Son Düzlük
İnsanoğlunun
yeryüzü macerasında son düzlüğe girildiğine inananlardanım. Hırslarımız,
kibrimiz ve açgözlülüğümüz sonumuz olacak. Bunu daha önce defalarca gördük ve
yine göreceğiz. Elbette bir felaket tellalı ya da gamlı baykuş gibi uğursuzca
konuşmak istemem. Ama tarih bahsettiğim sonun küçük çaptaki örmekleriyle dolu.
İnsanlığın sonu uzaydan gelen bir göktaşından, yer kabuğunun sallanmasından ya
da volkanik patlamalardan değil kendi hatalarından kaynaklanacak. Hem de güç
gösterisi haline dönüştürülen teknolojik gelişmeler hazırlayacak bu sonu.
Yalnızca nükleer silahlanma bile göz önünde bulundurarak bu çıkarımda
bulunulabilir. Bunun dışında rahatımız için doğayı katletmemizi, tüm doğal
kaynaklarımızı yok edip kirletmemizi söylemeyeceğim bile. Sanırım yanlış bir
başlangıçtan kaynak aldık.
Geçmiş
yüzyılın en büyük fiyaskosu petrol ve petrol ürünlerini enerjiye dönüştürmek
oldu. Bu uğurda katledilen masum insanların sayısını kestirmek oldukça güç elbette.
Bu önemli bir nokta olsa da asıl konu bu uğurda gezegenimize yaptıklarımız.
Amerikan sineması insanları yanıltıyor. Uzayda bizim yaşamamız için uygun yaşam
alanları yok, olsa bile biz oraya asla ulaşamayacağız. Yani elimizde yaşamamız
için kalan tek yer bu gezegen. Fosil atıklarını enerjiye dönüştürürken
kendimizi öldürmekle kalmadık, gezegenimizi de öldürdük. Bunu görmemek için kör
olmak lazım. Enerji ihtiyacımızı karşılamak için yanlış bir başlangıç noktası
seçtik. Bu petrol dediğimiz madde eninde sonunda tükenecek ve bu şekilde
tükenirken geri dönüşü imkânsız zararlar verecek ve verdi de zaten. Ama zavallı
insan günü kurtarma telaşına hapsedildiğinden tablonun tamamını göremeyecek
kadar kör.
Bu yüzyılda
yeryüzünde adalet bulmak oldukça zor bir hale geldi. Toplumları hukuk ve adalet
değil insanların çıkarları yönetir oldu. Yazıya geniş bir çerçevede başladım
ama şimdi bu çerçeveyi daraltacağım. Zira makro boyutu suçlamak bireysel
yaşantımızdaki hataları görmezden gelmemizi sağlamaz. Hep başkalarını, hep
başka şeyleri suçlamak çözüm değil sorun olarak karşımıza çıkar ve bu
hastalıklı bir bakış açısıdır. Eğer makro boyutta sorunlar varsa bunların
nedenlerini çoğu zaman mikro boyutta aramak gerekir. Adaletin olmadığından
bahsediyoruz. Ama bizler gündelik yaşantılarımızda ne kadar adil ve dürüstüz?
Dünyanın ve doğanın katledilmesinden şikâyet edip, son model benzinli arabaya
sahip olduğumuzdan daha fazla parayı borçlanarak veriyorsak bu denklemde
bizimde hatamız olduğunu gösterir. Yani hem hayvanları sevip hem de kürk
giyerseniz bu sevginin samimiyeti sorgulanmaya açılır. Bu eğer bilinçsizse çok
ahmakça, bilinçli ise çok alçakça bir davranış biçimidir. Ekonomik adaletsizliklerden
şikâyet edip bu ekonomik sistemlerin temelindeki bankalara borçlanıyorsanız ya
ahmaksınız ya da alçak.
Yeryüzünde
adalet kalmadığından bahsediyoruz ama biz ne kadar adiliz? Toplumuzdaki adam
kayırma, torpil yalnızca bizim hakkımız yenildiğinde mi suç haline dönüşüyor?
Yani oğlumuz, kızımız işe gireceğinde tanıdık bir nüfus sahibi bulamadığımızda
mı sistemden şikâyet eder hale geleceğiz? Yanlış yalnızca başkaları yaptığında
yanlış değildir, biz yaptığımızda da yanlış olmaya devam eder. Aslında hepimiz
bu farkındalığa sahibiz ama işimize gelmiyor. İnsan herkese yalan söyleyebilir,
kendine de yalan söyleyebilir. Ama bu kendine söylediği yalanlara inanmaz.
Hayatım
boyunca birçok ahmak ve birçok alçak tanıdım. Hepsinin ortak özelliği
haysiyetten ve karakterden yoksun olmalarıydı. Bu basit örnekleri uzaklarda
aramamak lazım. Okulumuzda, işimizde, apartmanımızda ve hatta evimizde, yani
insanın olduğu her yerde. Bizim
memlekette birisi belli bir statüye ulaşır ulaşmaz, bu statünün kendinden
kaynaklandığı yanılsamasına düşer ve alt kadroları hemen ötekileştirir. Artık
bundan sonrasına hak yemek mi dersiniz, zorbalık mı dersiniz, karşıdakinin
aptal olduğunu düşünmek mi dersiniz; bir tür zulüm durumu devam eder. Şimdi bu
denklemde bir mağdur eden ve birden fazla mağdur edilen var. Bizde bu güzergâhta
birçok kere mağdur edilmişizdir. Peki, bu durumdan ders çıkarmamız gerekmez mi?
Ama hayır mağdur edilenlerden kim seçilip statüsü artarsa yaşadıklarını bir
kenara bırakıp mağdur etmeye başlıyor. Bu nasıl bir ahmaklıktır böyle?
Yaşadıkları
için başkalarını suçlamak yerine işe kendinden başlamalı insan. Ancak böyle bir
şeyleri düzeltmeye başlayabiliriz. Bu saatten sonra düzelir mi peki? Çok büyük
bir bireysel aydınlanmadan bahsediyoruz ve bu imkânsıza yakın bir seçenek.
İnsanlığın bu gidişatla bu aydınlamayı yaşaması bence mümkün değil. Peki, ne
olacak? Hep beraber yok mu olacağız? Elbette hayattaki en gerçek şey ölümdür
yani hayatımızın sona ermesidir. Ama ölmek var, ölmek var. Bu noktada benim
inancım yaratıcının müdahalesi yönündedir. Elbette insanlar başka fikirlere
inanmakta özgürler. Ben yaşanan her haksızlığın hesabının sorulacağına
inanıyorum. Tarihe bakarsak bunu çok net görebiliriz. Nerede kendini tanrı ilan
eden krallar, nerede o zalim krallıklar? Nerede sözüm ona büyük Roma
imparatorluğu, nerede firavunlar, nerede Hititler, nerede Moğollar?
Zamanımızda
kendini ölümsüz ve ayrıcalıklı zannedenlerde saydıklarımla aynı sonu
paylaşacaklar. Eğer makam ve mevkilerimiz insanlığımızın önüne geçiyorsa ortada
bir problem var demektir ve problemler çözülmek içindir.
Her ne
olacaksa hiç beklemediğimiz bir zamanda olacak ve hiç beklemediğimiz bir yerden
gelecek. Çünkü hep öyle oldu. Bize güç kattığını düşündüklerimiz sonumuz
olacak. Düzeltmeye kendi basit hayatlarımızdan başlamazsak eğer.
Ünlü fizikçi Newton
evrenin yasalarını aşikâr ederken ortaya etki- tepki yasasını koydu. Evrende
her etkiye karşılık bir tepki oluşur. Bunun olmaması imkânsızdır. Etkilerimizin
karşılıklarını kimi zaman açıkça görürüz, kimi zamanda hissetmeyiz bile. Ama
görmememiz, hissetmememiz bir tepki oluşmadığı manasına gelmez. İnsan yaptığı
kötülüklerin, haksızlıkların, adaletsizliklerin karşılığının oluşmayacağını mı
zannediyor? Ne ekilirse o biçilir. Çağımızdaki bu vahşi bakış açısı da muhakkak
karşılığını bulacaktır.
(
Son Düzlük başlıklı yazı
zzz tarafından
17.08.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.