayları/hacılar peygamberimizin kabri saadetlerini ziyaret edip yeşil halı üzerinde en azından iki rekât namaz kılma hayalini yaşamaktadırlar. Bizde Medine’de kaldığımız süre içerisinde birkaç defa bu cennet bahçesi olarak ifade edilen yeşil halı üzerinde Allah rızası için ikişer rekât namaz kıldık, dua ettik.
Ancak buraya girebilmek ve namaz kılabilmek bir hayli meşakkatli olmaktadır. Çünkü dünyanın her yerinden gelen hacı adayları mutlaka buraya girmek ve iki rekât namaz kılmak istemektedirler. Onun için büyük izdihamlar yaşanıyor. Her ne kadar askerler duruma müdahale etmeye çalışsalar da izdihamın önüne tam olarak geçemiyorlar. Burasının alanı da fazla büyük değil. Boyutları 10 metre genişliğinde ve 20 metre uzunluğundadır. Yani 200 m2’lik bir alandır. Bunun yarısının erkeler için, yarısının da kadınlar için olduğunu düşünürseniz, 100 m2 bir alanı ifade eder. Mescid-i Nebevi’deki insan yoğunluğunu da dikkate alırsanız buradaki izdihamın ne kadar ciddi olduğunu anlarsınız.
Burada askerler birçok dilde hacı adaylarının sakin olmaları ve acele etmemeleri konusunda uyarıda bulunuyorlar. İlk uyarı sözü Türkçeyle başlıyor ve şöyle deniyor. “Yavaş, Lambat, slow, Lent, vb.” gibi sözcüklerle insanları uyarmaya çalışıyorlar.
Hacı adayları fırsat bulsalar buradan hiç ayrılmayacaklar. Herkes bütün vakitlerini burada geçirmek istiyor. Hâlbuki insanlar kendilerinden başka milyonlarca insanında orada namaz kılmak için sabırsızlıkla beklediğini düşünüp, iki rekât namazlarını kılıp hemen terk etseler belki bu kadar izdiham ve yoğunluk olmamış olacaktır. Ancak insanlar bir daha belki buraya giremem düşüncesiyle daha çok dua ve namaz kılma düşüncesinde olduklarından haddinden fazla yoğunluk oluşmaktadır.
Ravza-ı Mutahhara’ya girebilmek için gecenin geç saatlerini beklemek, kollamak gerekiyor. Bir de sabah sekiz, on saatleri arası kahvaltı zamanı olduğundan bir miktar yoğunluk azalıyor. O zaman yarım saat dolaylarında beklemekle sıra size gelebiliyor. Rahatlıkla namazınızı kılabiliyorsunuz.
MEDİNE’DE ZİYARET EDİLEN YERLER:
Kafile başkanı Sayın Oğuz metin tarafından 24 Eylül 2013 günü sabah saatlerinde, Medine’deki önemli ziyaret yerlerine kafilece gidileceği anonsu geçildi. Bundan dolayı hacı adaylarının otelden ayrılmamaları istendi. Bizde ayrılmadık. Bir süre sonra Diyanetin kiraladığı otobüsler otelimizin önüne gelip sıra sıra dizildiler. Bütün İzmir 3.kafile hacı adayları guruplar halinde otobüslere bindi. Otobüslere binenler tek tek sayıldı. Hacı adaylarının tamam olduğu anlaşıldıktan sonra programlanan yerlere gitmek üzere hareket edildi.
Önce Uhut savaşının yapıldığı yere gidilecekti. Otobüsler Uhut’a doğru yola çıktı. Uhut’a vardığımızda savaşın geçtiği alanlar oldukça kalabalıktı. Bizde otobüsler park ettikten sonra otobüslerden indik. Annemi tekerlekli sandalyeye bindirdim. Topluca Uhut savaşının olduğu yere doğru yürüyüşe geçtik. Yaklaşık 20 dakika yürüyüşten sonra Okçular tepesinin yanına vardık. Okçular tepesine çıktık. Oradan savaş alanının her tarafı görünüyordu.
Okçular tepesinin Uhut savaşında stratejik bir öneme sahip olduğu, özellikle Uhut savaşının kaybedilişinde, buraya konuşlandırılan okçuların emirsiz terk edişiyle bilinmektedir. Peygamberimizin “benden emir gelinceye kadar kesinlikle burayı terk etmeyin” diyerek yerleştirdiği okçular, savaşı kazandıkları inancıyla burayı izinsiz terk etmesi, savaşın kaybedilmesine neden olmuştur.
Dolayısıyla Uhut’ta Peygamberimizin dolaşıp ayak bastığı, çetin mücadelelerin yaşandığı savaş alanlarını gezdik. Peygamberimizin yaralandığı, Hz. Hamza ve 70 şehidin verildiği o yerleri ziyaret ederek dualar ettik.
