Hz. Mevlana'nın Hayatı
Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi'nin Belh şehrinde doğmuştur.
Mevlâna'nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında "Bilginlerin Sultânı" ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahâeddin Veled'tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur.
1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü'/-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldılar. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun'u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlı iki oğlu ile Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.
Bu yıllarda Anadolunun büyük bir kısmı Selçuklu Devleti'nin egemenliği altında idi. Konya'da bu devletin baş şehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve Devletin hükümdarı Alâeddin Keykubâd idi. Alâeddin Keykubâd Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi.
Bahaeddin Veled Sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldiler. Sultan Alâeddin kendilerini muhteşem bir törenle karşıladı ve Altunapa (İplikçi) Medresesi'ni ikametlerine tahsis ettiler.
Sultânü'I-Ulemâ ölünce, talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu. Vaazları kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu.
Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems'de "mutlak kemâlin varlığını" cemalinde de "Tanrı nurlarını" görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü.
Mevlâna Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkûbî ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî'nin yerini doldurmaya çalıştılar.
Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk' ın rahmetine kavuştu. Mevlâna'nın cenaze namazını Mevlâna'nın vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevî çok sevdiği Mevlâna'yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine, Mevlâna'nın cenaze namazını Kadı Sıraceddin kıldırdı.
Hz. Mevlana'nın Deyişlerinden Örnekler:
"Sevgi (Kulluk), fikir ve manadan ibaret olsaydı, bize oruç ve namaz lüzumlu olmazdı.
Bağlılık ve sevgiden bir eser olsun diye dostlar birbirine hediye verirler .
O hediyeler, bağlılığın ve sevginin şahitleridir. Yani onlarda samimiyet ve beraberlik gizlidir.
O ihsanlar, gönülde meydana gelen sevginin görünen şahitleridir.." ( Mesnevi, I / 2725-28)
"İster namaz ve oruç , ister hac ve cihat olsun hepsi itikat için birer şahittirler.
Oruç; onun helalden bile sakındığına, harama ulaşmasının imkansızlığına şahittir.
Zekat , malını dağıttığı için şahittir. Artık başkasının malına kem gözle nasıl bakabilir ?
Ama o şahitler yalancı iseler, İlahi adaletin hakimince makbul olmazlar." (Mesnevi, V 184-92)
"Bir kulumuzu bizden ayırdın.
Senden istenilen kavuşturmak, yakılaştırmak iken; acaba ayrılığa sebep nedir ?.
Herkesin huyunda bir iyilik vardır. Herkese bir hususiyet bağışladım.
Ona göre iyi olan sana kötü, ona göre şeker tadı senin için zehirdir.
Yüce zatımız her şeyden müstağnidir, en yüce vasıftan da , en alçaktan da .
Hintli'nin medhi Hindi, Sindli'nin medhi Sindi ıstılahla olur.
Onların tesbihi benim içindir ama o tesbihleri kendilerini temizler.
Dile ve söze bakılır sanma . Bizim baktığımız gönül ve haldir.
Kalpte huşu varsa biz ona bakarız, görünüşte hüşusuz bile olsa .
Aşıklar her nefes yanarlar. Viran köyden vergi alınmaz.
Sözde yanılsa bile ona bir korku yoktur. Şehit kan içinde olsa da yıkanmaz. "
Hazret-i Musa , Hakk'tan bu hitabı alınca; çobanı bulmak ve özür dilemek için aramaya başlar. (Mesnevi, II / 1737-95)
"Kulun ibadetlerine güzellik katan , ondan alınan zevktir. Çekirdeğin ağaç olması için , çekirdeğin içli olması gerekir." (Mesnevi, II / 3432)
bu yönüyle ibadetin bir diğer özelliğide , müminle münafığı birbirinden ayıran bir mihenk oluşudur:
"Münafıkla mü'mini namazında gör. Biri riya, diğeri ibadet ve yalvarmak için kılıyor.
Oruç, hac, namaz ve zekat mü'min ile kafirleri belirtir.
Mümine ibadet ebedi bir safa , nifak sahiplerine ise can derdidir. " (Mesnevi, I / 296-98)
İbadetleri ihlastan uzak , gösterişte kalan kimseler; miski tenine süren, ruhu nahoş kokularla dolu insanlar , ibadetleri de çöplükteki yeşillik ve apdeshanede biten gül gibidir. (Mesnevi, II / 269-73)
Mevlana, bütün ibadetlerin yerine getirilmesi konusunda titizlikle durur; fakat en çok üzerinde durduğu ibadet namazdır. Müminin miracı olan namaz , Cenab-ı Hakk'a ulaşmada ilk merhaledir:
"Çünkü şükredene nimetinin arttırılacağı vadolunmuştur. Secdenin karşılığı da Hakk'a yaklaşmaktır.
Rabbimiz: 'Secde et de yaklaş' . (Alak, 96/ 19) buyurdu. Bedenlerimizin secde etmesi, canı hakka ulaştırır. " (Mesnevi, IV / 11-12 )
"Hazret-i Peygamber: 'Rüku ile secde , Hakk'ın fazlından kerem kapısını çalmaktır. ' buyurmuştur.
O kapının halkasını kim çalarsa ; o, ebedi bir lütuf ve devlet bulur" (Mesnevi , V / 2056-57)
Mevlana Celaleddin-i Rumi'den Birkaç Söz:
Gel, gel...
Yine gel.
Kafir, mecusi, putperest olsan da yine gel...
Bizim dergahımız umutsuzluk dergahı değildir.
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol,
Başkalarının kusurunu örtmekte gece gibi ol,
Sahavet ve cömertlikte akarsu gibi ol,
Tevazu ve maluliyette toprak gibi ol,
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol,
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol...
Aslen Türkest egerçi Hindu guyem.
( Her ne kadar Farsça söylüyorsam da aslım Türk'tür.)
Kamil odur ki; koya dünyada bir eser,
Eseri olmayanın, yerinde yeller eser.
Kimin aşka meyli yoksa, o kanatsız bir kuş gibidir; vah ona
Kim benlikten kurtulursa, bütün benlikler onun olur.
Kendisine dost olmadığı için herkese dost kesilir.