“Şiiri kardeşim bize gönderdi. İzmir basını, İstanbul basınından daha ayrıntılı bilgi veriyor. Kardeşim Ahenk, Anadolu, Köylü, Duygu gazeteleri ile Muallim Dergisinden savaşla ilgili haberleri topluyor. Bu yayınlar halkın savaşa sahiplenmesini sağladı. Yardımlar arttı. İstanbul’da ortalık sakin... Sanki tehlike yokmuş gibi... Basın cepheye az yer veriyor. İzmir’de ise sütunlar ayrıldı. Yabancı Basın, Genel Karargâh bildirileri, Haber Ajanslarının yayınları...”
İhsan küskün bir edayla dudak büker.
“Sakin olur mu hiç?.. Belli etmiyorlar, Enver Paşa’nın sansürü yüzünden. Sarayın içi kaynıyor. Teyzemin kocasının anlattığına göre, ilkbaharda başkenti Eskişehir’e taşımak üzerelermiş...”
O ana kadar sessiz duran Aziz Çavuş, alnına şaplağı indirir.
“Vay korkaklar!..”
İhsan bilgiç tavrını keyifle sürdürür.
“Ne zaman başarı haberleri geldi, o zaman zafere hemen konuldu. Padişah Efendimize, ‘Gazi Fatih’ unvanları verildi. Her yere bayraklar asıldı.”
Avni, arkadaşının zeytinyağı gibi üste çıkmasına bozularak, araya girer.
“Daha önce de, Enver Paşa Ayasofya’da bir kutlama töreni yaptı. Düşmanın yenilgiye kesinlikle uğratıldığını, boğazı geçemeyeceklerini söyledi. Bir zırhlıdan atılan patlamamış mermiyi, saraydaki Bizans sütununun üzerine yerleştirdi.”
İhsan sözünün kesilmesine kızmış gibi anlatmaya başlar:
“Enver Paşa’nın Liman Paşa’ya kızdığı, hatta O’nunla tartıştığı için cepheye gideceği söylentisi yayıldı.
Teğmen, “Allah korusun” der gibi gözlerini yukarı çevirir.
Aziz Çavuş, bir kaşını kaldırarak, dünkü çaylakları hizaya sokmak için, kendince zor bir soruyla yine araya girer.
“Peki, halkın genel durumu, tepkisi nasıl?”
İhsan, fırsat bu fırsat diye düşünerek anlatmaya başlar.
“Donanma saldırısını umursamayan İstanbullular, Gelibolu’ya çıkarma yapılınca heyecanlandılar. Ne de olsa düşman, dünyayı titreten İngiliz’di. Rusların Karadeniz’den İstanbul Boğazını bombardıman etmeleri bile çok az telaş yarattı. Mayıs’a kadar millet dokuz doğurdu. Ondan sonra savaşı kanıksadı.”
Çavuşun tepkisini ölçmek için duraksayan İhsan, dudak büküşünü görünce hemen konuşmasını sürdürür.
“Millet duruma alıştı, ama sıkıntılar da başladı. Gaz ve kömür karaborsaya düştü. Piyasalar durgunlaştı. Tabii bunda en çok fakir fukara etkilendi. Yine de herkes tevekkül içinde. Çünkü elinden, ağzından kesilenlerin askere aktarıldığını biliyor.”
Avni, İhsan’ın anlattıklarını yeterli bularak araya girer:
“Başkent geldiğimiz sırada savaşta değilmiş gibi bir görünümdeydi. Geceleri ışıklar yanıyor. Doğu Ekspresi yine gezgin taşıyor. Lokantalar tıklım tıklım. Pera Palas Oteli açık. Her şey normal...”
Ellerini açarak daha ne anlatalım der gibi bakar. Sonra önemli bir şey hatırlamış gibi atılır.
“Robert Kolejdeki Bulgar öğrencilerin çağrılması, ortalığı telaşlandırdı. Bulgaristan’ın kimin safında savaşa katılacağı bilinmiyordu. İttihat ve Terakki Partisi bu durumdan hemen yararlandı. İstenilen mallara el konuldu, daha çok asker toplandı, millet üzerinde sıkı bir kontrol kuruldu.”
İhsan, son sözü söylemek için, dramatik bir edayla:
“Başkent halkının ruh halindeki gariplik dikkatimi çekti. Sanki bir şeyden korkuluyordu. Evet savaşa rağmen yaşam normal seyrini izliyordu. Ama halk, ortada elle tutulacak bir şey olmadığı halde gizli bir şeyden korkuyordu...”
Avni alaylı bir sesle:
“Denizaltılardan korkmasınlar?!..”
İhsan olumsuz anlamda başını sallar.
“Hayır... Gerçi bir hayalet gibi Boğaz’da ve Marmara’da günlerce dolaşan İngiliz E – 14, E – 11 denizaltıları gerginlik yarattı. Hatta Gelibolu’ya 6000 kişilik birlik götüren bir yolcu gemisini, bir hücum botumuzu, birkaç teknemizi batırmaları büyük tepki uyandırdı. Zaten Almanların U – 21 denizaltısı onların Azraili oldu. Ama benim fark ettiğim korkunun nedeni başka bir şeydi...”
İhsan bilinmeyen bir aleme dalmış gibi uzaklara bakar. Çadırın içini derin bir suskunluk kaplar. Hepsi kendi düşüncelerine dalmışken, Aziz Çavuş’un tok sesi, sessizliği yırtar.
“Evet çaylaklar... Şimdi” sözünü tamamlamadan, Teğmen sert bir şekilde araya girer.
“Onlara çaylak diyemezsin. Bu kelimeyi bir daha kullanmamanı emrediyorum! Onlar birer arslan!..”
“Tamam komutanım, ben de arslanlığa terfi ettiklerini söyleyecektim.”
Aziz Çavuş alttan alsa da Teğmen Ata’nın kızgınlığı geçmez. Çatık kaşlarla:
“Onları Efe ile tanıştır. Birkaç gün onlarla düşman esirlerini sorgulasın.”
Gençlere dönerek: “Sorgulamanın püf noktalarını iyi öğrenin, önemli gördüklerinizi bana getirin. Sakın başka bir şeye bulaşmayın. Bu ara ne kadar çok kişiyi sorgularsak, gidişatı o kadar erken öğreniriz. Yabancı diliniz İngilizce değil mi?”
İki genç bir ağızdan:
“Fransızca da biliyoruz.”
Teğmen ikisine de sevgiyle gülümseyerek, omuzlarına ellerini koyar.
“Siz bu cephenin yıldızı olacaksınız. Yalnız, Efe’nin yaptıklarını iyi kavrayın.”
./..
( Savaş Bitti Mi? Z E Y N E P - 2 başlıklı yazı AytenDirier tarafından 22.03.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu