Onbeş tatil nedeniyle evin şekli şemali değişti. Yavrularımla birlikte ilk sabah kahvaltısını güle oynaya muhabbetle geçiştiriyoruz. Başımın tatlı belası, yavrularımın anası
--Biz karar verdik yavrumun evini görmek için İzmir'e gideceğiz
Ben de hiç tereddütsüz
--Olur canım bu zaten senin hakkın
--Peki sen ne yapacaksın
--Ben de bir hafta izin alırım köye giderim
--İstersen bizimle gel
--Yok yok siz kalabalık olacaksınız, yavrumun evinde sıkışmayın, hem baldız Nurgül ile oğlu Alper de gelecek diyorsun
--Ama sen bensiz ne yapacaksın
--Ben başımın çaresine bakarım, zaten köye gideceğimi duyan benden önce köye varırlar.
Pazartesi günü saat.15.00 otobüsü ile bizimkiler İzmir iline ben de Karacabey ilçesine yola çıktık. Yolda en ufak kardeşim olan Karacabey Müftülüğünde çalışan Osman'ı aradım. Saat.17.00 de mesai bitimi birlikte köye gideriz yanıma gelirsen memnun olacağını söyleyince Karacabey garajında otobüsten indim. Garaj içinde köyden bir arkadaş olan Sadık ile karşılaştım. Bizim köyün futbol takımının iyi bir santroforuydu.
--Düğün değil, bayram değil ne iş
--Öylesine kafam esti köye anamı görmeye gideceğim
--İyi o zaman hoşgeldin, şöyle otur bakalım
Bir bardak çay içine kadar ordan burdan bahsettik. Müsaade isteyerek müftülüğün yolunu tuttum. İlk defa kardeşimin çalıştığı yere gidiyordum. Kapının zilini çalacaktım, baktım kapı açık. İçeri girer girmez karşıma birisi çıktı.
--Selamünaleyküm
--Aleykümselam
--Ben Osman hocaya baktım
--Zaten belli oluyor, buyurun
Hemen yan tarfta bulunan odanın kapısı açık, yayyana masalarda oturan kişiler bilgisayarların başında yazı yazıyorlar. Sesimi duyar duymaz yerinden kalktı ve etrafında bulunanlara
--Arkadaşlar ağabeyim geldi, tanıştırayım sizleri
--Selamünaleyküm arkadaşlar
--Aleykümselam ağabi, hoşgeldin
Neyse fazla uzatmayayım. Mesai bitmek üzereydi. Biraz soluklandık. Bir bardak çay da orada içtim. Birlikte müsaade istedik ve müftülükten çıktık.
--Ağabi hem eve ekmek alayım, hem de köye gideceğimizi söylerim
--Ben de bir kaç parça öteberi alayım, köyde bekleyenler çoğalmış
--Haberim var, Neriman ablam ile Filiz ablam köyde imiş, ama benim geleceğimden haberleri yok
--İyi o zaman süpriz yaparız
Akşam karanlığı basmadan köye vardık. Bahçe kapısı portasına yanaşırken evden fırlayan yeğenlerim koşarak geldiler. Araçtan iner inmez Zeynep yeğenim boynuma sarıldı.
--Dayıcığım hoş geldin
--Hoş bulduk
Bizim sevişmelerimiz bir acaip olur.Birbirimize sımsıkı sarılırız. Bizi görenler de "yahu bu lazlar bir tuhaf insanlar, hoşbeş yaparken ortalığı ayağa kaldırıyorlar" dedikleri çok olmuştur. Evin bahçesi birden şenlendi. Kim var ise herkes dışarıya çıktı.
--Uuuy ağabim gelmiş
--Oğluuum
Hep birlikte sarmaş dolaş olduk.
--Fazla gürültü yapmadan içeriye geçelim
--Aaa ağabi sende duyarsa duysunlar
--Neyse arabadan öteberiyi alın da içeride devam ederiz
Bizim bu aşırı sevinmelerimiz başkalarını rahatsız etmemeli, ne olur ne olmaz, komşu komşu her zaman lazım. Belki onlar da böyle manzaralara hasrettirler. Kıskançlık gibi bir durum ortaya çıkmasın diye her zaman frenleme işi bana düşer.
En azından bir saat içeride hoşbeşlerimiz devam etti. Mutfaktan içini çekerek gelen Filiz kardeşim.
--Ağabi sen ne yaptın, dört tane kızarmış tavuk almışsın
--İçimden öyle geçti
--Siz gelmeden önce annem söylüyordu
--Neyi
--Şimdi kızarmış tavuk olsa da yesek diye
--Demek ki annemin sesini duymuşum
--Peki abi dünya öteberi almışsın
--Olsun, bak burada bir sürü insan var
--Ben şimdi hepinizin karnını doyurayım
Sofralar hazırlandı. Bir taraftan karnımızı doyuruyoruz, bir taraftan da muhabbetlere devam ediyoruz. Daha sofradan kalkmadan, kapıdan komşuların sesi duyuldu. Artık duyan gelir. İçeriye geçenleri bir kenara oturun diye buyur edilir. Sofradan kalkılmaz, geleni ise sofraya davet edilir bizim sülalede. İster otursunlar, ister oturmasınlar mutlaka davet edilir. Gören gözün hakkı vardır. Genellikle büyükler oturmasada, küçükler için ısrar ederim
--Gelin bakalım sofraya
Konu komşular da huyumuzu bildiklerinden fazla sesini çıkarmazlar. Tabii onlarda hoşbeş ederler. Sofralar yerden kalkar. Çaylar demlenir. Çaylar demini alana kadar yemekten sonra meyveler yenir. Artık milletin ağzından çıkan laflar birbirine karışır. Herkesin anlatmak istediği dünya hikayeler var. Gözlerimi sırayla herkese çevirmek zorundayım. Herkesin neşesine, derdine ortak olmak zorundayım. Bazen de hüzünlü hikayeler dinliyoruz. İçerisinin havası değişmeye başladı mı kardeşim Filiz hemen olaya el koyar.Cep telefonuna yüklemiş olduğu karadeniz havasını açar ve milletin ortasında meydana çıkar.
--Ağabi hadi gel şimdi oyun zamanı
--Allah sesin iyiliğini versin sırası mı şimdi
--Ben onu bunu anlamam tam zamanı
Anlayan anlamıştır aslında. Biz buraya gülüşmeye geldik. Anamızın evinde biraz kafamızı dağıtalım. Köye geldik mi içimiz açılıyor. Nedir bu suratsızlık. Ağlamak kesinlikle yasak. Talimatlar peşpeşe geliyor. Olacağı buydu. Kalkarım yerimden. Kardeşime eşlik etmesem olur mu. Beş on dakika döneriz. Havayı dağıttık mı numaradan kulağına eğilir
--Filiz ben yoruldum
--Tamam ağabi
--Şimdi çaylar gelsin bakalım.
Saatler ilerledikçe yavaş yavaş millet dağılmaya başlar. Konu komşular evlerine gider. Çocuklar televizyonlu odada. Kalırız biz bize. İçerileri bize dar geliyor. Dışarıya çıkıp biraz hava alalım. Hemen kapının ağzında bulunan sekinin üzerine çökeriz. Bizim deliler boş durur mu. Nasıl olsa karanlık. Kim görecek bizi. Bahçede başlarız horon tepmeye.
Hemen kapı komşumuz olan gelin Fatma da karadenizli. Bizim sesimiz duyarda tekrar geri gelmez mi. Onun da içi kaynıyor. Ama ne yapsın köye gelin gelmiş.
Gerçekten ona helal olsun üç çocuğuna da anneme (anneanne) demeyi benimsetmiş. Hele küçük oğlu Abdullah anamın evlatlığı sanki. Dışarıda ayaz mı var kimsenin umrunda değil. Bereket havalar bu şubat ayında iyi gidiyor. Gökyüzünde yıldızlar pırıl pırıl. Hem oyun oynuyoruz, hem de muhabbetlere devam ediyoruz. Belli bir saat sonra herkes evine gitmek zorunda. Bir taraftan da içeride yataklar seriliyor. Zaten annem yorulmuş bir kenarda uyukluyor. Uyuyan kadın uyandırılır mı. Yanaklarından sıkıca tutar
--Uuy senin uykularını yerim
--Kız Filiz
--Hadi anne kalk yatağına yat
Annem o an kızsa bile Filiz yolunu bulur, anamın yüreğini yumuşatır.
--Anam bana bişi demez, ben onun kızıyım
--Belli oluyor, Deli Abdullah'ın kızı
--Yumoşum benim hadi kalk
Abdullah anamın babasının ismi. Millet yavaş yavaş uyusun bakalım. Ben kardeşim Filiz ile ne zaman uyuyacağımız belli değil. Bulmuşuz birbirmizi bırakırmıyız artık. Konuşulacak dünya kadar laf var. Ne yapacağız, çocuklar büyüyor, daha neler neler.
Yine de millet fazla rahatsız olmasın diye yavaş yavaş konuşmaya özen gösteriyoruz. Gecenin saat .04.00 olmuş. Anam erkenden yatmaya alışkın olduğundan uyanır. Bakar biz hala ayaktayız.
--Oğlum hadi yatın artık, sabah gelen olur uykusuz kalırsınız
Senmisin bunu diyen daha yeni dalmışız, sabahın sekizinde evin dışkapısı gümbür gümbür çalınıyor. Dışarıdan gelen ses tabii ki yabancı değil.
--Sizi gidi dingil ibramlar sizi, beni almadan köye gelirsiniz emi
İster istemez millet uyanacak. Ablamız Nadiye gelmiş. Sıkıysan bu saatten sonra da uyu bakalım. İçeriye girer girmez.
--Uuuy benim kardeşim gelmiş
Daha yorganı başımdan atmadan yanaklarımdan tutar, bir de suratıma şamarını yerim.
Devamı gelecek
15.02.2011