Bayram
Ölüm
ölene bayram, bayrama sevinmek var;
Oh
ne güzel, bayramda tahta ata binmek var
Necip
Fazıl Kısakürek
Bayram
sabahı bayram namazdan döner evine yaşlı adam
İki çocuğu
var evde beklemekte bekledikleri ise bayram
Ev yıkıldı
yıkılacak dam üstlerine yağmurlar kovalara damlarken
Çocukları
kapıda karşıladı baba bayramın olsun Mübarek gülümserken
Yaşlı
adamın gözlerinde yaşlar aktı baktı gökyüzüne karıştı gözyaşları yağmura
Sustu
gözleri konuştu yağmur yağdı gözyaşı karıştı yağmura kapının önü döndü çamura
Çocuklar
yalın ayaklı ama gözleri umutlu yaşlı adam cebinden çıkardı iki adet şeker
Çocuklar
sevinçle aldı şekeri uzunca bir süre baktılar kokladılar ihtiyar bakar gülümser
Karınları
aç sofrada iki parça ekmek etraftı et kokusu sardı mahalleyi gözleri ağlamaklı
Beklediler
bir parça et gelir diye umutlu bu fakir çocukları nasıl sevindirmeli
kucaklamalı
Bekledi
bir dostu yok muydu yoksa varsa oldu mu yoksa hasta
Bir parça
et gelseydi o kokusuyla sofraya bir dirhemden bir tasla
Ağlamak
istedi çare değil dedi çocuklar üzgün sofrada
Sanki
bir se duydular gelen bir ayak sesi sanki uzakta
Aç karınları
guruldarken dillerinde dua ya Rabbim sana sığındık
Gözler
gönüller kapıda bekler tık tık vurulmasını gelen olsun tanıdık
Açılsın
kapı yüzde bir tebessüm olsun elde bir poşet et ve ekmek
Başka
dertleri yoktu bir lokma et ve bir parçada gülümsemek
İhtiyar
dedi ah kör olası yok olasıca seni gidi para
Yokluğunda
bu bayram gönlümde açtın iyileşmez yara
Sanki
kapı çalındı çalınacak çaldı kapı usul usul
Kalpler
yerinden kopacak çocuklarda sevinç acep gelen hangi kul
Çocuklar
ihtiyardan önce vardı kapıyı açtı
Gelen
nur yüzlü bir gençti gülücükleri odaya dağıttı
Bayramınız
mübarek olsun dedeciğim çocuklar nasılsınız
İhtiyar
kalktı kapıya doğru çocukların gözlerin elindeki poşette gözler parlıyor yıldız
yıldız
Hoş geldin
evladım bayramın olsun mübarek buyur gir içeri
Bir lokma
aşımız şekerimiz yok ama bol bol gülümseriz budur gönülde bayram şekeri
Delikanlı
girdi içeri içeri perişan hatta yoktu bir eşya kırık bir kanepe bir tüp iki
tabak
Gözlerindeki
yaşları gönlüne akıttı çocukları çağırdı gözleri gönülleri dedi ne kadar ak
Açtı
poşeti bir kocaman but kokusu odayı sardı çocuklarda bir sevinç sanki ev
yıkılacak
Diğer
poşeti açtı yeni elbiseler ayakkabılar verdi çocuklara gülümseyerek gözleri
ağlayarak
İhtiyar
başladı hüngür hüngür sevinçten ağlamaya çocuklar yeni elbiseleri ile şen
Yaktı
küçük tüpü genç eti kesti ufak ufak et başladı pişmeye odayı sardı kokusu
çocuklardaki ihtiyarda ki sevinci ne siz sorun nede yazabilirim ben
İhtiyar
uzun uzun iki çocuğuna baktı sanki çocuklar cenneteydi
Cennet
bu kadar güzel miydi hiç böyle bilmemişti
Melekler
böylesine genç gibi gülümser miydi yoksa gelen melek miydi?
Baktı
baktı gülümsedi sanki genç melekti kanat seslerini duyuyordu ama diyemiyordu bu ne güzellikti
Et pişti
bir parça yırtık bez serildi ortaya gözlerde sevinç kâinat gülüyor
Lokmalar
yutulurken cennette gül Resul gülümseyerek bakarken melekler onunla gülümsüyor
İhtiyar
bu genç elleri öpülesi şimdi oldu bayram yaşadığım o ilk çocukluğumdaki bayram
Rabbim
biz gibi yoksula her zaman gönderiyor çok şükür darda iken nurdan derman cennet
kokan buram buram
Biraz
önce hiç yoktu tat şimdi gönüller sanki cennete ne kadar rahat
Kurban
Rahmana ulaşmaz kulun takvası ulaşır Rahmana, budur Rahmana gül Resule cennete
ölmeden önce yapılan seyahat
Mehmet
Aluç © Kul Mehmet