Sonra Kıblenin Mescid-i Aksa’dan mescidi harama(Kâbe) çevrildiği Kıbleteyn Camisini ziyaret edip orada da Allah rızası için iki rekât namaz kılıp dualar ettik.
Daha sonra yine otobüslerle Hendek savaşının cereyan ettiği yerlere gittik. Hendek camisinde Allah rızası için iki rekât namaz kılıp dua ettik.
Hendek’ten sonra yine otobüslerle Peygamberimiz Hz. Muhammed’in de inşasında bir fiil çalıştığı ve İlk cami olarak da bilinen Kuba camisini ziyaret ettik. Burası da oldukça kalabalıktı. Orada da iki rekât namaz kılıp Allaha dua ve niyazda bulunduk.
Bir başka gün bir Osmanlı eseri olan tren istasyonuna gidilecekti. Fakat değişik nedenlerle maalesef oraya gidemedik ve göremedik.
25 Eylül 2013 günü Mescidi Nebevi’de kılınan sabah namazından sonra İzmir(Balıkesir) 3. Kafile olarak Gamame(Bulut ya da musalla camii)camisini ziyarete gittik. Fakat Gamame Camisinin bakım ve onarımı yapıldığı için içine giremedik. Gamame camisinin bahçesinde bulunan HZ. Ebubekir ve Ömer mescitlerini gördük. Onlara da hayır dualarda bulunduk.
Evet, sevgili Peygamberimizin mücadele ettiği, gezip dolaştığı, ayak bastığı yerleri gezip görmek insana apayrı bir huzur ve mutluluk yaşatıyor.
26 Eylül 2013 günü ise Medine müzesine gidildi. Ancak ben annemle bu geziye katılamadık.
27 Eylül 2013 günü sabah namazından sonra Mescidi Nebevinin avlusunda İzmir 3. Kafile olarak toplandık. Kafile başkanı Oğuz Metin çeşitli konularda hacı adaylarını bilgilendirdi. Bu bilgilendirmeden sonra Kur’an okunup dualar yapıldı.
28 Eylül 2013 günü kafile başkanı Oğuz Metin saat 11:00 da otel lobisinde bütün İzmir 3.kafileyi topladı. Sabır ile ilgili geniş ve doyurucu bilgiler içeren bir konuşma yaptı. En çapıcı cümle ise şuydu. Gittiğiniz ya da gideceğiniz yerlere giderken her şeyi unutabilirsiniz ama asla “sabrı sakın unutmayın” diye üzerine basa basa tavsiyede bulundu. Ayrıca “Şeytanların Kralları buralarda oturuyor. Onun için şeytanın tahrik ve vesveselerine kanıp birbirinizi kırmayın, incitmeyin, birbirinize karşı hoş görülü olun, birbirinize tahammül gösterin” diye hacı adaylarını sık sık uyardı. Bu tip konuşmaların insanlar üzerinde ne kadar etkili olduğunu insanların davranışlarından rahatlıkla görebiliyorsunuz.
29 Eylül 2013 günü saat 23:00’dan sonra Ravza-ı mutahhara’ya gittik. Grup olarak sıraya girdik. Yaşlı olan hacı adaylarını aramıza alarak onların güvenliğini de sağlamaya çalıştık. Belli bir süreden sonra yeşil halıya ulaşabildik. Yeşil halı üzerinde Allah rızası için ferdi olarak bütün hacı adayları ikişer rekât namaz kıldık. Peygamberimizin manevi huzurunda dua ve niyazlarda bulunduk. Buradan çıktıktan sonra Mescid-i Nebevi’nin avlusunda tekrar toplandık. Tam Peygamberimizin ruhuna toplu olarak dua okunurken Arap askerleri geldi. Burada böyle toplu dua etmek yasaktır. Buradan dağılın dediler. Bizde problem çıkmasın diye “halas halas-tamam tamam” diyerek oradan ayrılıp otelimize gittik.
22 Eylül 2013 günü vardığımız Medine’den 30 Eylül 2013 günü saat 11:00’da ayrılmamız gerekiyordu. Son gün olan 30 Eylül 2013 günü sabah namazından sonra peygamberimizin manevi huzuruna gittik onu selamlayıp veda ziyaretinde bulunduk. Bulunduk ama herkesin yüzünde bir hüzün vardı. Birçoğumuzun gözü yaşarmıştı. Ancak yapacak başka bir şey de yoktu. Programımız gereği peygamberimizin manevi huzurundan istemesek de ayrılacaktık. Öyle de oldu.
DEVAM EDECEK