Televizyon kanallarında, radyodan türküler dinliyoruz. Son zamanlarda sanki türkülerimiz acayip bir şekil almaya başladı. Hem iyi tarafı var. Hem de çok kötü yönleri ortaya çıkmaya başladı.

Şöyle beyinlerinizi bir zorlayın. Ortaya bir türkü çıkar ilk defa söylenmiştir. O türküyü söyleyen sanatçı bir daha o türkü ile anımsanır. Daha sonraları ne kadar değişik türküler söylerse söylesin milletin benliğine o ilk türkü kazınmıştır.

Başka biri aynı türküyü söylediğinde, “Ah be bu türküyü falanca söylese de dinlesek.”
Halbu ki başka sanatçının sesi daha güzel olabilir. Ama yinede ilk söyleyen aranır. Bu olaya sosyal psikoloji de öncelik etkisi deniyor. Ama benim fikrim daha başka. İşin özünde o türkünün yöresine uygun biçimde söyleniş tarzı vardır. Buna göre de o ilk söyleyen sanatçıya yakıştırılmaktadır.

Hep hayatımızda keşkeler vardır ya. Türkülerimiz de keşkelere uğramıştır. Keşke yıllar önce ki Yıldıray ÇINAR olsa da (bağdı sabah selam söyle o yare) türküsünü söylese. Keşke Bedia AKARTÜRK çıksa da (gayri dayanamam ben bu hasrete) türküsünü şöyle bir çekse. Keşke Erkan OCAKLI olsaydı da (Emine’min yüzünden) türküsünü söylese deriz.

Nedense televizyonlarda, radyolarda hep onları arar durur gözlerim. Şimdi yeni türkücüler var. Belki sesleri güzel olabilir ama bana o eski tadı vermiyor. Kısacası yiğidin hakkını yiğidine vermekten vazgeçmişiz, önüne gelen türkü okuyor.

Birde en çok kızdığım türkülerin sözlerini ve söyleniş tarzını değiştirmeleri yokmu çok canımı sıkıyor. Türkiye çapında meşhur olmuş, sanatçıyım diye geçinenler de böyle yaparsa bu işin hiç tadı tuzu kalmayacak.

Bizim türkülerimizin yaşanmışları vardır. Gerçek olaylardan alınmadır. Özünden saptırarak basitleştirmeye gidiyoruz. Hangi yöreye bir türkü var ise o yöre saz aletleriyle çalınması daha doğru ve mantıklı olması gerekirken yani kemençe ile söylenmesi gereken karadeniz türküleri org ile çalındığında hiç tadı tuzu olmaz tabi.

Kütahya veya Uşak yöresi türküsü olarak bilinen "Al Fadimem bal Fadimem yanakları bal Fadimem" türküsü sözlerine "Gürcümüsün gürcümüsün, Sen Antebin gülümüsün " diye bir söz yok. Bu sözler Hatay Yayladağ ilçesi Gözekçiler köyünden Aşık Yaşar'a ait türkünün sözlerinde geçmektedir.

Barak havası tarzında söylenir ve biraz da uzun hava stili vardır.

Türkünün aslı

Aman evlerinin önü yoldur
Yolun üstü karakoldur
Çok salınma Nedim kızı
Gel çileni benden doldur

Aman gürcümüsün gürcümüsün
Sen Hatayın gülümüsün
Kocan çirkin sen güzelsin
Sende onun dengimisin

Bu ikinci kıta nakarat olarak kullanılır. Bu türkü daha sonra Kırıkhanlı aşık Gül Ahmet tarafından okunmuş, yöresel olarak böyle bilinmektedir. Gül Ahmet'in sesinden bir dinlesekte görün bakalım türkünün hasını. Ama nerede bizim kanallarımız birileri tarafından parsellenmiş, istedikleri sanatçıları çıkarıp duruyorlar.

Aman evleri var mavi boya
Ben kurbanım sizin soya
Sizin soyda bir güzel var
Saramadım doya doya

Aman yorgunum yokuş çıkamam
Bundan gayri yare bakamam
Sevdiğimi eller almış
Bende buralarda duramam

Yeri gelmişken bu türkünün hikayesini de anlatayım. 1984 yılı Hatay Yayladağ Gözekçiler köyüne yakın sınır karakolunda askerdim. Her sabah karakolun üst tarafından keçi sürüsü geçer.Eski ismi Cubaraklı dağı (Kel dağ) eteklerinde otlatmaya çıkaran aşık Yaşar isminde bir çoban. Keçiler otlayadursun, yanık sesiyle hergün aşık Yaşar elinde sazı ile bu türküyü çalar söyler.

Önce karakolda bulunan benden kıdemli asker arkadaşlara sordum. Bu bizim aşık Yaşar Nedim Ağanın kızına aşık olmuş. Nedim ağanın arazisi ise Suriye topraklarında. Aşık Yaşar dağa çıktı mı kızcağız da su doldurma bahanesi ile kendi arazilerinin içinde bulunan pınardan testisi ile su almaya gelir. Birbirlerini sınır ötesinden uzaktan görürler. Birbirlerinden hoşlanırlar. Herkes bilir iki aşığı ama ne kız kendisini anlatabilir ailesine ne de aşık Yaşar istetebilir.

Zaman geçer Nedim Ağa Gözekçiler köyü muhtarının oğluna kızını verir. Düğün olana kadar aşık Yaşar'ı Cubaraklı dağı eteklerinde dinledik. Düğün günü aşık Yaşar köyü terk eder bir daha geri dönmez. Köyün üst tarafında zengin bir ağanın kapısında çobanlık yaparken geriye bir tek yaşlı anasını ağanın kapısında bırakır gider.

Aradan üç ay geçmişti. Bir gün aşık Yaşar'ın anasının yanına ziyarete gittik. Garip anam kime yansın gözlerinden yaşlar dinmez bir türlü. Ağaya tenbih ettik. Bu kadıncağıza ölene kadar sahip çık. Ağa zaten iyi bir insandı.

Bir duyduk ki bu olay çevrede dertli dertli anlatılır. Aşık Gül Ahmet bu türküyü derlemiş söylüyor. Aradan çok uzun yıllar geçmişti bir keresinde televizyonda Aşık Gül Ahmet'i dinledim. Bu türküyü okuyunca içim bir tuhaf oldu. İnsan ister istemez bu anıları hatırlıyor ve içinden "vay be kimbilir ne oldu bizim aşık Yaşar'a" diyemeden edemedim.

09.03.2010



( 133- Türkülerimizin Aslı başlıklı yazı Necmi Yaprak tarafından 9.03.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu