HALEB VALİSİ CELALİ HASAN PAŞANIN BAŞKALDIRMASI VE CELALİ İSYANLARININ AHVALİ VE SONU

Abaza Hasan paşa aslında sipahilerden olub, kötü huylu şaki zulme ve fesada mail olub, para toplamak için memleket reayasına reva gördüğü eziyet ve zulüm kısaltılarak bile yazılmak icabetse mufassal bir kitab olurdu.

Padişah Dördüncü Mehmed daha büluğ çağına varmadan tahta geçmiş olduğundan, saltanata ortak olmak isteyen haris kimselerin hücumu ve bunların fikirlerinin birbirine uymaması yüzünden söz, askere düşmüş, böyle olunca da sadrazamlar birbiri ardı sıra az zamanda değiştiilmekle devlet nizamına bozukluk gelmişti. Osmanlı ülkesinde iş başında olan zalimler ve hakimler her biri birer türlü ve fesad üzere olup onbin kuruş mirisi olan hizmetten yirmi bin kuruş almak ve elli bin olandan birkaç mislini tamamlamak için halka yaptıkları zulmün had ve hesabı yoktu.

Herbirinin yanına toplanan sarıca ve sekban köy ve kasabaları viran ve yağma edip, memleket kadıları ve vilayet hakimleri dahi mansıblarını rüşvet ile aldıklarından bir bakıma kendileri de çöplendiklerinden müsaade ederlerdi. O taraflardan ümidini kesenler İstanbul’a getirilmesine padişah fermanı çıkınca adı geçen şaki birinin koltuğuna sığınıp, fukaradan cebren ve kahren aldığı para ve eşyadan hediyeler gönderir ve icab edenlere verilirdi. Bunun üzerine” yüzünüz ak ve kılıcınız keskin ve berrak olsun. İşe yarar adam olunca sizin gibi olmak gerektir.” Deyip bin aferin ile o şakiye sahip çıkarlar ve yerinde bıraktırırlardı. Bu şekilde yerinde bırakıldığına dair emir ve beratları gönderilince, bu şakiler tamamen korkuyu terk edip eskisinden kat kat fazla zulüm yapmaya başlarlardı.

Artık tamamen ümidini kesen fukara ise varını yoğunu tamamen teslim ettikten sonra çoluk çocuğu ile yurtlarını terk edip her biri bir tarafa dağılır, mamur köyler ve meşhur kasabalar harap ve baykuş ve kargalara mekan olurlardı.Bu zalim kişiler kendi hükmettikleri vilayetlerinde artık halktan alınacak bir şey kalmayınca başk kasabalarda oturan zengin ve mal sahibi olan birini haber alır almaz, dört beşyüz kadar kadar sarıca ve sekban ile bir kötü huylu zalimi gönderip bir olmayacak suç atarak zavallının evini köyünü yağma ettirip, bir müddet de bu suretle para toplamaya başlamışlardı.

Birbiri ardı sıra sefere gelmeleri için gelen padişah emirlerinden can kaygısına düşüp, etrafa olan rezilleri ve eşkıyayı toplayıp İbşir paşa gibi asker taifesini de çağırıp yanına topladı.

Köprülü Mehmet Paşa, boğaz seferinden Edirne’ye gelinceye kadar ve Edirne’de seferden sebepsiz yüz çevirenleri ve zabitlerine itaat etmeyen edepsizleri ve meşhur zorbaları yavaş yavaş yakalayıp katletmeye başladı. Şöyle ki, Tunca Nehri’nin kenarı insan gövdesiyle doldu. Bu yüzden halkın içine korku düşüp askerden veya başka kimselerden kendinden şüphesi ve eski bir suçu olanlar, umumiyetiyle kaçıp Abaza Hasan paşa yanına toplandılar.

Anadolu’da olan askerden de o halde olanlar, canlarını kurtarmak için Abaza Hasan’ın topluluğuna katıldılar. Anadolu hakimlerinden devlet haini olup da kendisine uyan beyler ve vezirler ile haberleşip İbşir paşanın kötü geleneğini örnek alarak Konya sahrasında toplanmaya karar vermişti. Şam valisi olan Tayyarzade vezir Ahmet paşa ve Anadolu beylerbeyi Can Mirza paşa ve bunlardan başka on beşten fazla tayin olunmuş veya azlolunmuş beylerbeyiler, hizmetlerinde olan sarıca ve sekbandan başka Anadolu memleketlerinde olan fesatçı aşağılık kimseleri toplayıp günden düne sayıları artıp, damla iken Nil, ark iken sel olup otuz binden fazla eşkıya Konya sahrasında toplandılar. Bu aralıkta acele olarak seferi hümayuna gelip katılmaları hususunda  devlet tarafından acele emirler ve sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’dan mektuplar geldikçe, emre uyacaklarına ve itaatına dair cevapları havi cevaplar gönderip:

-“Sadetlü sultanım, işte toplanan asker ile bu kulunuz dahi yetişmek üzereyim!”

Diye devleti kandırırdı. Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa gördü ki harman vakti oldu, Abaza Hasan paşa tarafından gelip giden yok, dimağının fesadda olduğunu anlayıp:

-“Öğünsün düşman öğünsün, eğer kalursa yanına!”

Deyip Hicri 1068 senesi ramazan ayında(Miladi 1657 Haziran ayında) mevcut olan askerle Edirne’den hareket ve Erdel tarafına gitmişti.

Abaza Hasan paşa ve diğer eşkıya da hepsi gelip erişince birkaç gün Konya’da durup tamamen geldiklerinde, sefere gitmek hususunu gitmek için toplandılar. Kendileri için karlı olan şekilde hareket olunmak üzere dedikodulardan sonra şuna karar verdiler ki:

-“Devleti aliyyede yüksek makamlara ve ileri rütbelere hangi yoldan ulaşdığımızı anlatmağa lüzum yok. Devleti aliye tarafından her birimizin hakkından gelinmek düşüncesi mühim işlerden olub, Girid seferi bunalımı yüzünden ihmal şeklinde geriye bırakılmak icabetmiştir. Kökümüzün kazınması husussunda padişahın kafasında yer ettiğine şüphe yoktur. Türlü türlü şekillerle ortadan kaldırılmamamız için askeri silahlandırmak ve hazine sarfetmek icab etmekle tavşan uykusuna yatırılıp avlanmamıza fırsat arayıcılardır. Halen sadrazam olan devletlü, padişahın arzusuna uygun hareket edip, zulüm ve fesad ehlinin def’i adiyle şimdiye kadar sayısız kimseyi kılıçtan geçirdiği malumdur. Sefer bahanesiyle ele geçirmek istedikleri bu kadar kimse Rumeli’ne geçip zahmetsizce ellerine geçirince, ayağıyla gelmiş av olarak birer birer hepimizi intikam kemendine yakalayıp, siyaset kılıcı ile katl ve idam edeceklerinden şüphe yoktur. Böyle bela denizine düşenlerin kurtuluş sahiline ulaşmaları nasıl mümkün ve padişahın kılıcından baş ve can kurtarmak nasıl tasavvur olunabilir? Halen Tayyar oğlu memleket vezirleri arasında isabetli rey ile tanınmış ve atalarından biri vezir oğlu vezir ve hanuman sahibidir. Sadrazamlık mührünün Tayyar oğluna verilmesi hususu, toplanmış bulunan vezirler, beyler,zabitler ve askerin ittifakıyla padişah katına arz ve mahzar olunsun! Müsaade buyrulup Tayyar oğlunu sadrazamlığa tayin ederlerse hangi tarafa gitmemizi emrederlerse hepimiz yola düşüp din ve devlet hizmetinde paçaları sıvayıp, padişahın uğrunda can ve baş feda etmekten kaçmayız. Ve illa mademki işlerin idaresi halen sadrazamlık mevkiinde oturan Mehmet Paşa’nın elinde oldukça sefer için o tarafa bir adım bile hareket etmek imkansızdır.”

Diye dedikodu ettiklerinden sonuçsuz tedbirleri kendilerince faydalı görülmekle bu hususların kuvvetlendirilmesi için ahde yeminlerini iman tazeleyerek perçinlenmiş diye İstanbul’a bildirmeye karar vermişlerdir. O sırada iktidarı yüksek padişah tarafından hatt-ı hümayun ile boştancılar hasekiler gelip, hatt-ı hümayunun içinde:

-“Hizmet-i hümayunumuzda bu derece tembellik ve ihmale sebep nedir? Rehberi zafer olan sefere memur olan vezirler, beyler ve diğerleri, harb meydanını süsleyen askerler ile iki konağı bir edip veziri azam ve serdarı ekremimin yanında hazır olasız!”

Diye çıkan ferman ulaşınca Abaza Hasan paşa ve diğer vezirler padişah fermanına uyacaklarını bildirir kelimelerle özür dilediler ve:

-“Gecikmenin sebebi, askerin toplanması içündür. Hepsi gelince yüz sürüyüp seferi hümayuna gideriz!” deyip itaat eder göründüler. Evvelce yemin eden fesad ehli, bir ağızdan şu şekilde maksadlarını açıkladılar ki:

-“Halen veziri azam olan devletlü ile (Köprülü ile) padişaha hizmet içün hareket olunmak imkansızdır. Köprülü ile birlikte gitmemiz teklifi beyhude bir hayaldir. Veziri azam olalıdan beri bu kadar bin yeniçeri, sipahi, beyler ve vezirleri günahsız olarak katlettiği içün her birimiz can korkusuna düşmüşüzdür. Vezirlik mührü başkasına lütfedilmedikçe ne paşalardan kimsenin gitmesine izin veririz ve ne de asker taifesinden birimizin o tarafa gitmesi tasavvur olunabilir.”

Diye iddialarını bildirdiler. Ve müsaade olunmadığı takdirde itaattan ve boyun eğmekten yüz çevireceklerini söylediler. Ve bu şekilde padişah katına ve devlet erkanı tarafına mektuplar yazılıp bütün beyler ve asker başbuğları dahi arz ve mazharlar ile bostancıları gönderdiler. Fesadcı maksadları padişaha ulaşınca kolaylıkla def’olunmaları için seferi hümayuna gelmelerinden vazgeçilip Bağdat şehrinin muhafazasına gitmeleri için hatt-ı hümayun çıkıp, dergahı ali kapucu başılarından Sancaklı oğlu Hasan ağa ile gönderdiler. Asilerin yanına varınca tamamen isyan ettiklerini bildiren sözlere cür’et edip:

-“Veziri azam katlolunmadıkça ne sefere ve ne de fermanları olan tarafa gitmek mümkün değildir. On beş güne değin kesin cevabı bekliyoruz. Müsaade olunursa ne ala, ve illa biz de bildiğimiz gibi hareket ederiz!”

Diye Hasan ağayı yollayıp kendileri de güruhlarıyla Bursa üzerine doğru yürümüşlerdi. Toplu bulunan eşkıya, eski adetleri üzere memleketleri tahrip etmek adetleri ve alemi tahrip etmek iktizası olmakla etrafı yağma ve zarar vermek için izin istediklerinde Abaza Hasan paşa ve diğer paşalar İstanbul tarafından tamamen ümidlerini kesmeyip anlaşmak imkanı düşüncesinde olduklarından açıktan açığa yağmaya müsaade etmediler. Fakat fukaradan para alabilmek için başka bir hileye başvurdular:

-“Şeriat gereğince saltanat tarafını terbiye etmek içün toplanan Müslüman askerlerinin defter mucibince azıklarını varan mübaşir eliyle tamam olarak gönderesiz!” diye buyrultular yazdırıp Osmanlı ülkesinden olan meşhur kasabalara gönderdiler. Bu suretle onar bin, yirmişer bin kuruş tahsil olunup levendlere ve eşkıyaya taksim olunurdu. Eşkıya güruhunun Bursa dolaylarında indikleri padişah tarafından duyulunca, padişah katında kaymakam olan vezir Topal Sarı Kenan paşa, padişahın istediği gibi hizmet edemediği için o makamdan alınmıştı. Şevval ayının on beşinci günü Bursa muhafazası ile gönderildi. Yerine valide sultan hazretlerinin kethüdası olan eski defterdar Ali ağa vezirlikle rikabı mümayun kaymakamı tayin olunarak kürklü hil’at giydirildi.Bu sırada eşkıya tarafından tekrar fasid sözlerini havl arz ve mazharlar ile Bursa kadısı Haşim-zade ve Bursa ayanından bazı kimseleri ister istemez tayin edip, yanlarına söz bilir, kethüda vekillerinden ve asker tarafından bazı ihtiyarlar koşuşup devlet katına gönderdiler.Kaymakam Ali paşa tarafından padişaha bildirilince padişah gelen adamları huzuruna getirtip:

-Sizi kim gönderdi? Diye sorduklarında onlar da:

-Abaza Hasan paşa kulunuz ile yanında olan kullarınız gönderdi.diye cevap verdiklerinde padişah adı geçenleri gazapla azarlayıp:

-Haşa!Onlar benim kullarım değildir!Onlar şeytanın kullarıdır. Leh kralı kafir iken bu büyük gazaya imdad eyledi.Bunlar iman sahibi ve İslam birliğine inanmış ve padişah kuluyuz derler. Din ehline ve İslam ehline layık olan bu mudur ki şeytanın vesvesesi ile başı korkusuna düşüp, bu kadar adamı kendine uydurup nimeti inkar eyleye…Bundan evvel affedildiğine aman verildiğine dair hat gönderdim. Bu fasid fikirden vazgeçip bu taraflara gelmekten korkarlarsa Bağdad muhafazasına varsunlar, yahut topluluklarını dağıtıp herkes memuriyetine gitsin. Sadrazam azlolunacak zaman değildir dedim. Bundan sonra padişaha itaat etmemek Müslümanlık mıdır? Allah ile ahdim olsun,bundan sonra katliam ile hepsini siyaset kılıcından geçirip bir tekini dahi bu dünyada sağ komam! Ve sizleri de katlederim. Fakat elçiye zeval yoktur. Varın yıkılın gidin!

Diye cevap verildi.Yüksek rütbeli kadılar Bursa kadısı Haşim-zade iki tarafın arasını düzeltmek niyetiyle ve Bursa üzerine gelen eşkıyanın ısrarıyla geldiğine dair özrü kabul edilmeyip padişahın gazabına uğradığından katli ferman buyurulmuştu. Fakat temiz sülalesine riayet edilerek azledilmesiyle yetinildi.

Hatt-ı hümayunla Abaza Hasan paşaya varıp anların arz ve mazharlarıyla gelen kapucu başı Hasan ağa ki eşkıya topluluğunun çokluğunu ve vezirin azli hususunda ittifakla hareketlerini gördüğü gibi padişaha arzedip”Köprülü arzolunmadıkça bu fitnenin def’edilmesi imkansızdır.”demişti.

 

Eşkıya tarafından tekrar tekrar gelen evzak adı geçen kapucu başı Hasan ağaya verilip:

-“Olup biteni var sadrazama gördüğün gibi bildir!”

Diyerek ferman olundu ve bir mühürlü hatt-ı şerifle veziri azam tarafına acele olarak gönderildi.Veziri azam Köprülü Mehmet Paşa harp yerine yakın bir yerde, hatt-ı hümayun ile Celalilerin kağıtları kapucu başı, Sancak oğlu Hasan ağa eliyle ulaşınca ahvalini öğrenip karışıklığa sebeb olur düşüncesiyle durumu askerden önce gizledi.

Seferde kendi ile beraber olan yeniçeri ve sipahi zabitlerini ve ihtiyarlarını toplayıp, eşkıyanın ayaklanmasını ve ne yapılması gerektiğini konuştuktan sonra her ocaktan birer adam seçip arz ve mazharlar ile padişahın huzuruna ve Abaza paşa yanında olan asker taifesine yolladılar.Arz ve mazharlarında yazılan bu idi ki:

-“İman ehli ve İslam iseniz bu tarafa gelesiz! Din uğruna gaza ve cihad edüp kafirlere kılıç vuralım.Eğer bundan sonra inadınızda ısrar edüb gelmezseniz, inşallah bu tarafta Cenabı Hak fetih ve futuh nasib ettikte, Allah ile ahdimiz olsun ta üzerinize varub haklarınızdan gelmedikçe kılıcımızı kınına koymayalım!”

İslam askeri tarafından gönderilen adamlar padişah huzuruna gelip, asker güruhunun sözlerinin neticesini ifade ettikten sonra Abaza Hasan topluluğuna gidip, onun yanında olan kul taifesine arz ve mazharı tebliğ ettiler. Hasan paşa bu meseleden haberdar olunca İstanbul tarafından ümidini kesip:

-“Mademki sözümüz geçmedi, bundan sonra bizi dahi Acem şahı gibi kavi düşman bilsünler!Bundan sonra Rumeli onların, Anadolu bizim olsun!Bildiklerinden kalmasunlar!” diye küstahça saçmalamaya başladı ve korkusuz olarak Bursa etrafını istila ettiler. Beyleri seferde bulunan eyalet ve sancakları yanında olan beklere verip,”cihan padişahını şer ile uyarmak ve vükelasını terbiye için toplanan askere zahire” diye kol kol buyrultular göndererek para toplamaya ve devlet adamlarına azab vermeğe cür’ete başladılar.

Kendi topluluklarında bulunmayıp padişah hizmetinde bulunmak için sefere giden sipahi ve yeniçeilerin çoluk çocuğundan birer miktar akçe alıp sonra teftiş için gelenleri kabahatli tutmamak üzerine ellerine mühürlü kağıtlar verdiler.Sözün kısası, eşkıyanın fesad ateşinin kolaylıkla söndürülemeyeceği iktidar sahibi padişah tarafından anlaşıldıkça, sözü kılıca bırakmak daha doğru, büyüğü ve küçüğünün belaya uğratılması tedbirine başlandı.

-“Padişaha tahakküm etmek istedikleri içün demleri heder(kanlarının akıtılması)ve Müslüman askerleri, kafirlerle gazaya memur iken fesadı kışkırtarak sefere gidişe mani olanlar kafirden daha şiddetli kafirdir.”

Diye fetva verildi. Ve bu fetvanın İstanbul’da olanı değerli bilginler ve muhterem Fadılların, imza etmeleri için kaymakama gönderildi. İmzadan sonra suretleri çıkarılıp, bütün halkı ayaklandırma emirleri ile etrafa gönderildi.Bağdat muhafazasına tayin olunan Diyarbekir valisi vezir Murtaza paşaya seraskerlik fermanı gönderildi. Bütün Kürdistan beyleri, Diyarbekir ve Erzurum askerleri memur olup,Haleb eyaleti Edirneli Suhte Mahmud paşaya verilerek içel askeri ile hazır ve adı geçen serdar ile alelacele kötü hareketli eşkıyanın kökünün kazınması için gitmeleri tenbih olundu.Osmanlı ülkesinden olan kaleleri ve kasabaları muhafaza azami gayret sarfetmeleri için birbir üstüne emirler gönderildi.

Velhasıl padişah sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’yı himaye hususunda o derece sertlik ve metanet gösterdiler ki, padişah huzurunda sadrazamın sözüne karşı kimsenin bir söz söylemeye cesareti kalmamış idi. Devlet erkanı ve alt tabaka halkın çoğu sadrazamın kahr kılıcı ile başlarına bela olmasına korktukları için ortadan kalkmasını gözlerlerdi. Abaza Hasan cemiyetinin muvaffak olmasını bin can ile istiyorlardı. Fakat padişahın kılıcından korktuklarından veziri azam Köprülü Mehmet Paşa aleyhine bir söz söylemeğe muktedir değillerdi.Hatta Bursa muhafazasına giden Kenan paşa, Köprülü tarafında olmayıp, padişahın gözünden de düştüğü için ümitsiz olup Bursa’ya varınca eşkıya ile muharebe ve şehri muhafaza için şehirliden pek çok barut ve kurşun ve levendleri için mal ve zahire ve çok miktarda harçlık toplayıp, gizlice Hasan paşa ile mektuplaştı. Geceleyin barut,kurşun ve zahire gönderip eşkıyaya yardım ettiğini Bursa halkı duyup ayaklanacakları sırada Hasan paşadan davet mektubu geldi.Kenan paşa da eşkıyaya uymayı canına mihnet bilip kendi adamları ve askeriyle varıp Abaza Hasan cemiyetine katıldı. Topladığı barut, kurşun ve mühimmatı hediye etti.Kenan paşanın katılması eşkıyanın kuvvetlenmesine sebeb oldu. Bursa etrafında korkusuzca yerleştiler.O sırada Çavuşoğlu Mehmed paşa asker toplayıp Gemlik muhafazasına memur olmuştu. Mudanya’ya varıp birkaç Hasan paşalıyı katleyledi.Hasan paşa bu haberi alınca üzerine çok miktarda levend asker gönderdi.Karşı koymaya imkan olmamakla Çavuşoğlu kadırgaya binip Mudanya’ya ayrıldı.ve ahvali padişah katına arzeyledi.Sipahi ağalığından Konakcı Ali paşaya Anadolu eyaleti verilip serdar Murtaza paşa gelinceye kadar o hududu muhafazaya memur oldu.Edirne bostancıbaşılığından İstanbul Kaymakamı Kırkayak dedikleri Sinan paşaya Üsküdar muhafazası ferman buyuruldu. Fermana itaat için çaresiz çalısıp Üsküdar’a geçti. Metrisler kazdırıp, toplar koyup, İstanbul’da olan oturak ve kurucu ve kapu ortasında olan vazifelileri metrise soktu.

Sözün kısası, eşkıyanın cemiyeti günden güne kuvvet bulup şer ve fesadları korkusundan yollar kesilmiş, Osmanlı memleketleri umumiyetle muhasarada ve kapalı, Bursa’dan beri tarafta sahilde olan kasaba ve köy ahalisi, Üsküdar’a gelinceye kadar çoğu elbise ve ağırlıklarını İstanbul’a geçirdi. Eşkıya hücumu korkusundan bağlarını vakitsiz bozdurup türlü zarara uğrattılar.

Her gün bir haber gelirdi. Falan gelmişler, falan yeri vurmuşlar diye yalan yanlış çıkararak, bundan halk huzursuz idi. Gariblik buradadır ki, zabtı rabttan hoşlanmayan müfsidler, alemin karmakarışık olmasını isteyen yağmacı uygunsuzlar, bu meselenin çıkışını fırsat bilip eşkıyanın ortadan kaldırılması ve düzeltme hususunda gayretinden dolayı veziri azamı halkın çoğu Abaza Hasan’ın kazanmasını isterdi.Hatta bazı vaiz efendiler ve şeyhlerden nice kimseler:

-Hasan paşa sahibi zuhurdur ve onbirinci asırda din yenilemeğe memur olan budur.Bunun yüzünden şöyle hizmet ve böyle işler zuhur edecektir.

Diye halkın ağzına söz verip İstanbul şehrini dedikodu ile doldurdular.Şöyle ki, Abaza Hasan’ın bu derece taşkınlık edip şiddetlendikten sonra dağılmasının imkansız olduğu herkesçe anlaşılmıştı.Köprülü Mehmet Paşa’ya kırılmış ve huzursuz olan devlet adamları ve diğer halk dahi bu dedikodudan gizlice memnun olup Abaza Hasan’ın üstün gelmesi için dua ederlerdi.

Padişah hazretleri halkın bu derece celaliler tarafına dönmesini ve sadrazamdan nefretini görüp veziri azama fazla muhabbetlerinden dolayı bir hatt-ı hümayun yazdılar ve dediler ki:

-Benim lalam!Abaza Hasan dedikleri şakinin hakkında bütün halkı askere çağırdım.Fesat cemiyeti gittikçe artmaktadır.İşlere düzen vermeğe hased edüb senden memnun olmadıkları içün halkın çoğu eşkıya tarafına meyillidir.Kolaylıkla def’edilemez, ihmal götürmez iştir.Halen memur olduğun işlerden ve kale fethinden bu belanın def’i daha ehemmiyetlidir.Sadrazamlık mührüm sana lazım ise geciktirmeyip ve beklemeyip bir gün evvel gelesin.”

Diye bir mahrem askeriyle gönderdiler. Padişahın İstanbul’a dönüşü kararlaştırılmış olmakla, muharrem ayının üçüncü günü ışık saçan tuğ çıkıp, beşinci Perşembe günü otağı hümayun Solakçeşme yakınına kuruldu. Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa da padişahın fermanı gereğince Yanova fethinden son o taraflarda durmayıp, askeri geriden gelmek üzere kendisi, üstün gelen asker ile süratle rikabı hümayuna dönüp ve Yanova altından yirminci günde gelip 1658 yılında muharrem ayının on dördüncü günün Edirne’ye girdi ve padişahın huzuruna çıktı. Samur kürklü hil’at ile padişah tarafından iltifat edildi. Ertesi gün ki, Pazar günü acaib alaylar tertip olunup padişah hazretleri muhteşem otağlarına indiler.

Müşavere Divanı:

On yedinci Salı günü otağı hümayunda, padişahın çadırında ayak divanı oldu. Padişahın huzurunda büyük vezirler, şeyhülislam efendi, kazasker efendiler, yeniçeri ağası, bölük ağaları ve bütün asker büyükleri toplandı.Sonra otağ açılıp padişah taht üzerine haşmet ile oturmuşlar idi. Asker taifelerine hitap edip:

-Kullarım!Abaza Hasan dedikleri mel’un emrime boyun eğmeyip bu mübarek senede yapılan gazaya engel olub kafirlere yardım etmekle asi olduğunu meydana vurdu ve bir alay eşkıyayı başına toplayıp, Anadolu memleketlerini yağma ile fesada verdi. Üzerine seferim vardır. Gitmenizi arzu ediyorum, gider misiniz?

diye buyurduklarında hep bir ağızdan:

-Allahu Teala ömrü saltanatınızı uzun etsün! Uğrunuzda can ve başımız fedadır. Giderüz ve sözümüzde dururuz. Ta haklarından gelinmedikçe kılıçlarımızı kınına koymayız. Fakat padişahımızdan rica ederiz ki vehim ve korkularından dolayı Abaza Hasan’ın topluluğuna katılan yeniçeri ve sipahi kullarınızın suçları afv buyurula! Üzerlerine varıldığı vakit, itaat edenler affoluna. Ondan sonra inad edüb o tarafta kalanlar bizden değildir. hepsinin cezaları verilsin!.

dediler, padişah ise ricalarını kabul edip memnun oldular. Fakat işi sağlama bağlamak için, fetvanın duyurulmasını temin maksadıyla sadrazam tarafından daha evvelinden öğretilen Zağarcı başı Süleyman ağa ve bazı ocak ihtiyarları söze gelip:

-Onlar da bizim gibi Müslüman ve Allah’ın birliğini tasdik eder geçinirler.Ordularında ezan okunup beş vakit namaz kılınır.Harb sırasında bizden ölen ve öldürülenlerin hali ne olur?

dedikleri vakit, şeyhülislam Bolevi Mustafa efendinin Abaza hakkında verdiği fetva, divan meydanında yüksek sesle okundu. hepsi işittik ve itaat ettik deyip, Abaza Hasan ve yanında toplanmış olan eşkıyanın haklarından gelinmedikçe İslam askerinin silahlarından ayrılmamak ve padişah alayından dağılmamak üzere yaptıkları ahid ve yeminleri yazılıp senede bağlandıktan sonra hepsi dağıldı. Bolevi efendinin Abaza Hasan hakkında verdiği fetva, huruc-i alessultan(padişah üzerine baş kaldırmak) ve fesada çalışmak meselesine dayanıyordu. O şekildeki zalim ve müfsidlerin kanının dökülmesinin mübah olduğuna dair sadrazamın eline verdiği fetvada, Fetavay-ı Beyaziyyede, siyer kitaplarında ve fukaha sözlerinden:

-“Fetret günlerinde zalim ve asilerin avanelerinin katli mübahtır, çünkü onlar yeryüzünde fesad için çalışırlar...”sözünü yazmıştı.

Valide Sultan hazretleri cumartesi günü Edirne’den arabalarla hareket edip yollarda onların muhafaza edilmeleri, kethüdaları olan rikabı hümayun kaymakamlığından ayrılan Ali paşaya ferman olunmuştu.

Yirmikinci Pazar gününde padişah orduyu hümayun ile Solakçeşmesi’nden hareket ederek İstanbul’a doğru yola çıktılar.Haleb eyaleti bundan evvel padişah fermanı fermanı ile Suhte Mahmud paşaya verilip, Abaza Hasan paşanın damadı Hamamcı oğlunu bin kadar levend ile mütesellim yapmıştı. Mahmut paşanın mütesellimi Haleb’e varınca Haleb ahalisi vilayeti teslim ettirmediklerinden Hamamcı oğlu geceleyin Haleb’den çıkıp gitmişti. Haleb fermanını, Suhte Mahmud paşaya götüren bostancı, bu sıralarda orduyu hümayuna gelip Mahmud paşa tarafından padişaha gönderilen mektubu darüssaade ağası Mehmet ağaya teslim etti. kendi aklınca vakıf olduğu haltıyatı, sözle de anlattıktan sonra Köprülü Mehmet Paşa’ya ait olan mektubu kendisi götürüp teslim eyledi. Veziri azam Köprülü bostancıya biraz söyletti. O da:

-“Sultanım, Anadolu elden gitti! Murtaza paşa, Mahmud paşa ve diğer paşalar Hasan paşaya karşı koyamazlar. Bu bazu kuvvetiyle def’olunacak iş değildir.Buna beri taraftan başka bir çare bulunmalıdır!.”

diyerek yaygarayı bastı. Esasen sadrazamla buluşmadan evvel, darüssaade ağası ile görüşüp padişahın mektubunu ona verdiği için suçu affedilir gibi değil iken bu söylediği sözün neticesi de “veziri azam sadrazamlık makamından gitmedikçe iş bitmez” manasına geldiğini fark edemeyip, zavallı ahmak kendi diliyle kendi kuyusunu kazmış oldu.Veziri azam kimsenin olmadığı yerde bir hoşca söyletip içinde olan sırrı anladıktan sonra çavuş başıya işaret etti.Bostancıya götürüp çadırın arka kapısında boğdular.

“Fesad ve ihtilale sebeb olacak hal ve sözleri görülmekle idam edilmesi icabetmekle cezası verildi.” diyerek padişaha bildirdi.Edirne’den padişahın hareketinin on birinci günü ki sefer ayının üçüncü Çarşambadır, orduyu hümayun Davud paşa sahrasına ulaştı.

İş icabı padişah hazretleri İstanbul’a girmeyip iki gün sonra otağı hümayun, padişah çadırı Kağıthane sahrasına taşındı. Tam kar yağmur günleri ve kışın en şiddetli zamanı idi. Kasım ulufesi dahi iki kıst olmak üzere Kağıthanede çıkarılarak dağıtıldı. Ulufenin dağıtılmasında sadrazam Köprülü Mehmet Paşa fazla sürat gösterip sabahtan akşama dek ve gece meşalelerle ta gece yarısına kadar ulufe dağıtılmasında acele olunup, bütün bölükler beş günde tamamlanıp defterleri kapandı. Sadrazam Köprülü, hizmetinde olan altı bölük halkından ve divan erbabı mensuplarından hazır bulunanlar ve o birkaç gün içinde yetişenler ulufelerini alıp, geride ne kadar varsa esamileri kayıtları toptan silindi. Mevacibin  yani maaşların dağıtılmasından sonra sefer ayının on altıncı günü padişah Üsküdar sahrasına indiler.Şam mansıbı Kadri paşaya ve Sivas, Kıbleli’ye, Karaman, Çatalbaş paşaya verilip mükemmel maiyet halkı ile Üsküdar’a geçirildi.

CELALİ EŞKIYASI AHVALİNİN SONU

Rehberi zafer olan seferde, Silahdar ağa hizmetinde olan Konakcı Ali ağaya Anadolu eyaleti ve Neyzen Hasan paşaya Ankara sancağı verilip evvelce gönderilmişlerdir. Yollar eşkıya tarafından tutulmuş olup, hareket imkanı olmadığından Üsküdar’da serdar olan Yusuf paşa yanında kalıp birer  mütesellim göndermişlerdi. Anadolu valisi mütesellimi bir yolunu bularak şehre girip Abaza Hasan’ın haberi olunca Can Mirza paşayı dört bin kadar eşkıya ile Kütahya üzerine gönderdi. Şehir halkı da sıkı sıkıya hazırlıklarını yapıp etrafına hendekler kazdılar. Altmış gün kadar ki iki taraftan cenk, kavga ve harb kesilmeyip her ne kadar imdad için adam gönderdiler ise de kahr ve mağlup olup, şehre giremediler.

Eşkıyaların yarısı kadarı öldürülmüş iken yine ümitlerini kesmeyip galip gelmek tamahı ve intikam arzusu ile şehir dışında beklemişlerdi. O sırada köklerinin kazınması için serdar tayin olunan Murtaza paşanın pek çok askerle Sivas taraflarına geldiği haberi duyuldu. Fitnenin kaynağı olan Abaza Hasan, Bursa üzerinden kalkıp İnegöl sahrasına yerleşmişti. Oradan hareket ile Eskişehir üzerine gitti. Etrafa dağılmış olan eşkıyanın toplanması için haber gönderdi. Bu yüzden Can Mirza dahi Kütahya’dan kalkıp, Abaza Hasan’ın yanına gitti. Böylece Kütahya halkı ve memleket fukarası şerlerinden kurtuldu.

kendisine Ankara sancağı verilen Hasan paşa da bir yolunu bularak şehre girip mütesellimini seksen kadar sarıca ve sekbanıyla katletti ve şehrin muhafazasıyla meşgul oldu.Suhte Mahmud paşanın mütesellimi de Haleb’e varıp fetvayı şerif sureti ve bütün halkın ayaklanması emri ulaşmakla, Haleb halkı fetvayı şerife itaat ederek Abaza Hasan’ın damadı ve mütesellimi Hamamcı oğlunu bin kadar levendi ile şehir dışına kovdular.

Anadolu memleketlerinde olan kaleler ve müstahkem yerler tamamen kapanıp eşkıya topluluğunda olan beylerin ve hakimlerin mütesellimlerini, birer yolunu bularak kimini öldürdüler, kimini şehirden çıkardılar. Eşkıyanın elleri altında sığınacak bir sağlam kale olmadığından, bulundukları yerde beklemeye karar verdiler. Köprülü Mehmet Paşa’ın gelişi duyulunca da saltanat tarafından tamamen ümitleri kesildi ve devletsiz başlarını bu meydanlarda yuvarlamadıkça birbirlerinden ayrılmamaları için eski ahidlerini yenilediler ve Eskişehir sahrasında cenge hazır ve şanı yüksek serdar Köprülü’nün gelişini beklediler.

Anadolu valisi olan Konakçı Ali paşa ise serdar Murtaza paşa gelinceye kadar İznik taraflarını eşkıyadan muhafaza için bazı beylerle evvelce gönderilmişti. Düşman tarafına asla ehemmiyet vermeyip şehrin etrafında olan eğlence yerlerinde eğlenmeye başladı ve av ile meşgul oldu. Halbuki “her an düşman hilelerinden gaflet olunmayıp ihmal ve gevşeklikten çekinmek lazımdır” diye nasihat oldukça “o çeşit dağınık asilere ehemmiyet vermek memleketin namusunun kırılmasına sebep olur”diyerek gaflet ve gururundan yiğitlik tavrı göstermekte idi, meğer o ihtiyar hilekar kurt Abaza Hasan dedikleri zalim fitneci Ali paşayı intikam pususuna düşürmek için tüfenkli ve hançerli dörtbin kadar asker seçip göndermiş. Bir Cuma günü halk namaz kılmakla meşgul iken gafil yatan askerin üzerine dağların tepesine bela seli gibi inince bir tek kimse dahi harekete imkan bulamayıp, ancak kaçabilenler canlarını kurtarıp, geride kalanı keskin kılıca lokma ve orduları yağma oldu.Rüstem’e benzeyen paşa ise yaralı ve müthiş bir korku içinde adamlarını ve onlara tabi olanları teselli için:

“Ger gitti ise esb-ü şütürbari ile

Bari’ye şükürler ki sebükbar olduk...”

Diyerek Bursa tarafına kaçtı.Bu sırada Murtaza paşanın büyük Konya şehrine yakın olduğu haberi kati olup Bursa tarafından da fetih ve üstünlük bayrağı, Üsküdar alanına gölge salmakla, ulufe çıktığını da işitince Abaza paşa, yanında olan arkadaşlarıyla şöyle tedbir ettiler ki,

Yanında toplu bulunan beş binden fazla sipahiyi, ulufelerini almak bahanesiyle ağır ağır orduyu hümayuna gönderdikten sonra, devlet hizmetindeki diğer yoldaşlarını da gizlice kendilerine uydurup sıkı ahid ve yemin ettirip asıl istekleri olan husus için yeminlerini kuvvetlendirip, ilk fırsatta birdenbire topluca veziri azamın(Köprülü’nün) işini bitimek...Böylece maksatlarına ulaşmak için yeniden hepsi yemin ettiler.Bu karar üzerine Abaza Hasan yanındaki sipahiler bölük bölük, guya ulufelerini almak için İstanbul tarafına gelmeye başladılar.

Köprülü Mehmet Paşa ise, sipahi ocağı işbirlikçilerinden Piri Çavuş ve Koca halife dedikleri katipler her vakit gizlice sadrazamdan bahşiş alıp, casusları idi, ocaklarında olan sırları ve haberleri en ufak noktasına kadar gizlice sadrazama yetiştirirlerdi.Şöyle ki bu iki kişinin sadrazamın adamı olduğunu hiç kimse bilmezdi. Sadrazam aralarında bir mehter vasıtasıyla bütün olup biteni bu iki kişiden öğrenirdi.Piri Çavuş ile Koca Halife, sipahi zümresinin Hasan paşa ile bu çeşit anlaşmalarını haber alıp adetleri üzere derhal veziri azama haber verdiler. Sadrazam derhal bölük katiplerini defterleri ile huzuruna getirtti. Evvelce gaza vazifesi ile memur edildikleri halde ihmal ve geciktirip Abaza Hasan cemiyetinde bulunarak İslam padişahına isyan eden sipahilerden yedi bin neferinin isimlerini kulluk defterinden kazıyıp çıkardı.Evvelce memuriyetler verilip Murtaza paşanın yanında bulunmaya memur olan paşalara tekrar tekrar padişah emirleri gönderilip;

-“Hıyanet kasdı ve fasid fikir ile Abaza Hasan paşanın ordusundan orduyu hümayun tarafına gelen sipahilerin bu tarafa gelişine mani olasız.Onlar müfsid ve celali zümresinden olduklarından padişahın defterinden isimleri silinmiştir.Öldürüp cezalarını veresiz!”

Şiddetle tenbih olundu. Bunun üzerine yollar sıkıca tutuldu. Ansızın geçen sipahileri ulufe bahanesiyle kan için kılıca lokma ettiler. Geride kalanları haber alıp kaçıncaya kadar birkaç gün içinde birçok sipahi katlolundu. Birazı da evvelce gelmekle Üsküdar’a ve İstanbul’a girmiş bulunuyorlardı. Bunların da yakalanmaları için adamlar tayin olundu. Ele geçirilenlerin, otağı hümayun yani padişah çadırı önünde kanlarını akıtıp kellelerini yere yuvarlayarak üçyüz kadar sipahi de padişah hazretlerinin gazabına uğrayıp katledildiler.Beş bin yeniçeri çektirilere konup kul kethüdası ile İzmit muhafazasına gönderildi.

Mehmet Halife Tarih-i Gılmani’sinde nakleder ki;

Abaza Hasan paşa üzerine bizzat padişahın hareketi kararlaştırılmış olduğu için saaadetlü padişahımız Üsküdar’a nakil buyurmuşlardı. Lakin sadrazam ve devletin iyiliğini isteyenler padişahın gidişini uygun görmediler. Sadrazamın gitmesi düşünülüp eski karar değiştirilmişti. Sonra bu sipahi meselesi çıkıp Hasan paşanın yanında bulunmaları suçuyla yedi bin kişinin kişinin isimleri çalınıp gelenlerin dahi yolda ve İstanbul’da bin kadarı katlolunmakla askerin kalbine dehşet ve soğukluk düştü. Ağızlarından bazı akla sığmayan sözler çıkar oldu. Mesela,

-“Sefer hizmetini yaptık. Biz bu sene tekrar bu kış içinde sefer zahmeti ne beladır!Gitmeziz!...”

derlerdi ve birçoğu:

-“Biz niçün din kardeşlerimize ve ocakdaşlarımıza kılıç çekip cenk ederiz?İki adam birbirine düşmüş onların yüzünden Allah’ın kullarının kanı dökülmek reva mıdır? Veziri azam(Köprülü) ocağımıza düşmanlık ediyor. Halen bu kadar bin adamın esamilerini çaldı(isimlerini defterden sildi) ve bu kadarını öldürttü. Gittiğimiz takdirde cenk değil veziri(Köprülü’yü) tutup Abaza Hasan paşaya teslim ederiz. İş hallolmuş olur.”

derlerdi. Ordu içinde bu çeşit yalan haberler çoğaldığı için veziri azam dahi gitmekten vazgeçti. Fakat görünüşte sefer hazırlığına ehemmiyet verip hareket eder görünürdü. Fakat bu işi Murtaza paşanın sırtına yükleyip, gitmemeğe içinden kararlı idi.DEVAM EDECEK...

KAYNAKÇA

Tarih-i Naima-Naima

Tarih-i Gılmani-Mehmed Halife

Tarih-i Raşid-Raşid Mehmed Efendi

Fezleke- Katip Çelebi

Mizanül Hak- Katip Çelebi

Evliya Çelebi Seyahatnamesi

Köprülüler-Ahmet Refik Altınay

Büyük Osmanlı Tarihi-Josebp V.Hammer


( Köprülü Mehmet Paşa-10 başlıklı yazı !!! tarafından 29.06.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu