ZOR YILLAR
Asırlar önce Bursa Söğüt-Domaniç’te 1299 yılında bir çadırda kurulan Osmanlı Devleti; Osman Gazi’nin attığı ilk tohumla beraber toprağa kök salmış, evliya ve alimlerin dualarıyla sulanmış, kendilerini yeryüzündeki en büyük dava olan İslam davasına adayan kahraman askerlerimizin destansı mücadeleleriyle kuvvet bulmuştu.
Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye;
Ey oğul, artık Bey’sin! Bundan sonra öfke bize, uysallık sana. Güceniklik bize gönül almak sana. Suçlamak bize, katlanmak sana. Acizlik bize hoşgörmek sana, anlaşmazlıklar bize, adalet sana, haksızlık bize, bağışlamak sana. Ey oğul, sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma ve insanı yaşat ki devlet yaşasın. Ey oğul, işin ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı. Allah yardımcın olsun.
.
öğüdünü baş tacı eden devleti aliye; “insanı yaşat ki devlet yaşasın” şuuruyla hareket etmiş, ekilen küçük fidan yeni fetihlerle koca bir çınar ağacına dönüşmüştü.
Osmanlı Devleti Fatih Sultan Mehmet devrinde zirveye ulaşmış, dünyanın bir numaralı devleti haline gelmişti. Fatih Sultan Mehmet’in bıraktığı zengin mirası zamanla Kanuni Sultan Süleyman devralmış, devletin sınırları dirayetli padişahların eliyle genişledikçe büyümüş, İslam davası yeryüzünün dört bir yanına ulaştırılmıştı.
Yıllar birbiri ardını kovalarken Osmanlı Devleti duraklama dönemine girmişti. Dördüncü Murat’ın otoriter rejimi padişahın genç yaşta ölmesiyle sona ermişti. Yerine geçen I.İbrahim döneminde devlet içinde büyük çatlaklar vuku bulmuştu. Devlet otoritesi bozulmuş, isyanlar baş göstermişti. Sinirleri iyice bozulan padişah I.İbrahim alınan bir fetva ile sarayı basılan isyancılarla önce hapsedilmiş daha sonra ise idam edilmişti.
Yerine daha çocuk yaşta başa geçirilen Dördüncü Mehmet sekiz yaşında tahta oturduğunda devletin hali içler acısıydı. Devlet otoritesi sarsılmıştı, her yerde isyanlar baş göstermişti.
Sarayda hemen hemen bütün kuvvet Dördüncü Mehmet’in annesi Turhan Sultan’ın elindeydi. Sürekli olarak sadrazamlar değiştiriliyordu. Sofu Mehmet Paşalar,Ahmet Paşalar,Siyavuşlar, Gürcü Mehmet Paşalar,Tarhuncular, Derviş Mehmet Paşalar, İbşirler,Murat ve Süleyman Paşalar acayip ve garip tabiatları ve diyaretsiz icraatlarıyla “mühri şerif”i hemen birbiri arkasına devir ve teslim ediyorlardı. Fakat bu devir ve teslimler, sade ve adi bir olay şeklinde kalmıyor, yeniçeriler isyan avazeleri, kan gölü ortasında bazen can pahasına vaki oluyordu.
İstanbul isyan fırtınalarına maruz kalmıştı. Bu isyanlara sebep devlet ricalinin teşviki, saray entrikaları, doymak bilmeyen, milli şerefi tanımayan kinler ve ihtiraslardı. Bu dönemin en önemli zorbası Bektaş Ağa idi.Yeni odalılar, hatta yeniçeri ağası hep bu zata bağımlıydı.Bektaş Ağa ve yardakçıları sadrazama da padişaha da nüfüslarını kabul ettiriyorlardı.Murat Paşa’nın halefi Melek Ahmet Paşa bunların her istediğini yerine getiriyorlardı.Rütbeler, makamlar,dirlikler ve paralar hep Bektaş Ağa taraftarları aracılığıyla dağıtılıyordu.
Osmanlı Devleti’nin en önemli kuvvetleri yeniçeriler ile sipahiler, saray ve Babiali erkânını haraca bağlıyorlardı. Devlet mali sıkıntı içindeydi. Hükümet, ağaların aç ve sefil ihtiraslarını doyurmak için teklifi artırıyor, milletin esnaf ve biçare güruhunu çaresizlik ve yoksulluk altında eziyordu. Halk bu elim hayattan bıkmış önlerine Şeyhülislamı katıyorlar, akın akın saray kapılarından giriyorlar genç padişaha hallerinden şikayet,aşağılık kişilerin baskısından feryat ediyorlardı.
Dördüncü Mehmet bu feryatları susturmak istiyor, fakat halk galeyana gelmiş:
-Padişah bir olur. Şimdi ise İstanbul’da beş padişah vardır. Zulüm ve baskılara takatimiz yoktur! Diye bağırıyorlardı. Milletin bu feryadı ancak geçici bir sonuç veriyordu.
Dördüncü Mehmet bütün eşkıyanın kırılmasını emretmişti. Bektaş Ağa ve yardakçıları birer birer öldürülüyor, devletin ıslahı çaresine sadrazam değişikliğine girişiliyordu. Lakin menfaatperest devlet adamlarının icraatları durmak bilmiyordu. Yeniçeriler ve sipahilerin istekleri bitmiyor, istedikleri verilmezse ortalığı kan gölüne çeviriyorlardı.
İstanbul bu vahşet ve ihtiras mücadeleleriyle çalkalandığı sırada Osmanlı Donanması Boğaz dışında yenilgiye uğruyordu. O derece ki düşman Bozcaada ile Limni’yi işgal ediyor, Sultan Mehmet vatanın düştüğü felaketlere karşı tesirsiz kalıyordu.
Hemen hemen sekiz seneye yakın bir zaman içinde on beş sadrazamın değiştirilmesi yüzünden iç yönetimde bir türlü sükunet sağlanamıyordu.
Devletin bu felaketli zamanında Osmanlılık onurunu koruyacak idrak sahibi bir dimağa, kavrayışlı bir zekaya gerek görülüyordu. Halk düşman saldırısına karşılık vermek istiyor, devlet hazinesinde hiçbir akçe bulunmaması bu arzuyu sonuçsuz bırakıyordu.
Hemen hemen herkes servetini saklamaya bakmış, halkın hakkını yağmalamakta önde gidenler şimdi hep bir köşeye saklanmıştı. Saray erkanı, iç kargaşa ve boğazlaşmalardan sonra dış felaketi Sultan için büyük bir tehlike olarak görüyorlardı. Artık bu cinayetlere son vermek, milletin onurunu olsun korumak zamanının geldiği anlaşılıyordu. Valide Turhan Sultan, Osmanlı tahtını tehdit eden fırtınaların ilk izlerini görmeye başlamıştı. Bu sebeple devletin bekası için iyi niyetli tavsiyeleri gözden geçiriyordu. Valide Turhan Sultan sarayda gizli bir toplantı tertip etti ve belirli kişileri toplantıya davet etti. Maksadı Osmanlı Devletini düştüğü elim durumdan kurtaracak yeni bir sadrazama ihtiyaç duyulmasıydı. Toplantı başladığında Turhan Sultan gelenlere şöyle bir göz gezdirdikten sonra derin iç çekerek konuşmaya başladı;
Valide Turhan Sultan: Ne dersiniz devletin bekası için bu içler acısı durumdan kurtulmak yolunda kimi sadrazamlığa layık görürsünüz?
Kasım Ağa: Devletlu Sultanım Köprülü Mehmet namında bir adam vardır ki dirayet ve zekasıyla devlete büyük hizmeti olacaktır, isyancıların kökünü kazıyacak güçte çetin ve metanetlidir. Hem dünya malında gözü yoktur vatanına ve milletine pek sadıktır, verilen makamı kötü işlere alet edenlerden beridir.
Valide Turhan Sultan: Kasım Ağa Köprülü namındaki bu adamı bana etraflıca anlat kimdir nedir geçmişte hangi görevlerde bulunmuştur, anlat ki bilelim zira insan geçmişiyle bilinir ve tanınır.
Kasım Ağa: Devletlu Sultanım derhal size izah edeyim ta ki geçmişi zihninizde aydınlansın. Şöyle ki; Köprülü Mehmet Paşa Arnavutluk’un Berat Sancağına bağlı Rudnik(Ruznik) köyünde doğdu. Devşirilerek İstanbul’a getirildikten sonra Enderun’da yetişti ve matbah-ı amirede görevlendirildi. Dördüncü Murad zamanında Enderun’da büyük odalı oldu. Ardından Hazine-i Amire hademeleri arasında bulundu. Daha sonra Amasya’ya bağlı Köprü(Vezirköprü) kasabasına gidip orada evlendi. Burada bulunması ve eşinin Köprülü kasabasından olması sebebiyle Köprülü olarak tanındı. Eskiden tanıştığı Hüsrev Paşa sadrazamlığa getirilince onun hazinedarı oldu. Hüsrev Paşa’nın katlinden sonra kısa bir müddet Amasya Sancak beyliği yaptı, ardından İstanbul’a döndü. Çeşitli voyvodalıklarda, inhisap ağalığında, Tophane nazırlığında, sipah ve silahdar ağalıklarında bulundu.Çorum Sancak beyi iken Bağdat seferine katıldı.Kemankeş Kara Mustafa Paşa’nın sadaretinde rikab-ı hümayun kapıcılar kethüdası ve mirahur oldu.Peşine yeniden Amasya sancak beyliğine getirildi.Bu sıralarda veziriazam olan Sultanzade Mehmet Paşa tarafından vezirlik verilerek Trabzon valiliğine tayin edildi.Şam müsellimi oldu. Varvar Ali Paşa’nın isyanı üzerine Karaman beylerbeyi olarak isyanı bastırmakla görevlendirildi. Çankırı yöresinde Ali Paşayla çarpıştı ancak esir düştü. Bu sırada kuvvetleriyle yetişen İpşir Mustafa Paşa tarafından kurtarıldı. Ertesi yıl Celali Katırcıoğlu Mehmed’e karşı gönderildiyse de onu af dilemeye razı edip savaşı önlemiştir.
Valide Turhan Sultan: Hımm demek öyle. Kasım Ağa verdiğin bilgiler çok mühimdir. Köprülü hakkında sen ne düşünürsün Süleyman Paşa?
Süleyman Paşa: Devletlû Sultanım Kasım Ağanın sözüne kulak asmayınız. Köprülü Mehmet Paşa her vardığı yerde hüsn-i sülük edemeyip kavga ile azl olunan müflis âdemin biridir. Onu getirtip işe koymaya istidad kesb edecek kadar levazımı görülmeye harçlık vermeli. Biz şimdi iyd hedayası tedarikine şu kadar mala muhtacız. Bana sevk edersen şöyle âdemleri sevk eyle ki, kendülerden ucaleten bir miktar nukud imdadı mutasavver ola. Böyle teng vakitte akd u tedbir ve kuru söz laklakası ne işimize yarar.
Kasım Ağa: Süleyman Paşa yanlış düşünürsün, Köprülü Mehmet Paşa benim yakın dostumdur onu senden iyi tanırım, bulunduğu yere adalet götüren bir adamdır ve menfaatperest dalkavuklara karşı hiddetli ve tavizsiz olduğundan bazı çevrelerce sevilmemiştir. Toplumun huzuru ve devletin bekası için Köprülü Mehmet Paşa gibi mert ve cesur, vatansever ve olgun adam sadrazamlığa pek layıkdır. Hem otoritesi ve yönetim tarzı ile nam salmıştır. Padişahımızla halk arasında büyük bir köprü inşa edecektir ve orduyu padişahın dizgininde tutacak güçtedir.
Valide Turhan Sultan: Sen ne dersin Ahmet Paşa?
Ahmet Paşa: Devletlû Sultanım Kasım Ağa doğru söyler. Köprülü Mehmet Paşa’nın dirayet ve sadakatini ve geçmiş yıllardaki hizmetinden haberdarım. Kendisi bu elim zamanda tez sadrazam olursa hizmetiyle devleti ihya edecek güçte sabırlı ve hamiyetli biridir. Halkın ileri gelenlerine ne zamandır sorup soruşturuyorum hepsi de Köprülü hakkında hayırlı konuşurlar. Yaşı seksene dayanmış bu olgun adam geçmiş sadrazamlardan üstün meziyetlere sahiptir, en önemlisi de şahsi menfaati için makamını satmayacak denli izzetli biridir.
Valide Turhan Sultan: Söylediklerinizi harfiyen dinledim. Köprülü Mehmet Paşa hakkında son kararımı daha sonra vereceğim. Bu konuyu şimdilik askıya alalım.
Bu mühim toplantı sonrasında konuşulanlar dilden dile dolaşıp durdu. O zamanın sadaret makamında bulunan Boynuyaralı Mehmet Paşa’nın adamları Köprülü Mehmet Paşa’nın sadrazamlık makamına getirileceği dedikodularını derhal Boynuyaralı Mehmet Paşaya ilettiler. Boynuyaralı Mehmet Paşa’nın yapılan bu gizli toplantıdan haberi yoktu. Yerine Köprülü Mehmet Paşanın getirilebileceği haberi kendisine iletildiğinde küplere bindi. Zira makamı sallantıdaydı ve devletin kendisine verdiği görevlerdeki suçları ortaya çıkabilirdi. Zira Düşman kuvvetleri boğaza yanaşmış, adalara göz dikmişti. Kendisi Limni ve Bozcaada sularına dayanan düşman ordusunu def etmek yerine kale surlarını yükselmiş düşman haberinin kale dışına çıkmasını kendince önlemişti. Boynuyaralı Mehmet Paşa’nın azli makamından çok işlediği hataların bedeli olarak idamına sebeb olabilirdi. Bu gibi düşünceler arı gibi başına üşüştüğü bir vakitte derhal Köprülü Mehmet Paşa ortadan kaldırılmalı buna imkan bulunamazsa hiç yoksa İstanbul’dan uzaklaştırılmalıydı. Bu amaçla o gece konağında gizli bir toplantı düzenledi. En yakın adamlarını konağına davet etti. Konak etrafına bekçiler dikildi ve etraf ablukaya alındı. Toplantı süresince kimse içeri alınmayacaktı.
Derken Boynuyaralı Mehmet Paşa’nın adamları Kazım Ağa, Lütfi Paşa, Ragıp Ağa ve adamları konakta yerlerini aldılar:
Boynuyaralı Mehmet Paşa: Sizi neden apar topar neden topladım şimdi merak edersiniz. Ağalar vaziyet kötüdür zira işittim ki Valide Turhan Sultan bizden gizli bir toplantı etmiş ve toplantıda isimlerimiz azledilecekler listesine girmiştir, Sadaret makamına Köprülü namında yaşı seksene dayanmış bir ihtiyarı getireceklermiş, bu adam işittim ki yeniçeri ve sipahilerin ileri gelenlerine düşman imiş ve ağaların saltanatına darbe indirecekmiş, ağaların yanında bu yüzden barınamaz arı kovanına çomak sokup dururmuş. Girdiğin yerlerde en küçük devlet suçunda idam fermanından yana tavır alan bu adam(Köprülü Mehmet Paşa) sadrazam olursa biliniz ki bu bizim ölüm fermanımız olur. Zira Düşman ordusu boğaza dayanmıştır ve işlediğimiz hatalar ayyuka çıkarsa alayımız dar ağacını boylar bilesiniz.
Kazım Ağa: Ağam sen neler dersin vay bizim başımıza gelenler. Şimdi biz ne edecez onca derdimizin arasında birde bu Köprülü belası çıktı.
Lütfi Paşa: Ağalar bir durun hele telaş etmeyiniz. Yaşı seksene dayanmış bu çürük ihtiyarı defetmenin çaresi bulunur. Söyleyin bakalım Köprülü Mehmet Paşa nerededir?
Ragıp Ağa: Ben bugün işittim ki Amasya Sancağına Bağlı Köprü kasabasında ikamet edermiş ancak bir aydır İstanbul’da bulunur, Kasım Ağa’nın misafiri imiş.
Boynuyaralı Mehmet Paşa: Eee anlat Ragıp Ağa İstanbul’da ne gezermiş Kasım Ağa’yla ne gibi bir bağı var ki bilirsin Valide Turhan Sultan Kasım Ağa’yı el üstünde tutar.
Ragıp Ağa: Paşam Köprülü Mehmet Paşa Kasım Ağa’nın yakın dostudur. Yıllardır görüşürlermiş, Köprülüyü İstanbul’a çağıran Kasım Ağa’dır.Sana bugün ilettiğim gibi Valide Turhan Sultana sadrazamlık için ısrarla Köprülü Mehmet Paşa’yı tavsiye eden Kasım Ağadır.
Boynuyaralı Mehmet Paşa: Demek öyle. Bu köprülü belasını başımızdan nasıl defedeceğiz onu söyleyin bana şimdi.
Lütfi Paşa: Paşam ben de bugün işittim ki Köprülü Mehmet Paşa maddi açıdan çok zor durumdadır. Ailesi de Köprü kasabasında yoksulluk çekmektedir. Ben derim ki sen bir kaç kese altın verip bir adam yollayıp Köprülü’ye el altından rüşvet verip İstanbul’a göndersen bu adamı def ederiz zira ailesi Köprülü’den destek bekler.
Boynuyaralı Mehmet Paşa: Hay aklınla bin yaşa Lütfi paşa. Bana da pek mantıklı geldi. Daha önceki rakiplerimizi el altından rüşvetle az def etmedik.
Kazım Ağa: Ben de aynı fikirdeyim. Fazla vakit kaybetmeyelim yoksa bu gidişle başımıza sadrazam olur da kökümüzü kazır.
Boynuyaralı Mehmet Paşa: Lütfi Paşa bu işi yapsa yapsa en iyi sen becerirsin zira ağzın iyi laf yapar. Ben sana şimdi altın keseleri vereceğim sen gidip benim adıma Köprülü Mehmet Paşa paraları verirsin amma İstanbul’dan gideceğine emin olmadan keseleri verme sakın.
Lütfi Paşa: Paşam anladım yaparım yapmasına da ya işler ters giderde rüşveti kabul etmezse o zaman ne yapacağız?
Kazım Ağa: Evet O vakit ne edeceğiz ya adam rüşveti kabul edip İstanbul’u terk etmezse?
Boynuyaralı Mehmet Paşa: O vakit peşine hafiyelerimizden birini takarız tenha bir yerde gırtlağına yapışırız. Lütfi Paşa eğer söz dinlemezse iyice tembihle ve bilsin ki İstanbul’dan def olup gitmezse ona İstanbul’u dar ederiz biline.
Lütfi Paşa: Emrin Olur Paşam sen merak etme bu işi bitmiş say.
Böylece kirli plan ve tuzaklarını kurdular. Ne yapıp edip Köprülü’yü İstanbul’dan uzaklaştıracaklardı. Rüşveti kabul etmezse canına kast etmeyi bile göze almışlardı.
Bu kirli toplantıdan bir gün sonra Lütfi Paşa elinde altın keselerle birlikte Köprülü Mehmet Paşa’yı aramaya koyuldu. Koca İstanbul’da her köşede bir adamı ve çevresi olduğundan çok geçmeden Köprülü Mehmet Paşayı bir kahvehanede oturur halde buldu. Yanına yaklaştı ve selam verdi:
Lütfi Paşa: Selamün aleyküm Paşam.
Köprülü Mehmet Paşa: Ve Aleyküm Selam, Buyur
Lütfi Paşa: Efendim bendeniz Lütfi Paşa ne zamandır sizi arıyorum, sizlere Sadrazam Boynuyaralı Mehmet Paşa’nın selamını getirdim. Duyduk ki İstanbul’a teşrif etmişsiniz devletimize yaptığınız hizmetler malumdur, sizi ağırlamak isterdik lakin geç haberimiz oldu.
Köprülü Mehmet Paşa: Aleyküm Selam. Ziyanı yok ben böyle daha rahatım. Asıl muradın nedir söyle elçiye zeval olmaz.
Lütfi Paşa: Duyduk ki son zamanlarda maddi açıdan zor günler yaşıyormuşsunuz, Boynuyaralı Mehmet Paşa bunu duyunca çok üzüldü ve dedi ki böylesi kahraman bir zatın zor gününde yanında olmalıyız. Sadrazamlık makamı devlete hizmet eden bu gibi zatlara kol kanat germeli. Bu yüzden selamının yanında bu keseleri zatı şahanelerinize lütfetti.Ta ki Köprü kasabasına derhal emin ellerde dönüp ailene destek olasın ve huzur içinde memleketine dönesin.İstanbul sana göre değil bir an önce İstanbul’u terk etsen senin için hayırlı olur.
Köprülü Mehmet Paşa: Bre melun sen neler dersin bu ne cüret! Siz beni rüşvete doymayan o köpeklerden biri mi sanırsınız. O paşana söyle ki (altın keselerini işaret ederek) alsın bunları o dalkavuk avanesine dağıtıp köpeklerini bir bir doyursun. Sizin niyetinizi bellidir, anladım ki beni İstanbul’dan def etmek istersiniz.
Lütfi Paşa: Paşam haşa derdimiz sana yardım etmektir. Boynuyaralı Mehmet Paşa hakkında böyle saygısızca nasıl konuşursun o ki bu devletin kıymetli sadrazamıdır. Sadrazamımıza hakaret devleti aliyeye hakaret demektir. Haddinizi biliniz. Yoksa benden günah gider.
Köprülü Mehmet Paşa: Elinizden geleni ardınıza koymayınız. Benden size satılık köpek olmaz biliniz.
Lütfi Paşa: Demek öyle bunu sen istedin, o zaman anlayacağın dilden konuşayım: Sana iki gün mühlet iki gün içinde ya İstanbul’u terk edersin ya da İstanbul’u sana dar ederiz.
Köprülü Mehmet Paşa: Heyhat Sizden korkan sizin gibi olsun devletin başına ne gelirse sizin gibi zehirli sarmaşıklar yüzünden geliyor. Sizden korkmuyorum alayınız gelsin. Rabbimden başka kimseden korkum yoktur.
Böylece Boynuyaralı Mehmet Paşa ve adamlarının tuzağı akim kalmıştı. Sırada Köprülü Mehmet Paşa’ya suikast hazırlığı vardı. Lütfi Paşa Boynuyaralı Mehmet Paşadan aldığı emirle birkaç kiralık katili ceplerine altın kese sıkıştırarak Köprülü Mehmet Paşa’nın üzerine saldılar. Yağmurlu bir gecede Köprülü Mehmet Paşa tenha bir sokaktan geçerken kiralık katiller Köprülünün üzerine çullandılar, büyük bir boğuşma oldu. İki yerinden Köprülü Mehmet Paşayı bıçaklayarak yaraladılar. Kasım Ağa oradan geçerken yetişmeseydi Köprülü Mehmet Paşa’yı öldüreceklerdi. Kasım Ağa yanında iki adamı kiralık katillerin üzerine saldırdı, boğuşmanın ardından katiller sokak aralarında koşarak uzaklaştılar. Köprülü Mehmet Paşa’yı Kasım Ağa’nın evine taşıdılar, bir hekim çağırıp yaralarını sardılar. Bıçak yaralarından birisi derin idi ve kan kaybediyordu hekim kanı durdurup yaralarını sardıktan sonra iyileşene dek yatağından kalkmamasını bol bol istirahat etmesini aksi takdirde sağlığında büyük tehlikeler baş göstereceğini söyledi.O karanlık gecede kirli eller Osmanlıyı duraklama devrinden yükseliş devrine taşıyan koca çınarı devirebilirdi. Ancak kader bu kirli oyunu akim bıraktı.
Köprülü o sabah hasta yatağında buğulu gözlerini tavana dikmiş acıyla kıvranırken komşu camiden sabah ezanı okunmaya başladı. Kulaklarında duyduğu bu ilahi çağrı ruhunda hissettiği duygulara tercüman oluyordu. Gözyaşlarını tutamıyordu, ezanın o ruhu okşayan, kalbi yumuşatan, insana kulluğunu, acziyetini hatırlatan billur sesi yaşadığı acılara merhem oluyordu. Köprülü hissettiği manevi duyguların tesiriyle ellerini açtı, Rabbine şöyle yakardı; Ey kimsesizlerin kimsesi, ey sinelerin özünü hakkıyla bilen, ey mazlumların ahını yerde bırakmayan, ey sonsuz ilmi ve kudretiyle kainatı kuşatan Yüce Allah’ım senden başka ilah yoktur, birsin teksin haksın, her türlü noksan sıfatlardan münezzehsin. Yerde ve gökte kudretin her şeyi kuşatmışken senden ne gizli kalabilir ki, sana sığınıyorum rabbim, senden dileniyorum ben ki aciz, günahkar bir kulunum, dergahında sana sığınan hangi kul derdine derman bulamamış, sen ki bütün dertlere derman olan yüce Rabbimizsin. Zalimler güruhuna karşı bana yardım eyle, zalimlerin tuzaklarına fırsat verme ne olur yalvarırım sana günahlarımı affet ve beni dergahından boş çevirme. Sen bana kapını kapatırsan ben helak olurum, sen ki bana rahmet kanadını açarsan bütün dünya bir araya gelse bana bir şey yapamazlar. Ey yüce Allah’ım en sevdiğin kulun ve peygamberin o temiz pak Muhammed’in(s.a.v) hürmetine bana yardım et.Köprülü Mehmet Paşa ellerini yüzüne kapadığında kendini bütün acılarından sıyrılmış, huzurlu hissediyordu.Derken Kasım Ağa sabah namazını eda etmek için kalkmış, elinde bir ibrik ve leğen ile Köprülü’nün odasına girdi. Saygıyla selam verdikten sonra ekledi;
-Paşam nasılsınız
-Hamdolsun Kasım iyiyim.
-Sabah ezanı okundu, ben size abdest suyu getirdim, izin verirseniz size yatağınızda abdestinizi aldırayım.
-Kasım Allah senden razı olsun, Rabbim seni vesile etti de beni kurtardı. Eskiden olduğu gibi bu zor günümde de yanımdasın hakkını helal et.
-Helal olsun paşam Allah senden de razı olsun, asıl sen benim ömrüm boyu yol arkadaşım, dert ortağım oldun ve beni nice dertten ve elemden kurtardın onların yanında benim yaptıklarım bir şey değil.
– Estağfirullah, Sağolasın Kasım haydi abdestimizi alalım.
Kasım Ağa Köprülüye hasta yatağında abdestini aldırdı. Köprülü o sabah namazını yatağında kıldı.
Günler birbirini kovaladı. Köprülü Mehmet Paşa bu suikast girişimden sonra İstanbul’u terk edip Köprülü kasabasına dönmek zorunda kaldı. Bunda Kasım Ağa’nın ısrarı etkili oldu, geçici bir süre İstanbul’dan uzak kalmasında fayda faydı zira Boynuyaralı Mehmet Paşa’nın adamları Mehmet Paşayı öldürmek için fırsat kolluyordu.
Köprülü Mehmet Paşa şimdi memleketinde Vezirköprü’süne kavuşmuştu. Memleketinde ailesine kavuşup hasret giderdikten sonra geçimini çiftçilik ve Değirmencilik yaparak sağlıyordu. Kimseye minnet etmeden alnının teriyle ekmeğini kazanıyordu. İsteseydi geçmişte devlete ettiği hizmetler ve çevresini kullanarak çok daha rahat ve lüks bir hayat sürebilirdi ancak bu onun izzetine ve karakterine tersti.
Köprülü Mehmet Paşa kendisini kuvvetli hissetmeye başladığı vakit Merzifon’a gidip hem ticaret elde etmek hem de Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’yı ziyaret etmek üzere yola çıktı. Kara Mustafa Paşa Köprülü Mehmet Paşa’nın damadıydı. Kızını Mustafa Paşayla evlendirdikten sonra aralarındaki bağ kat kat artmıştı. Kızını görmeyeli uzun zaman olmuştu böylece kızıyla ve torunuyla hasret giderecekti. Merzifon’a vardığı vakit Kara Mustafa Paşa ve karısı yüzünde tebessüm kollarını açmış onu karşılıyordu. Birlikte sarılıp hasret giderdiler. Kara Mustafa Paşa Köprülü Mehmet Paşanın İstanbul’da yaşadığı kötü hadiselerden haberdardı. Yaşanan kötü hadiselerden kurtulmasına sevinmiş ancak ona yapılan bunca zulmün ardındaki sorumluların cezasız kalmasını hazmedemiyordu. Köprülü Mehmet Paşa bir haftadır Kara Mustafa Paşanın misafiri olarak Merzifon’daki tarihi ahşap konakta kalırken, İstanbul’da isyan çanları çalıyor, menfaatperest devlet adamları devleti sürekli baskı altında tutuyordu. Orduyu oluşturan yeniçeri ve sipahilerin ileri gelenleri doyumsuz isteklerine bir yenisini ekliyorlardı. İstekleri yerine getirilmezse ortalığı kan gölüne çeviriyorlar, fitnelerine bir yenisini ekliyorlardı. Osmanlı Devleti ağaların ve celali isyanlarının baskısı ve yıkıcı etkisi altında kıvranıyordu. Vaziyetin bu denli kötü olması sebebiyle Valide Turhan Sultan ve Dördüncü Mehmet devletin bu kötü gidişine dur demek amacıyla görüş almak adına Osmanlı Devletindeki sancaklara birer ferman gönderdiler. Fermanda devletin bekası ve selameti için neler yapılması gereklidir? Ne gibi ıslahat ve değişiklikler imparatorluğun yararına olur? vb sorular yer almaktaydı. Ferman sonucunda gelen fikirler değerlendirilecek ve beğenilen fikir sahipleri ödüllendirilecekti. İşte bu fermanlardan biri de Merzifonlu Kara Mustafa Paşaya ulaştı. Köprülü Mehmet Paşayla sabahlara kadar devletin selameti üzerine fikir alışverişi yaptılar. Kara Mustafa Paşa Köprülü Mehmet Paşanın fikirlerini maddeler halinde yazıp mühürleyip İstanbul’a gönderdi.
