Etrafıma bakındım. Beni bu
durumdan kurtaracak birileri var mı, diye. Uzaktan evlerin ışıkları
görünmekteydi. En yakın ev ile aramda tam yüz metre mesafe vardı. Beni
çekiştiren kafadan sakat olduğunu düşündüğüm yaşlı kadına öfkeyle kızarak ;
" Allah aşkına siz ne yapmaya çalışıyorsunuz?
Şaka mı bu yaptığınız sizin. Bırakın kolumu…"
Sözlerimi daha bitirmemiştim ki, kadındaki değişimi
fark etmiştim. Gözlerim yuvalarından çıkacakmış gibi açılmıştı.
Kadının başörtüsü başından geriye doğru kaymıştı, o
birden erkek olmuştu. Dilim tutulmuştu. Motor sesi duydum. O anda nerden
çıktığını anlayamadığım bir araç hızla bize doğru gelmekteydi. Hem koluma
mengene gibi yapışmış kadına, hem de kurtuluşum olacağını düşündüğüm uzun farları
açık bize doğru yaklaşmakta olan araca bakışlarım gidip gelmekteydi.
-
Araç
yanımıza yaklaştıkça beni sıkıca tutan kişi kolumdaki baskısını daha da
arttırmıştı. O anda tek düşündüğüm şey kaçırılacağım duygusuydu. Hızlı
düşünmeliydim. Ya yaklaşmakta olan aracın önüne kendimi atmalı, ya da elimde ne
var ne yok beni mengene gibi sıkan yaşlı kadın sandığım şu adama
fırlatmalıydım. Ama ne fotoğraf makineme, ne de kemanıma kıyamıyordum.
Kırıldıkları anda, onlarla bir daha geri dönüşü olmayan bir vedalaşmaya hazır
olmalıydım. Öyle de yaptım.
“Allahın cezası sapık seni! Al sana al…Pislik seni…”
Diyerek pata küte girişmiştim. Araç yanımızda durduğunda ön kapısı açıldı. Uzun
boylu bir adam bize doğru koşturdu. Araca göz ucuyla baktığımda anladım ki,
gelen kişiler birlikteydi. Çünkü araçta üç kişi daha vardı, üstelik biri camdan
bana dişlerini göstererek sırıtmaktaydı.
Kemanımla fotoğraf makinem işe yaramışlardı. Kolumdaki baskıdan kurtulur
kurtulmaz. Tabana kuvvet koşmaya başladım. Bir yandan yüksek sesle
bağırmaktaydım.
“…İmdatttt…Kimse yok muuu! Kurtarın beniii… İmdaattt…!”
Bana yakın olan eve doğru koşturmaya devam ettim. Arkamdaki ayak sesleri
fazlalaşmıştı. Ciğerlerim patlayacak gibiydi. Kesik kesik solurken bağırmayı
kestim. Kaçabildiğim kadar kaçacaktım.
Koştum…Koştum…Koştum…
Beni takip eden ayak sesleri kesilmişti. Ama ben yine de hızımı kesmeden
ışıkları yanan eve doğru canhıraş koşturmaktaydım. Eve yaklaşır yaklaşmaz,
başımı çevirip arkama baktığımda kimseyi görememiştim. Soluk soluğa kalmıştım.
Sık sık nefes alıyordum. Ellerimi iki dizime dayayıp destek aldım. Sık sık
anfizemliler gibi kesik kesik soluğumu dışa veriyordum. Eve seslenecektim,
sesim kısıktı! Boğazım kurumuştu. Konuşamadım.
Hiç düşünmeden hızla bahçeye girdim. Dış merdivenleri tırmanmaya başladım. Dış
kapıya ulaştığımda zili aradı titreyen parmaklarım. Zili bulamamıştım. Kapıyı
yumrukladım.
“Kimse yok mu? Ne olur açın kapıyı!”
Sesim fısıltıyla çıkmıştı. Genzime yapıştı sözcüklerim. Tırtıklı sesimi
yutkunarak düzeltmek istedim nafileydi!
İşte o an merdivenlere ilişti gözüm. Beni takip eden iki adam merdivenleri
çıkmaktaydılar. Allahım ya kalbim duracak gibi olmuştu. Kapıyı son bir kez daha
yumrukladım. Açılmayınca, umudun söndüğünü anlamıştım. Çaresiz kalmıştım;
sırtımı dayayıp olduğum yere çökmüştüm. Tıpkı içi boş bir çuval gibi…
Devam Edecek
Emine Pişiren-Kocaeli
Yazarın
Önceki Yazısı