ZİKİRLER VE NÛR-İ
ZİKRULLÂH
Bilindiği üzere zikir Allâh'ı anmak demektir.
Acaba biz insanlar Allâh'ın güzel isimlerini anmakla, çokça tekrar etmekle Allâh'ı
mı zikretmiş olduk, yoksa isimlerini mi? Tabiî ki aklını kullanan insanlar
hemen, Allâh'ın güzel isimlerini andığını söyler. Allâh'ın güzel isimlerini
anmakla Allâh'ı anmış olmayız. Allâh'ı gerçek mânâda zikretmek, Nûr-i zikrullâh
ile olur.
Bakınız sevgili kardeşlerim. Allâh
dostlarından Hasan Fehmi Tezdoğan Efendi Babamız Hazretleri, konu hakkında
bir beyitinde şöyle diyor.
Zikrin olsun zikrullâh,
Fikrin olsun fikrullâh,
Hubbun olsun hubbullâh,
Hiç kalmasın gayrullâh.
Hasan
Fehmi Tezdoğan Efendi Babamız Hazretleri bizlere, Nûr-i zikrullâhı bu beyitinde
işâret etmektdir. Zikirlerimiz, Nûr-i Zikrullâh olacak ki; Allâh'ı hakîki
mânâda zikretmiş olalım. Peki, nedir Nûr-i Zikrullâh? Nasıl bulalım da, Nûr-i
Zikrullâh’ı zikredelim? Nûr-i Zikrullâh kelâmsızdır. Yâni “Bîhurûf” olan zikirdir. Bu zikirde Yüce
Allâh'ın doksan dokuz ismini söylemek yok. Nûr-i Zikrullâh, kalp ile yapılan bir
zikir türüdür. Nûr-i Zikrullâhı yazılı kitaptan alamazsın, arasan da
bulamazsın. Onu, canı olmayan ölü kitaptan değil, ancak ve ancak kitâb-ı
nâtıkdan, yâni canlı kitaptan alabilirsin. Canlı kitap da, bir Mürşid-i
Kâmil'dir.
Bakınız canlar, yine Allâh dostlarından bir
zât olan Zeynep Arıcan hanımefendi Annemiz Hazretleri bir beyitinde ne diyor!
Zikreden benim derdim,
Dedikçe arttı derdim,
Ne zaman canım verdim,
Ayân oldu zikrullâh,
Lâ ilâhe illallâh.
Bu
Allâh dostu hanımefendi, Zeynep Arıcan Annemiz Hazretleri. Nûr-i Zikrullâh’ı
yapmak için canından geçip ölmekle olacağını dile getiriyor. İnsan öldüğü zaman
zikredebilirmiş ki, Nûr-i Zikrullâh Ayân olsun. Zikir, Allâh'a açılan kapıdır
demiştik. Allâh Nûr-i Zikrullâh ile kuluna görünür ve kulu ile konuşur...
Sevgili derviş kardeşlerim, şimdi hepimiz biraz durup düşünelim. Ve kendimize
şu soruyu soralım! Ben; yıllarca zikrettiğim hâlde Allâhü Teâlâ bana ayân
olmadı, olmuyor. Acaba ben gerçekten zikretmiyorum da, sâdece zikrettiğimi mi
zannediyorum. Demek ki ben zikretmemişim ki, Allâh bana ayân olmuyor. Eğer
Allâh'ı gerçek mânâda zikretseydim, Allâh bana ayân olurdu. O zaman nasıl
zikretmem gekeriyor ki, Allâh bana Ayân olsun? Bunun için yapmak gereken tek şey,
çok zikirlerden, bir zikire geçmek lâzımdır düşüncesini aklımıza koyalım ve Nûr-i
Zikrullâh’ı arayıp bulalım ve Allâhü Teâlâ bizlere de ayân olsun. Ama bu
kolay değil. Nûr-i Zikrullâh’ı almak ise hiç kolay değil kardeşlerim. Neden
kolay değil diyorum? Çünkü Nûr-i Zikrullâh’ı almak, en sevdiğin şeyleri
vermekle olur sevgili can sultanlarım. Bunu hepimiz böyle bilelim ve aklımızdan
çıkarma- yalım inşâallâh. Peki, şimdi söyleyin bakalım. İnsanın en sevdiği şey
ne olabilir sizce? Acaba insanın en sevdiği şey malı-mülkü, parası, arsası, varsa
hayvanları mı? Ya da yatları, katları mı, ne dersiniz? Cevap vermeden evvel biraz düşünün, sonra
cevâbınızı kendinize verin inşâallâh.
Allâhü Teâlâ Kur'ân'ı Kerîm'inde konuyla alâkalı olarak şöyle buyuruyor.
“Sevdiğiniz şeylerden Allâh yolunda
harcamadıkça, iyiliğe aslâ erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allâh onu bilir.”
(92- Âli İmran 92)
Bizlerin, Allâh yolunda bir tek
harcayacağımız şey! Canımızdır. İnsanın canından daha çok sevdiği nedir ve
var mıdır? Aklı olan ne der? Tabiî ki yok der. Demek ki, Nûr-i Zikrullâhı almak
için dünyâ servetine gerek yok. Zâten bütün malını-mülkünü, servetini versen
bile Nûr-i Zikrullâhı alamaz, servetinden de olursun maazallâh. Gerçek Mürşîd-i
Kâmil olan erler, Nûr-i Zikrullâhı vermek karşılığında, insandan servetlerini
vermelerini istemezler! İstedikleri tek şey, sâdece ve sâdece, ver canını al Nûr-i
Zikrullâhı derler. Nûr-i Zikrullâh, insanı Hakk'a ulaştırır ve kişiyi Hakk'da
Hakk ile zikrettirmeye başlar. Sevgili can sultanlarım bunu herkes böyle bilsin
ve aklından çıkarmasın inşâallâh. Allâh dostlarından Niyâzî-i Mısrî Hazretleri
de, konuyla alâklı olarak bir beyitinde şöyle diyor bizlere.
Mürşid gerektir bildire,
Hakk'ı sana Hakk’el yakîn.
Mürşidi olmayanların,
Bildikleri gümân imiş.
Her mürşide dil verme kim,
Yolunu sarpa uğratır.
Mürşidi Kâmil olanın,
Gâyet yolu asan imiş.
Ey benim gözlerimin nûrları olan sevgili
derviş kardeşlerim, ey cânlarım, ey sultanlarım ve bacım sultanlarım. Hakk
mürşîd olan erenler, İhvânlarını Nûr-i- Zikrullâh ile Hakk'a ulaştırırlar. Nûr-i
Zikrullâh ile abdest aldırırlar ihvânlarına ve onlara dâimî namazı kıldırırlar.
Zikri dâimî ile salât-ı dâimîyi devâm ettirirler zâhiri ibâdetleriyle berâber
olarak. Onlar ahkâm-ı şeriyenin emri olan zâhir ibâdetlerinin tümünü,
ellerinden geldiğince devâm ettirirler, namazlarını kılarlar, oruçlarını
tutarlar, zekâtlarını verirler, hacc ve diğer ibâdetlerini yapmaya çalışırlar. Sevgili
bacım sultanlar, can sultanlar. Bakınız,Hasan Fehmi Tezdoğan Efendi Babamız
Hazretleri bir ilâhîsinde, kalbî zikir olan Nûr-i Zikrullâhı ne de güzel
açıklıyor biz ihvânlarına. Şöyle sesleniyor o mübârek zât-ı muhterem.
ABDEST ALAN SU İLE
Abdest alan su ile onun dışı pâk olur,
Kalbî zikir olursa onun içi pâk olur.
Bir odanın içinde, bir süpürge olmazsa,
Ona giren bir kişi bir daha girmez olur.
Bir bardağın üstüne, yaldız cilâ verseler,
Necis olsa içinde, suyu içilmez olur.
Pis Saray’ın içinde, reîs-i cumhûr oturmaz,
Sultân sarayı denen içi dışı pâk olur.
Tefekkürle Tanrı'yı bir saat zikreylesen,
Yetmiş sene ibâdet etmeden efdâl olur.
Cehrî kavlile değil Tanrı'yı zikreylemek,
Mü'mîn’in kalbinde ol bîhurûf devrân olur.
“FEHMİ”, zikr-i Hakk'ı sen sanma öyle bulunur,
Ol bir Pîr’den mü'mîn’in kalbine ilkâ olur.
Evet, sevgili can kardeşlerim, bacım
sultanlarım, güzel dervişler. Demek ki, cehri zikir ile yâni çok olan zikirlerle,
sâdece ve sâdece dışımızı pâk edebiliriz. Onu da yapabilirsek. İçimizi pâk
edecek olan zikir, kalbî zkirmiş. Yâni Nûr-i Zikrullâh imiş.
Değerli ihvân kardeşlerim. Kalbî zikir
süpürgedir ve Kalp’te olan Allâh'dan gayrı varlıkları süpürür atar. Ey benim
can sultanlarım, sohbetimizi Allâh dostu hanımlardan Annemiz Zeynep Arıcan
Hanımefendi Hazretleri’nin bir ilâhîsi ile noktalarken, Allâhü Teâlâ'dan, cümle
İhvânımızı Nûr-i Zikrullâh'dan ayırmamasını ve zikrimizin son nefeslerimize
kadar dâim olmasını, bizleri yaradan Yüce Rabbim'den Aşk-ı Niyâz ederim. Cümleniz
Hakk ile Hakk'da Hakk olarak kalın inşâallâh. Âmin. Aşk ile hûû...
MÂSİVÂ’DAN SIYRILDIK
Mâsivâ’dan sıyrıldık Hakk'a âşık olalı,
Kavrulup pişmekteyiz Aşk Od’uyla dolalı.
Hakîkat güneşiyle aydınlandı gönlümüz,
Nûra gark olduk şükür Ol nûrdan feyz alalı.
Kurban eyleyip cânı Tevhîd ile bezendik,
Zikrile safâ bulduk Hakk yolunda öleli.
“Lâ fâile illallâh” deyip çıktık aradan,
İşlenen her fiîli Hakk'dan bildik bileli.
“Lâ mevsûfe illallâh” sırrına mazhâr olduk,
Sıfât âyinesinden Zât'a hayran kalalı.
Verdik varlığı Hakk'a Selâmete eriştik,
Yaradılan her şeyde Yaradanı bulalı.
Huzûru Hakk'a durduk İfnâyı vücûd edip,
Ebedî mî’râc’dayız Hakk'la namaz kılalı.
"Men arefe nefse hû fakât arefe Rabbe"
Sıırına erdi "Zeyneb" Hû bahrine
dalalı.
Cümle
can kardeşlerimize,ihvânlarımıza,cümle dervişâna ve cümle Mü'mîn ve Mü'mîne
kardeşlerime sonsuz saygılarımla. Cümleniz Hakk ile Hakk’da Hakk olarak kalınız
inşâallâh. Âmin. Cümlenize Aşk-ı Niyâz İle Bâki Selâmlar. Aşk ile hûû…
Fakîrullâhmelâmî.
İstanbul.
12/01/2011/Çarşamba.