Farkındalığının
en yüksek olduğu anlar,içindeki özü tekrardan gördüğün anlardır.İnsan,her yeni
güne yeni umutlarla,yeni hayallerle uyanır.Daha doğrusu yeni güzellikler
yaşamak ve bunlarla beraber huzurlu olmak,kişinin en büyük isteğidir.Ancak bu
standartta bir yaşama sahip olmak pek
görülen bir durum değildir.Peki buna ne sebep olmaktadır?Kişinin iç
dünyasından,kalbinden gelenler sebep olmaktadır.Bunu açacak olursak,bunun asıl
dayanak noktası,kişinin olaylara olan bakış açısı ve değerlendirme biçimidir.
Hayat
öyle bir süreç ki,ne zaman nelerle karşılaşacağını insan bazen kestiremez.İşte
tam bu zamanlar,insanın şoka uğradığı zamanlardır.İnsanların ihtimal dahi
vermediği olayları yaşaması,bir şok geçirmesine sebep olmaktadır.Yaşanan bu
şoklar,kişinin tecrübe olarak adlandırdığı yaşantılar olarak yerini
alır.Tecrübeler arttıkça,kişinin tepkileri de normalleşmeye başlar ve bir süre
sonra ise kişinin şaşkınlıkla karşılıyorum dediği olaylar,neredeyse hiç
olmamaya doğru gitmeye başlar.Kişi eğer böyle bir seviyeye geldiyse içindeki
iyiliğe ve güzelliğe ait olan düşünceleri de azalma noktasına gelmiştir.
Erken
deneyimlerin yaşandığı ilk dönemlerde kişi,olaylara ve gözlemlediği durumlara
kendinden güzellikler katarak kendi öz benliğini de vererek dahil olmaya
çalışır.Kişi,böyle davrandığı zamanlarda hem mutlu hem de huzurlu olmaktadır.Çünkü kişi kendinin farkında ve neyi nasıl
istediğinin ve ne yapmak istediğinin farkındadır.Kişi kendini bilmekte ve
görmektedir.Ve böylece de mutlu ve huzurlu
olmaktadır.
Bir
insan,sayısızca kötü deneyim yaşamakla beraber;kendine ve dünyaya karşı pozitif
bakışını büyük oranda kaybettiyse artık sevgi ve umut ışığı almaya ihtiyaç
duyar hale gelmiştir.Aynı zamanda artık daha somut ve gerçekçi veriler görmek
ister.Bu durum da bize neyi gösteriyor?Umutla hayalle dünyaya bakış tarzının
yerini daha elle tutulur gözle görülür bir bakış açısına bıraktığını
gösteriyor.Yani kişinin artık kendi benliğine değil de,hayatta var olanlara
göre hareket ettiğini gözler önüne seriyor.Dolayısıyla kişi kendi iç
sesini,kendi öz benliğinden ziyade,dış dünyada var olanları öncelik olarak
görmeye başlıyor.
İnsanı
bu hayatta ayakta tutan en önemli unsur nedir?Umudu ve yaşama
sevincidir.Peki,bu iki unsuru kişi için var edenler nelerdir?Kişinin bu dünyaya kendinden
kattıkları ve bunlarla yaşadığı mutluluklardır.
Hepimiz
biliyoruz ki gerek doğrudan,gerek dolaylı olarak yaşanan acılara hiç kimse
kayıtsız kalıp dünyayı toz pembe bir yer
gibi görerek yaşamaya devam edemez.Etkilenmeme durumu da söz konusu
olamaz.Tamam,insanın dünyaya olan güzel bakışı ve iyi niyeti zarar görmüş
olabilir.Bu da istenmeyen bir durumdur.Ancak
dünya var oldukça,insanlar var
oldukça dünya,umudunu ve yaşama dair sevincini diri tutan insanlara muhtaç bir
yer olacak.Peki o kadar acı,o kadar hüzün,bir o kadar da kötülük varken bu
nasıl olacak?İnsan,kendi öz benliğini,öz farkındalığını nasıl muhafaza edecek?Hayatta hüzünler ve
acılar sayıca fazla olsa da,odak noktasını yaşanılan ve kişinin diğer
insanlara yaşattığı mutluluklara
yönlendirmesiyle olacaktır.Hayat,dünyaya nereden ve nasıl baktığınla
güzelleşir.
Yazarın
Önceki Yazısı