Devleti aliye fermana gelen cevapları teker teker inceliyorlardı. Vezirler içlerinde en çok beğendikleri hükümleri Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın zarfında buldular. Valide Turhan Sultan yaptığı toplantıda devletin selameti için yapılması gereken hükümleri Kasım Ağaya okuttuğu vakit:
Kasım Ağa: Devletlu Sultanım bu fikirler Kara Mustafa Paşaya ait değildir. Köprülü Mehmet Paşaya aittir. İstanbul’dan ayrılmadan önce bana yazdırdığı maddelerle bu okuduklarımız aynıdır. Lakin Köprülü Mehmet Paşa kendisini pek nazara vermeyen alçakgönüllü birisidir. Köprülü Mehmet Paşa şuan Merzifon’da Kara Mustafa Paşanın misafiridir. İzin verirseniz Köprülü Mehmet Paşayı İstanbul’a getirteyim ta ki devlete hakkıyla hizmet etsin.
Valide Turhan Sultan: Kasım Uzun zamandır düşünür dururum; karar verdim ki Köprülü Mehmet Paşa sadrazamlığa pek layıktır. Derhal haber salınız Köprülü Mehmet Paşa tez huzuruma gelsin benimle konuştuktan sonra padişahımızdan mühri şerif almak üzere destur alsın.
Kasım Ağa: Pişman olmayacaksınız sultanım, göreceksiniz ki yakında başımızdaki kara bulutlar yok olup gidecek. Ben emriniz üzerine hemen Merzifon’a haber salıyorum ta ki Köprülü tez huzurunuza gelsin.
Bu konuşmalardan sonra Merzifon’a haber salındı ve Köprülü Mehmet Paşa fermanla İstanbul’a çağrıldı. Köprülü Mehmet Paşa arada vasıtalık yapıp iyilik edenlere demiş ki;
-“Valide sultan efendimizin huzuruna tarafımızdan doğrudan doğruya arzolunacak birkaç husus vardır. Eğer o şartlara riayet etmeği taahhüd buyururlarsa ben dahi bu güç hizmetin yapılmasını üzerime alırım.”
Köprülü Mehmet Paşa gelen emir üzerine İstanbul’a yola çıktı. İstanbul’a vardığında onu değerli dostu Kasım Ağa karşıladı. Yeniçeri ağasının değiştirildiği gün ikindiden sonra baltacılardan biri gelip Köprülü Mehmet Paşa’yı gizlice padişahın sarayında kızlarağası odasına, oradan kızlarağası önüne düşüp devletlu valide sultan hazretlerinin huzuruna getirdiler.
Artık bugün valide sultan, milletin kaderini idare edecek güvenilir ve saygın bir simaya devlet işlerini bırakacaktı. Turhan Sultan, valide dairesinin süslü bir odasına oturmuş, Köprülü’nün gelmesini bekliyordu. Bu oda sarayın arkasında geniş bir taşlığa bakıyordu. Odanın duvarları çiçekler ve çinilerle süslüydü. Duvarlarına yağlı boya tablolarla süslenmiş, pencerelerin üst kısımlarına takılan renkli ve yaldızlı camlar odaya kasvetli bir boşluk vermişti. Oda kırmızı ve göz alıcı renklerle boyanmış, yaldızların parlaklığı, sedef kakma dolapların zarafeti, odaya başka bir letafet vermişti. Valide Sultan dalgın bakışlarını etrafına gezdirdiği sırada idi ki, Köprülü Mehmet Paşa önünde kızlar ağası,yüksek ve beyaz başlığı, nurlu ve sevimli simasıyla içeriye girmiş, Turhan Sultan’ın önünde hürmet ve saygıyla yer öpmüş,iltifata mazhar olmuştu. Valide Sultan, devletin kaderi ellerine bırakılacak zata duygulu nazarlarla baktıktan sonra:
-Paşa! Hoşgeldin. deyu buyuruldukta,devletinin ve ömrünün uzamasına dua eder.Sonra:
-Şevketlu herkesin sığındığı padişah hazretleri size sadrazamlık mührünü ihsan buyurmak murad eder. Din ve devlete, istenilen hizmetin hakkından gelebilir misin?
Köprülü Mehmet Paşa: Devletlu Sultanım din ve devlete canım fedadır. Saltanatı aliyyeden birkaç şartlar ile himmet ve lütuf buyurulursa inşaallahu taala padişahın devletinde her iş gerektiği gibi görülmek umulur,dedi.
Valide Turhan Sultan-O şartlar nedir? buyurdular.
Köprülü Mehmet Paşa: Müsaade olunursa arzedeyim.
Valide Turhan Sultan: Her ne arzedersen müsaade olunur! Sözünü üç kere tekrar buyurdular. Köprülü Mehmet Paşa yiğitçe söze başlayıp:
-“Devletlu padişahım! Evvela huzuru hümayuna her ne telhis edersem icra olunup aksi yapılmaya. İkincisi en küçükten en büyüğe kadar mansıplar, memuriyetler ve rütbelerin verilmesi hususunda kati’yyen hiç bir taraftan tavsiye ve şefaatla bu kullarına ısrar buyurulmaya ki, padişahımın devletine en faydalı olan devlet adamlarını kullanmak kabil ola. Çünkü “El’afat tetevelledü mineş-şefaat”yani (afetler,şefaatlerden doğar)anlamınca,ihtilallerin sebebi, yerinde olmayan şefaatlardır.
Üçüncüsü, vezirlerden ve vükeladan birini, ya parasına rağbet ederek, yahut iyi itikadı yüzünden ortak yerine koyup, bu kullarının istiklali zedelenmeye..
Dördüncüsü, bu kulları hakkında arz sahibi olan münafıklara söz fırsatı verilmeye..Çünkü herkes, devletten hisse almak ister. Herkesi memnun etmek mümkün değildir. Bu yüzden sadrazamların hasedeileri ve düşmanları çok olur.Halkın hücumunu kesip, fesadı def’etmek içün kötüleme kapusunu kapamaktan başka çare yoktur.
Bu dört şarta riayet ile müsaade buyurulursa Allah’ın yardımı ile ve duanızın berekatiyle sadrazamlık hizmetinin hakkından gelmek mümkündür.” deyip sözü bitirdi. Devletlu valide sultan hazretleri hak sözü kabul edip:
-Vallahülazim bu ricalarına müsaade olunur.
Sözünü üç kere tekrar buyurdular. Oradan yer öpüp çıkarak evine geldi.Ertesi gün ki zilkade ayının yirmi beşinci Cuma günü idi.(Köprülü 26 zilkaade 1066(15 eylül 1656) tarihinde sadrazam oldu.
Böylece Valide Turhan Sultandan alınan onay sonrasında Köprülü Mehmet Paşa padişah huzuruna davet olunup Cuma namazında, Hatip minberde iken, sadrazamlık mührü kendine verildi.Ve evvelce bildirilmiş olan dört şartı padişah hazretleri bir bir ifade etti. O sırada padişah on beş yaşında bir delikanlı idi. Tahta oturduğun sekiz yaşında olan padişah yedi yıl içinde değiştirilen onca sadrazam sonunda sorunların düzelmemesinden müzdaripti.
Köprülü Osmanlı hakanının önünde saygılı vaziyet almış, genç padişahın sözlerini dinliyordu. Dördüncü Mehmed gür bir sesle:
-İşte, bu şartlara riayet olunmak üzere seni müstakil olarak vezir eyledim. Göreyim seni, nice hizmet edersin! diye deyu padişahca hayır dua ile sevindirdiler. Köprülü Mehmet Paşa dahi ağlayıp inci tanesi gibi gözyaşları, nurlu sakalları üzerine dökülerek:
-Şevketlü,kerametlu padişahım! Hak taala ömrü devletinizi devamlı eyleye..Doğrulukla mübarek hizmetinizde kudretimi sarf ve uğrunda canımı feda ederim. Devletlü padişahımızın yüksek himmeti ve hayır duası berekatiyle Hak taala Tevfik ihsan eyleye!
deyu yer öpüp çıkıp sarayına geldi.O vakit müneccimbaşı bulunan, Köprülü’ye mührü şerifin verilmesi için o Cuma günü öğle üzeri vaktini seçmiş.Hak budur ki vakit seçmek böyle gerektir.O vaktin talihi ve ahkamından birkaç kelimeler ile yadigar olmak içün kendi tecrübeleri mecmuasından buraya nakil ve yazılması münasip görülmüştür.
“Sahi-i aşir-i utarid aşirde şerefinde ve Zühre dahi aşirde..Lakin muhterik istiklal üzere mutasarrıf olur.Sahib-i beyt-i a’da merihdir.Aşirde iken şua’altında hükmünde dest ve mala a’da ve hasedcilerin bazı mertebe zuhuru hatırı tekdir eder. Fakat ezilip galebe edemezler. Ve ikinci sehmülgaybde hazine-i amireyi tamir edüp pek çok para biriktirirler. Sehmüssaade beytürrecada sahibi şerefi Zühal aşirde ekseri hususta arzularına göre iş görüp mani ve mezahim istilamından asude olalar.Sehmüssaade hanesinin sahibi şerefi zuhaldir.Sehmüssaadeye gelince aralarında otuz derece var.Vezirlik müddetleri otuz sene olmak icap eder.Lakin talih sahibi müşteri sabi’de vebalinde ve ay sahibi beyt mevt aralarında altmış dört derecedir. Ve hem talihin ve talih sahibinin seyirleri dahi beş seneden sonra terbi-i nahse vardığı ve sahib-i beyt-i mevt kahırdan dahi o mahalden ikisine de nazar ve ittisali bu manayı müeyyed olmakla altmış dört ay geçince hastalık hücumu sebebiyle keşiş hükmünün eseri zuhur etmez ise sadrazamlık müddetleri uzamak mümkündür.” demiş.
(Hakikatta merkum müneccim bu seçmede ve bu ahkamda isabet eylemiştir. Ancak sadrazamlığı otuz seneye varmayıp beş sene geçince kutu’hükmü Allah’ın emri ile yerini bulup hastalanarak vefat etmiştir.Tarihçi Naima)
Köprülü Mehmet Paşa padişahtan mühri şerif alıp yeni sadrazam olduğunda İstanbul’daki isyancıların liderleri başlarında patlayacak bombalardan habersiz entrikalarına devam ediyorlardı.
DEVAM EDECEK….