Dün, arabayla bir kavşakta kırmızı ışıkta durmak mecburiyetinde kaldım. İnanın, daha yeşile geçmeden sarı yandığında arkamdaki minibüs sinirli bir tarza üç dört defa kornayla hareket etmem için beni ikaz etti. Oysa inanın, daha yeşil görünmemişti bile. Sonrası, tabii ki olay münakaşaya döküldü.

Kendisine, acil bir işi olabileceğini, fakat bu şekilde davranmasının karşı tarafı rencide ettiğini söylediğimde daha büyük bir tepki gösterdi. Aşağıdan alışım ona cesaret vermiş olacaktı. Sonrası, hiç de hoş değildi.

Mizaç olarak asabi bir insanım. Ama yılların birikimi sonucu birden patlamayıp, ilk önce karşımdakinin o hareketinin gerekçesini öğrenmeyi alışkanlık haline getirmiştim. Arabada zamana karşı savaş verilen bir hasta, bir yaralı veya hayati başka bir sorun olabilirdi. Öyle bir durumda, sinir sistemi bozuk olması doğal olan şoföre bir yere kadar anlayış da gösterilebilirdi. Ama, sırf karşısındakini aşağılamak için yapılan bir davranış olduğu anlaşıldığında sessiz kalmayıp haddini bildirmek de şart oluyordu.

Bu günlerde, sağda solda yürürken, karşınızdaki insanların yüzlerindeki ifadelere lütfen dikkat edin. Ancak, ellide birinin suratında belki bir tebessüm görebilirsiniz. O da kesinlikle bu günlerde oluşmayan ve geçmişte yaşanan bir hoşluğun hatırlanması dolayısıyla olabilir.

Yurdum insanının bu günkü durumu, büyük bir ihtimalle krizin yarattığı ağırlaşmış hayat şartları dolayısıyla olsa gerek. Ve tabii ki bozuk bir sinir sistemi, bir çok hastalığa da davetiye çıkarıyor. Bu durum da mutlaka sonunda bir sağlık sorununa dönüşüyor. Ama bu günlerde öyle şeyler oluyor ki, bu defa sinirlenmemek anormal bir davranış oluyor. Dün yıllardır kullandığım bir baş ağrısı ilacını almak için eczaneye gittiğimde reçeteye bağlandığını söylediler. Düşünebiliyor musunuz, başınız ağrıdığı zaman vizite ücreti ödeyip doktora çıkarak o ilacı alabileceksiniz. Kızmak mı gülmek mi lazım bilemiyorum. İçindeki kodein dozuna baktım, taneyle değil kutusuyla yutsanız şu atmosferde yüzünüzde belki bir gülücük oluşurdu.

Çocukluğumu hatırlıyorum da, İstanbul gibi bir metropol de, vapurda, tramvayda, otobüste, hatta yolda yürürken birbirlerini hiç tanımayan insanlar karşısındakine gülümser selam verirlerdi. Bu bir yerde insan olmanın gereği kabul edilirdi. Oysa şimdi aynı apartmanda, kimse kimsenin suratına bakmıyor.

Ben şahit olmadım ama rivayete göre Kadıköy’den kalkan 8,15 vapuru mutlaka yarım saat veya kırk beş dakika geç kalkarmış. Gerekçesi de, vapurla iskeleyi bağlayan köprüde herkes birbirlerine rica ederim siz buyurun şeklinde yol vermesinden dolayı oluşan bir gecikme imiş.

Sevgisizliğin gerekçesini bir yere kadar belki anlaşılabilir ama saygısızlığın asla mazereti olamaz.






( Saygısızlığın Mazereti Olamaz başlıklı yazı Çetin İMER tarafından 22.11.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu