1958 ve 1960 lı yıllarda geçen, hayatımın en fırtınalı dönemine ait iki senelik yaşantımın romanını yazmaya kalktığımda en büyük tereddüdüm, küçük tafsilatları hatırlayamama korkusuydu. Ama bir sure sonra konuya fikse olduğumda, hayretle elli sene önceki ikili diyalogları dahi kelimesi kelimesine hatırlayabildiğimi fark ettim. Olaylar dünmüş gibi gözümün önünde bir film şeridi gibi gelip geçiyordu. O dönemi ikinci bir kere yaşarken, gözyaşı döktüğüm, kahkahalar attığım sahneler oldu. Bu da, Ribot kanunu denilen ve belli bir yaşa eriştiğimizde gençlik hatıralarımızın tüm bilinç alanımızı kapladığının en büyük ispatı oluyordu.
Düşünüyorum da, çocukluğumuzda kırk beş elli yaşlarında olanlara yaşlı derdik. Yıllar su gibi akıp ta yetmişli yaşlara geldiğimizde bu durumun bir analizini yapma ihtiyacı duydum. Genç dostlarımla şu anki ruh halimi paylaşmak istedim.
Bu yaşlılık devresinde en önemli olay, maalesef zihin hayatımızdaki değişimler oluyor. Patolojik süreçten bağımsız olarak bu zihin etkinliğinin azalması en fazla hafıza ve dikkat yeteneklerinde görülüyor. İlginç olan, bu evrede en iyi hatırlananlar genellikle en eski olanlarıdır. Ama bu fikri süreçler hareketsiz olduklarından, yaşlılıkta yeni bilgiler edinmek eskiye oranla çok daha zorlaşır. O nedenle, aktivitesinin azaldığını fark eden benim gibiler, yeni konularla uğraşmaktan ziyade eski birikimlerine el atma yolunu tercih etmeliler.
Yaşlılar genellikle tutucu olduklarından büyük oranda adaptasyon sorunu çekerler. Kuruntu ve alınganlıkları had safhada olur. Bunu saklayabilmek içinde kabuğuna çekilirler, içine kapanırlar. Ama bu yaşın da kendine göre avantajları vardır. Ailenin en büyüğü olmaktan dolayı kendiliğinden bir otoriteniz oluşur. Kimse size angarya yükleyemez, hatalarınız olduğunda hoş görülür, kimse yüzünüze vuramaz. Sofranın başköşesinde oturtulur, daima ilk servis size yapılır. Siz kimsenin elini öpmezsiniz ama herkes sizinkini öper. Anlaşılacağı gibi nimetleri bol bir çağ. Tek sorun kalan günlerinizin pek fazla uzun olmaması.
Hayatta hiçbir şeyin dört dörtlük olmaması ne kötü değil mi dostlar!