Sabah namazından sonra arkadaşlarla süt içmek için uğradık sabahçı kahvesine. Beni görenler "O memur hayırlı sabahlar gelin süt için" dediler. Kahve içinde bulunanların hepsi cami cemaati. Hepside emekli. Bu dünya ile işi olmayanlar. Artık ölüm yaklaştığından korkularından mı yoksa millete karşı ayıp olmasın diye çevre baskısından caminin yolunu tutanlar.

Böyle insanların yüzüne karşı şakayla karışık lafı vurduğumda. Yine bana kızmazlar. Postacı Nazım abi “Memur yine canımıza ot tıkadın” der ve peşinden de “Memur söylerse doğru söyler” diye de benim gönlümü alır kendince.

Hele emekli ormancı Ali abiye takılmadan edemem. “Ormancıları cennete almıyorlarmış acaba neden Ali abi” dediğimde. “Memur sende az gavur değilsin nerden buluyorsun bu lafları” derken içi gülmekten kaynar. Herkes bizi dinler. Milletin neşesi yerine gelir.

İş dönüp dolaşır yine siyasete gelir. Ben hemen müdahale ederim. "Bakın arkadaşlar bana siyasetten bahsetmeyin, ya da siyasetçileri sakın övmeyin yoksa kalkar giderim" şeklinde tepki gösteririm. "Memur yeter ki sen kızma ama ne yapalım eskiden bu böyle değildi " şeklinde ortaya laf atarlar. Nedir değişen, böyle olmayan nedir diye sorduğumda.

Milletin amacı aslında beni konuşturmak. Herhangi bir konuda fikirlerimden yararlanmak
dinlemek istiyorlardı. Yine lafı çevirir esnafın durumuna getirirler.

Eskiden esnafın durumu çok iyi idi. Dün çarşıya indim millet alışveriş yapamıyor. Camlarda hep indirim yazıları. Birde baktım bir çok esnafta halen kapalı. Ya iş olmuyor diye açmamış ya da iflas ettiler. Eskiden bütün esnaflar sabah namazından sonra açılmaya başlardı. Şimdi saat dokuz on olmuş dükkan açmaya çalışıyorlar. Buna benzer bir sürü dert yanmalar.

Aslına derdin çare kaynağını da kendi dilinle söylüyorlar. "Bakın arkadaşlar eskiler, yaşlılar ne söyler, sabah erkenden dükkanı açan bereketini bulur" ya da şöyle bir laf daha vardır. "Erken döl alan erken yol alır" Yani çalışan insana Allah verir. Az da olsa çok da olsa mutlaka verir.

Yine işimiz gereği gözümüzün gördüğünü anlatmak istiyorum. Hakikaten söylenen sözler çok doğru. Koskoca şehirde bir kaç tane esnaf sabah ezanında iş yerini açıyor. Bir kaç tane çorbacı, bir kaç tane de kahve. Çorbasını içen kahveye gider. Sobanın başına toplanırlar gırgır şamata muhabbet ederler. Bazıları da var ki sırf ısınmak için kahveye gelirler. Evinde odunu kömürü bitmesin diye. Kahve açılsın da gidip bir çay içelim akşama kadar ısınırız bari şeklinde düşünenler de var.

Çorum ilinde görev yaparken çok gördüm. Burada esnaflar işyerini erken açarlar. Bu anlayışı halen devam ettiren illerimiz de vardır. Ama işleri bereketli olur. Yeter ki millete hizmet olsun. Hizmet edenler kazanırlar.

Atamızdan gelen ve dini olarak ta bilinen bu anlayış devam ettiği sürece bereketimiz çok olur. Esnaflar gelin eskisi gibi işyerlerimizi erken açalım. Bir de kendi işinin başına olamaya çalışın. Göreceksiniz her şey değişecek. Değişmek bizim elimizde.

Sohbetin kısa ve özü olan tatlı olur bize müsaade dediğimiz sırada postacı Nazmi abi “memur beni de oğlanın dükkanına bırakın” demez mi.

-Oğlan nerde abi

-Akşamları geç yatıyor evde uyuyor

-Ne iş yapıyor akşamları

-İş yaptığı yok bilgisayarın başından kalkmaz.

-Evli barklı insan evde uyuyacak, senin belin bükülmüş sabah namazından sonra dükkanı açacaksın, olmaz Nazmi abi olmaz, sen kendi evladına bu hainliği yaparsan, sen öbür dünyaya gittikten sonra o dükkan batar.

-Eee ne yapayım memur dinlemiyor beni.

-Sen razı ol ona bir oyun edelim. İsterse sonunda mahkemelik olalım varmısın.

-Hele sen şu oyunu bir anlat, hoşuma giderse yaparız.

-Korkma kötü bir şey olmaz

Aklıma gelen geceleri çalıştığımda sabah erkenden polis otosuyla evin kapısına gelip karakolda ifaden var, ya da savcı seni çağırıyor diye yatağından kaldırmak. Bunu birkaç defa yaptık mı bir daha geç kalkmaz. Seni dinlemez ama bizi gördü mü mecbur kalkacak dedim.

Planı yaptık ve ilk uygulamayı yaptık. Yalnız ben arabada yoktum. Mahsus karakolda bekledim. Çünkü beni tanıyor. Uyduruk bir şikayet konusu, ya da yanlış anlaşılma olmuş diye serbest bıraktım. Bana da “Allah razı olsun abi” der doğru dükkana gider. Bunu birkaç defa yaptık. İşin farkına vardı. Bir gün yanıma geldi.

-Memur abi inadın inat değil mi bırakmayacaksın yakamı

-Bana söz ver işin başına erken git, işine sahip çık rahat bırakayım

-Abi sana söz veriyorum, keşke senin gibi olsaydı babam

-Bak orasını karıştırma, baban iyi insan ama biraz yufka yürekli, sana kıyamıyor ama kötülük yaptığının farkında değil, bu yaştan sonra da babanı sakın üzme tamam mı

Aradan bir yıl geçti arada sırada sorarım. “Memur sen ne yaptın bizim oğlana bakıyorum başını işten kaldırmıyor” dedi Nazmi abi. Hemen bir fırçada Nazmi abiye

-Boş zamanlarında kahve köşelerinde fazla takıldığını görmeyeyim kemiklerini kırarım

Hemen geldi koluma girdi. “Yahu memur sen bir alem adamsın” diyerek beraber kahveye girdik.

-Yalçın bize iki çay

-Eee Nazmi abi senin gibi dinsizin hakkından benim gibi imansız gelir

-Taşı nereye atacağını da iyi bilirsin

-Anlayan anlar sonu iyi olsunda

Herhalde anlatmak istediğimi anlamışsınızdır. Taktik böyle olacak. Beni dinlemiyor, yapmıyor diye kendi hallerine bırakamayız çocuklarımızı. Şakayla karışık sen yapamıyorsan başkalarına birkaç oyun yaptırın yeter. Buna benzer ne oyunlar var bizde.


21.03.2010
( 148- Dinsizin Hakkından İmansız Gelir başlıklı yazı Necmi Yaprak tarafından 22.03.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu